Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Yazar ve Şair Ahmet Mâhir Pekşen; ‘Peygamberimiz (sav) Efendimizin ailesinde pek çok şair var.’

 

Oğuz Çetinoğlu: Mevlid’den söz ediyorduk…  

Pekşen: Mevlid, Müslüman Türk Milletinin elinden, dilinden ve gönlünden düşürmediği bir eserdir. Halkımız Mevlid'e büyük önem ve değer vermiştir. 500 yıldan fazla bir zamandan beri dinî günlerde, mukaddes gecelerde, doğumlarda, ölümlerde, evlenmelerde ve ev sahibi olmalarda Mevlid, okuna-gelmiştir.

Süleyman Çelebi'nin yazdığı Mevlid, bir yandan hâfızalarda saklanarak nesilden nesile aktarılmış, bir yandan da hat ustaları tarafından yazılarak günümüze kadar getirilmiştir. Üniversite kitaplığında, Topkapı Sarayı, Millet, Ayasofya, Nuruosmaniye kitaplıklarında ve öteki resmî, özel kütüphanelerde Mevlid'in yüzlerce yazma nüshası bulunmaktadır. Bu yazmalara, eski Türkçe harflerin hat sanatındaki kıvraklığı ile Türk tezyini sanatının özellikleri ve güzellikleri sinmiştir.

Mevlid, Türk Milletinin Kur’an-ı Kerim’den sonra en çok okuyup dinlediği ve ezberlediği bir büyük eserdir. Yazılışından günümüze uzanan yüzyıllar boyunca halk; Mevlidi, zevk ve huşu içinde dinlemiştir. Süleyman Çelebi'den sonra yetişen şairler, Dînî Türk Edebiyatının en önemli eserlerinden sayılan Mevlid'e nazireler yazmışlardır. Süleyman Çelebi'nin yazdığı Mevlid sürekli hayranlık uyandırmış, erişilmez olarak bilinmiştir. Safahat şairi Mehmet Âkif Ersoy, şöyle demiştir:
Yetişilmez ki: Süleyman Dede yükseklerde!...

Ziya Paşa da hayranlığını şöyle dile getirmiştir:
Dört yüz seneden beri efâzıl / Bir söz demedi ona mümasil!...

Türk Edebiyatında hiçbir eser, Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i kadar millete mal olmuş değildir.. Milletimiz, her vesilede onu okumuş, okutmuştur ve okutmaktadır. Milyonlarca inançlı kişinin gönlü Mevlid  ile ferahlık bulmaktadır.

Çetinoğlu: Mevlid niçin yazılmıştır?... Diye sorsam…

Pekşen: Mevlid, doğmak, doğum zamanı demektir. Mevlid, ismiyle milletimiz; Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (sav) Efendimizin doğumunu ve O'nu ululayan eseri anlamaktadır. Süleyman Çelebi'nin dillerden düşmeyen ve gönüllere huzur veren eserinin asıl adı olan Vesîlet-ün-NecâtKurtuluş Yolu, Kurtuluş Sebebi demektir. Süleyman Çelebi, eseri konusunda bir beyitte şöyle demektedir:
İşbu kân-ı şehd ki şiründür dadı / Bil vesilet-ün-Necât oldı adı…’

Mevlid'in Süleyman Çelebi tarafından yazılışı bir olaya dayanmakladır: Bursa'da Ulu Cami’de vaaz veren bir İranlı bilgin, Bakara Sûresi'nin 285. âyetini tefsir ederken, Hazret-i Muhammed'i İsa Peygamber'den üstün görmediğini söylemiştir. Dinleyenlerden biri buna karşı çıkmış ve şöyle demiştir: - ‘Hey nadan! Sen câhilsin ve tefsir ilminde yayasın. O âyetle geçen ‘Peygamberler arasında fark yoktur.’ Demekten murad, resullük ve nebi'iik bakımındandır. Yoksa mertebe ve fazilet yönünden değil. Eğer her bakımdan olsaydı yine Bakara Sûresi'nin 253. âyetindeki, ‘O Peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık, sözünün anlamı nasıl uygun düşerdi?..

