Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresi 104. ayet var. Hiç bir mealde düzgün mana verilmemiş. “Bize sürü muamelesi yap, demeyin.” den; “Sen de bizi dinle demeyin, bakar mısın deyin.” e kadar. Hatta hiç tercüme etmeden “ râina demeyin, unzurna deyin.” şeklinde manalandıranlar çoğunlukta.
Bakara Suresi Hicret sırasında nazil olmuş bir suredir. Bir kısmı yolda, bir kısmı Medine’de nazil olmuştur. Peygamberimiz s.a. Medine’ye geldiğinde, Medine’nin nüfusu 10.050 idi. Hz. Peygamber s.a. dahil bunun 550 si müslüman. 3 gün daha geç gelmiş olsaydı Medine site devletinin başkanlığına Abdullah b. Übey b. Selul seçilmiş olacaktı. Hz. Peygamber s.a. e kin duymasının sebebi budur. Peygamberimiz s.a. Medine’ye gelir gelmez, azınlıkta olan müslümanın can güvenliğini teminat altına almak için Medine sözleşmesini yaptı. Bu sözleşmeyi bu ayete dayalı yaptı. Ayeti doğru anlamak için bu ön bilgiye ihtiyaç var.
Bu ayette üç kelime doğru manalandırılmadan ayet anlaşılmaz. “râina, unzurna, ismeû” İlk kelime “reâ” dan türemiştir. Reâ : mefulü insan olursa, insanların sosyal ve siyasi sorumluluğunu üzerine almak demektir. Mefulü hayvan olursa çobanlık etmek manasına gelir. Bu ayette kelime sülasî (üç harfli)den değil rubai (dört harfli)den kullanılmıştır. Geçişli manasına ilaveten bir de müşareket (ortaklık) manasını taşımaya başlamıştır. O gün Hz. Peygamber.s.a. e, daha sonra idarecilere: “Ey iman edenler peygambere (veya idarecilerinize) dînî, idarî, siyasi, askeri görevlerinizi yaparken bizim de menfaatlerimizi gözetip kolla demeyin.” manasınadır. Arapça yayın yapan TRT de, Arapça tercümanı Kerküklü bir genç : “Hocam râinaya ne mana veriyorsunuz?” diye sordu. Ben yukarıdaki manayı söyleyince: “Vay benim e.... kafam. Biz bu kelimeyi hala bu manada kullanıyoruz. Durumu zayıf bir öğrenci öğretmenine gelir, bu kelimeyi söyleyerek iltimas ister.” dedi. Unzurna ya gelince, bu kelimenin sekiz manası var. Sekizi de burada kullanılmış. Bizim Bahriye Nezareti, Nafia Nezareti diye kullandığımız kelime aynı kökten. Bize devlet teşkilatı, bakanlar kurulu, mahkeme, meclis kur demek. Meseleleri zamana yayarak çöz demek, bize mehil ver demek. Kur’ana saygısı olan bir kısım ulema, asıl manayı anlamadığı için arapça kelimeyi aynen kullanıyor. Kur’ana asker mektubu kadar önem vermeyen bir kısım mealci de yukarda zikrettiğim gibi saçma sapan mana veriyor. Peygamberimiz s.a. in hadisinde zikrettiği “râın” kelimesi çoban değil, sosyal sorumluluk sahibi kimse demektir. Hadisin bu şekilde tercüme edilmesi lazım. “ismeû” kelimesi ise, dinlemek ve icabet etmek manasınadır. Yani peygamberinizi ve idarecilerinizi dinleyin, icabet edin, dediklerini yapın manasınadır. Namazda "semiallahü li men hamideh" duasındaki semia da icabet etmek manasındadır. Bu sebeple hemen peşinde "Rabbena ve lekel hamd" diyoruz. Ey rabbimiz sana bir daha hamd ederiz diyoruz. Bu ayette râinâ kelimesini râinen şeklinde okumayın manası vardır. Eğer öyle okunursa “saçma sapan konuşan ahmak manasına gelir. Bu manayı çağrıştıracak şekilde okumayın demektir. Mevcut meallerde 4000 ayeti ilgilendiren 380 gurup hata vardır. Ayrıca, kelimeler birer mana ile karşılandığı için ¼ ile 1/10 nisbetinde meallerde eksiklik söz konusudur.
2/104 Ey iman nimetine kavuşanlar, peygambere ve idarecilerinize,
"-Dinî, siyasî ve idarî otoriteni bizim de çıkarlarımızı dikkate alarak, menfaatlerimizi gözetip kollayarak kullan" demeyin, peygambere ve kendinize hakaret içerecek iltibasa meydan vermeyin.
"- Kur’an, sünnet ve ilmî esaslarla, örfün kuralları ve aklın verileriyle çalışan, sesimize kulak veren, yardım, destek ve imkân sağlayan, bize neler kazandırılabileceğinin hesabını yapabilen, ihtilâfları halleden, meseleleri zamana yayarak çözen, danışarak tedbir ile bizi yöneten hükümet ve meclis kur, bakanlar ve hâkimler tayin et" deyin. Rasulullahın tebliğini, teşriini, uygulamak-hayata geçirmek niyetiyle, can kulağı ile dinleyin, icabet edin. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler için can yakıp inleten müthiş bir azap vardır.” Bu ayet sosyal, siyasi, askeri ve dini sorumluluk sahiplerinin sorumluluklarını tavizle, iltimasla yürütemeyeceklerini açık bir şekilde beyan ediyor.