Olay büyümüş, Halep ve Mısır'dan getirilen yedi fetva üzerine İranlı vâîz doğruyu kabul  etmek mecburiyetinde kalmıştır. Süleyman Çelebi de, İslâm Peygamberi’nin yüceliğini belirten eserini yazmaya başlamıştır. Önce beş beyit yazılmıştır. Süleyman Çelebi, Hazreti İsa'nın, Hazret-i Muhammed'in ümmetinden olmak için ölmeyip göğe çekildiğini belirterek yazmaya girişmiştir. Şöyle demiştir:
Ölmeyip İsa, göğe bulduğu yol / Ümmetinden olmak içün idî Ol…’

Hazreti Muhammed'in öteki Peygamberlerden üstün olduğunu vurgulamak için Süleyman Çelebi şu beyitleri eklemiştir:
 

Dahi hem Musa, elindeki âsâ
Oldı anun izzetine ejdeha!
Çok temenni kıldılar Hak'dan bular
Kim Muhammed ümmetinden olalar!
Gerçi kim, bunlar dahi mürsel-durur
Lâkin Ahmed efdal-ü ekmel-durur.
Zira efdallığa ol elyak-durur
Anı eyle bilmeyen ahmak-durur.

Daha sonra Süleyman Çelebi uzun zaman çalışarak Mevlid'i tamamlamıştır.

Çetinoğlu: Mevlid'in şekli ve edebî değerinden de söz eder misiniz?

Pekşen: Türk Edebiyatında Mevlid; konusunda en önemli eserlerden biridir. Arap şairler Siret yahut Siyer adıyla daha önceleri eserler vermişlerdir. Bunların arasında en ünlüsü Ebu'l-Cevzî'nin kaleme aldığı Mevlid-ün-Nebî’dir.

Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i Arapça bir önsözle başlamaktadır, Önsözden sonra gelen metin mesnevi tarzında yazılmıştır. Aruz vezniyle yazılan Mevlid'in ölçüsü Fâilâtün, fâilâtün, fâilun’dür. Doğum bölümünün sonundaki on beyitlik methiyenin vezni ise Mef'ûlu, fâilâtü, mefâîlü, fâilün’dür. Süleyman Çelebi'nin, 15. yüzyıl Türkçesini aruz vezni ile başarılı bir şekilde kullandığı görülür. Geniş halk kitlelerine hitap edilmek istendiği için Türkçe yazılmıştır ve Mevlid'in samîmi, coşkun bir ifâdesi vardır. Mübalağaya ve yapmacığa yönelmeden Süleyman Celebi, duygu ve düşüncelerini, rahat bir üslûpla dile getirmiştir.

Mevlid metni, bazı yazma eserlerde on, bazı eserlerde de  onbeş bölüm olarak görülmektedir. Bu bölümler şunlardır: 1- Münacat, 2- Yazar için dua ve kitaptan dolayı özür dileme, 3- Âlemlerin yaratılma sebebi, 4- Hazreti Muhammed’in ruhunun dünyaya intikali, 5- Veladet, 6- Peygamberin mucizeleri, 7- Mir'aç, 8- Peygamberin vasılları, 9- Peygamberin vefatı, 10- Kitabın sonu.

Mevlid'e çeşitli yazmalarda değişik eklemeler yapılmıştır. Bu eklemeler Ahval-i Fâtıma, Deve Hikâyesi, Geyik Hikâyesi, Ukâşe Hikâyesi gibi bölümlerdir. Süleyman Çelebi'nin eserinde bu bölümler yoktur. Süleyman Çelebi tarafından yazılan Mevlid 732 beyit olarak tespit edilmiştir. Mevlid okunurken bölüm aralarında Kur’an-ı Kerim, ilâhiler ve dualar da okunmakta, eser şöyle sona ermektedir:
Hak Teâlâ rahmet eylesün ana
Kim yazanı dahi hayr ile ana!...

Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim. Doyurucu ve derin bilgiler verdiniz. Yine şiire ve sonra da İslamiyet-şiir ilişkisine gelmek istiyorum. Şiirin günümüzdeki durumu nedir?

Pekşen: Son zamanlarda şiirin gerekliliği veya gereksizliği tartışılır oldu. Şiiri küçümseyen bir grup ortaya çıktı. Yayınevleri şiir kitabına hiç de sıcak bakmıyor.

Televizyonlarda şöhreti olmayan şairlerin şiir kitapları satılmıyor diyerek basılmıyor.

Her üç kişiden neredeyse dördünün şair olduğu (!) ülkemiz de şiir yerlerde sürünmekte.

Çünkü kalemin yazdığı için üzgün, kağıdın yazıldığı için mahzun olduğu saçma sapan şiirler iyi eserleri de piyasadan kovdu.

İktisatta bir kaide vardır; Kötü para iyi parayı piyasadan kovar. Edebiyatta da böyle oldu sanki. Kötü şiir iyi şiiri kovdu. Bir başka ifâdeyle iyi şairler şair olduğunu sananların kadrine uğradı.  

Çetinoğlu: İslam’da ilk şair ve sonraki dönemlerde üstün ifâde tarzı ile tanınmış-sevilmiş şairler hakkında kısa bilgiler ve şiirlerinden örnekler lütfeder misiniz?

Pekşen: Aklıma ilk gelen eser; Bürde Kasidesi. Malum; Ka’b bin Züheyr, Kâbe duvarlarına asılan Muelleka şairlerinden biridir. İslam’la şereflenmekte geç kalır ve hatta İslam’ı ve peygamberimizi hicveden şiirler kaleme alır. Gün olur zaman geçer ve bu hicivlerinden pişman olur ve Bürde Kasidesi’ni kaleme alır. Fakat Peygamber Efendimizin yanına gelmeye ne cesareti vardır ne de yüzü.

Günler günleri kovalarken, bütün cesâretini toplayıp, bir gün Peygamber Efendimizin ardında sabah namaz kıldı.  Resulün önüne diz çöküp oturdu. Peygamberimiz onu şahsen tanımıyordu.

- ‘Ey Allah’ın Resulü, Ka’b Müslüman oldu.  Geçmişine tövbe etti. Huzuruna getirsem O’nu affeder misin?’ dedi.

Evet’ cevabını alınca,

O benim.’

Dedi ve daha önce hazırladığı şiiri okumaya başladı.

Şiirin bir bölümünde şu ifâdeler vardı;

Rasulullah her şeyin kendisiyle aydınlandığı bir nurdur. Kötülüğü silip atmak için çekilmiş Allah’ın kılıçlarından biridir.’

Çetinoğlu: Yanlış hatırlamıyorsam, Bürde; ‘hırka, palto’ anlamına geliyor.

Pekşen: Ben de öyle biliyorum.

Çetinoğlu: Kasideye nasıl isim olmuş?

Pekşen: Kaside-i Bürde ile ilgili olarak kaynaklarda şu bilgilere ulaşılabiliyor:

Kaside-i Bürde'nin yazarı olan Busayri, sûfîlerin büyüklerindendir. Bir gün felç oldu, bedeninin yarısı hareketsiz kaldı. Resulullaha yöneldi ve insanların en üstününü öven, meşhur kasidesini hazırladı. O gece bir rüya gördü: Rüyasında  yazdığı kasideyi Resulullah’a okuyordu. Resulullah da çok beğenip, sırtından hırkasını çıkardı, Busayri’ye giydirdi. Bedeninin felçli olan yerlerini mübârek elleri ile sıvazladı.

Busayri uyanınca, bedeni iyileşmiş olarak gördü. Hırka-i saadet de, arkasında idi. Bunun için, bu kasideye ‘Kaside-i bürde’ denildiği belirtilir…

Çetinoğlu: Selefiye mensupları Kaside-i Bürde’ye neden saldırıyorlar?

Pekşen: Onlar, Peygamberimizin (sav) övülmesini hazmedemiyorlar. Bizzat Allahü teâlânın övdüğü, (Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım) buyurduğu Peygamber efendimizin övülmesine tahammül edemiyorlar. Onu övmek, ibâdettir. Kaside-i Bürde, Peygamber efendimizin üstünlüğünü anlatan, O’nu öven bir kasidedir.

Çetinoğlu: Verdiğiniz isimler İslamiyet’ten sonraki ilk şairler mi?

Pekşen: Hayır değil. Öncesinin olduğu biliniyor. Fakat kesin olarak ilk şair şu demek mümkün değil.

Çetinoğlu: Ehl-i Beyt’ten şair olanlar var mı?

Pekşen: Evet var. Meselâ Peygamber Efendimizin annesi de bir şair. Peygamber efendimiz 5-6 yaşlarındayken, annelerin annesinin ölüm döşeğinde söylediği rivâyet edilen şiir;
Rüyalarımda gördüğüm gerçek.
Oğlum sen insanlığa gönderilecek peygambersin.
Helal ve haram bildirmeye
Ve Ceddin İbrahim’in dini; İslam’ı ihyaya memursun.
Çünkü Allah İbrahim’i de seni de
Putlara tapmaktan korudu.
Her diri ölür,
Her yeni eskir,
Fakat senin gibi bir çocuğu bıraktığım için
Benim adım hiç ölmeyecek
.

Çetinoğlu: Hazret-i Ali…?

Pekşen: Hazreti Ali’nin de  güçlü bir şair olduğu rivâyetleri vardır. Onun bilinen şiiri anlam bakımından oldukça yüklü. Tabii Türkçe’ye çevrilirken şiir kalitesinde düşmeler oluyor.
Saçlarım aklaştı da hırsımın saçı beyazlanmadı,
Dünya isteklisi, çabaladığıyla kalır
Ne oldu bana ki hedefime ulaştığım vakit
Gözlerim daha bir üste takılıp kalır
.’

Çetinoğlu: Başka isimler de olmalı…

Pekşen: İmam Hüseyin de şairlerden bir diğeri.  Peygamberimizin torunlarından. Bir beyiti var ki, mısralar kitaplar dolusu mâna ihtiva ediyor;
Uğradığın dertlerden dolayı mahlûklara şikâyette bulunma.
Zira böyle yapınca merhametliyi merhametsize şikâyet etmiş olursun
.’

Çetinoğlu: Peygamberimiz (sav) Efendimizin şiire bakışı biliniyor mu?

Pekşen: Abdullah İbn-i Revaha: Peygamber Efendimiz Kâbe’yi tavafa gidiyor. Devesinin ipini çeken şair en güzel ve en dokunaklı şiirlerini okuyor. Bu manzarayı gören Hazreti Ömer şaire çıkışıyor;
Allah’ın Resulü önünde şiir okuma.’

Peygamberimizin müdâhalesi gecikmiyor;
Bırak okusun Ömer. Okudukları kâfirlere ok atmaktan daha tesirli.’

Abdullah İbn-i Revaha, Mute Harbi’nde İslam ordusunun komutanlığına getiriliyor. Ve şehit oluyor.

Sahih-i Buhari’de, Peygamber efendimizin Abdullah İbn-i Revaha’nın ölümüne çok üzüldüğü şöyle zikredilmektedir.

Hazreti Aişe demiştir ki; 
Mute Harbi’nden Zeyd İbn-i Harise, Cafer ve Abdullah İbn-i Revaha’nın şehâdet haberleri geldiğinde  mescide oturmuştu. Yüzünde derin bir hüznün ve kederin belirtisi vardı.  Ben de kapının aralığından Resule bakıyordum. Allah Resulünün o güne kadar daha şiddetli bir hüzün ile asla görmedim.’

Çetinoğlu: Şairlere değer veriyordu.

Pekşen: Evet. Bir başka ünlü şair Hasan Bin Sabit. Peygamberimizi tarafından şiirlerini okuması için kürsü yaptırılan şair. Müşriklerin şiirle saldırılarına karşı bizzat Peygamberimiz tarafından görevlendirilen güzel insan.

Ve bir de Şair Lebid var ki: ‘Şiir vardır ki hikmettir.’ hadisinin söylenmesine vesile olmuştur. İşte bu hadis-in söylenmesine vesile olan tek mısra;
Allah’tan başka her şey batıl…’

Çetinoğlu: Aileden şair olan başka kimseler var mı?

Pekşen: Peygamber Efendimizin kızı Hazreti Fatıma da şair ve özellikle babasının vefatında söyledikleri İslam tarihine geçecek kadar kuvvetli.

Çetinoğlu: Hazreti Ayşe …

Pekşen: Küçük yaşta iken okumayı yazmayı öğreniyor. Kıvrak bir zekâya sahiptir.  Tirmizi’de, Musa bin Talha diyor ki; ‘Hazreti Ayşe’den daha güzel, daha düzgün, daha fasih konuşanını görmedim.’

Peygamber Efendimiz için yazdığı şiir hakikaten anlam bakımından dolu dolu.
Ve lev semi’û ehl’ü  Mısre evsâfe haddihî
Lemâ bezelû fî sevmi Yusuf emin nakdin
.’

Mânası şöyle;
Mısırdakiler onun yanağının güzelliğini işitmiş olsalardı, Hazreti Yusuf’un pazarlığında hiç para vermezlerdi

 

AHMET MAHİR PEKŞEN

17 Ağustos 1956 tarihinde Sivas'ın Divriği ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini aynı ilçede yaptıktan sonra İstanbul İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi İşletme-Muhasebe bölümünden mezun oldu.

 

Çeşitli dergi ve gazetelerde, makale, hikâye, deneme ve şiirleri yayınlandı. Mahallî ve millî televizyon ve radyolarda programlar yaptı. Bazı şiirleri bestelendi. Çeşitli yarışmalarda jüri üyeliği yaptı. Türk Edebiyatı Vakfı tarafından düzenlenen 5. Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması'nda ‘Annem Yıldızları Da Sayamaz’ isimli hikâyesi ile ödül aldı.

 

ESKADER-Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği ve Aydınlar Ocağı üyesidir.

 

Yazarın yayınlanan eserleri şunlardır:

 

1- Osman Dede (Şiir): İstanbul-1981),  2- Bir Gençlik Özlüyorum (Şiir): Sivas-1991,  3- Bir Yaratan Var Bizi (Çocuk Kitabı): Ankara-1992, 4- Sevgi Dünyası (Çocuk Kitabı): Ankara-1993,  5- Son Çağa Mühür (Şiir): Sivas,-994, 6- Gönlümdeki Anadolu (Çocuk Kitabı): Ankara-995, 7- İnandım ve Mutluyum (Çocuk Kitabı): Ankara-1997, 8- Müjde ve Öğüt (Çocuk Kitabı): Ankara-1997,  9-  Kainatın Başşehri - Divriği (Şehir Kitabı): Sivas-2000. 10- Bir Yudum Kepenek Suyu (Şehir Kitabı):  İstanbul-2001,  11- Annem Yıldızları Sayamaz (Hikâye Kitabı): İstanbul-2002, 12- Çöpten Kavga Çiçekten Mutluluk (Aile Kitabı): İstanbul-2003, 13- Liseliyim Delikanlıyım (Gençlik Kitabı): İstanbul-2004, 14- Şifoniyerin Gözündeki Mutluluk (Aile kitabı): İstanbul-2005, 15- Bir Gencin Feryadı (Gençlik Romanı): İstanbul-2005, 16- Üniversite Rüyası (Gençlik): İstanbul-2007, 17- Git Secde Et ve Ağla (Dinî): İstanbul-2008, 18- Bu Evde Mutlu Bir Aile Var (Aile Kitabı): İstanbul-2008, 19- Elimi Tut Baba (Çocuk-Kişisel Gelişim): İstanbul-2008, 20- Evliliği Sürdürme Sanatı (Aile-Kişisel Gelişim): İstanbul-2008,  21- Yaz Elması (Hikâye): İstanbul-2008, 22- Şimdi Şeytanı Ağlatma Vakti (Dinî): İstanbul-2009, 23- Şehri Görmek İsteyen Balık (Çocuk Hikâyeleri): İstanbul-2009, 24- Sarı Benek (Çocuk Hikâyeleri): İstanbul-2009, 25- Sayılamayanlar (Roman): İstanbul-2010. 

 

 

 

 

 

İSTANBUL

 

BİR YANDA SESSİZ DUA, BİR YANDA ŞUH KAHKAHA

BİR YANDA PULA KULLUK, DİĞER YANDA ALLAHA

SANMAM KOCA DÜNYADA EŞİN BULUNSUN DAHA

 

EY İSTANBUL İSTANBUL SENİN İKİ YÜZÜN VAR

BİR YÜZÜN GÜLERKEN DİĞERİNDE HÜZÜN VAR

 

İBADET SESSİZ SESSİZ, REZALET GÜMBÜRTÜLÜ

ÇİRKİNLİĞİN MEYDANDA, GÜZELLİĞİN ÖRTÜLÜ

SARARKEN UFUKLARI GURUBUN KIZIL TÜLÜ

 

 

GECELERİN KİMBİLİR NE GÜNAHLARA GEBE

TAKSİMDEKİ GÜNAHA EYÜPTE BÜYÜK TÖVBE

 

ÖRF, ANANE, GELENEK YERLE BİR AHALİDE

PADİŞAH MEZARINDA ÜRPERİR LALELİDE

HAYAL TACİRLERİNE RAĞBET BAB-I ÂLİDE

 

 

BU GİDİŞ HAYRA DEĞİL KALBİNE TAZE KANBUL

KARANLIĞA YÜZ ÇEVİR GÜNEŞE DÖN İSTANBUL

 

NE YAZIK Kİ İNSAN SATILIR OLMUŞ MADDEYE

KOYUN KASAPTA SATLIK KADIN DÜŞMÜŞ CADDEYE

NASIL GELMEZ ISTANBULUM  ÇATLAR HADDEYE

 

HER HALİ EDASIYLA ISTANBULUM BİR HOŞTUR

KADİRDE TAM MÜSLÜMAN NOELDE TAM SARHOŞTUR

 

VE İŞTE EKONOMİN NASIL GELMİŞ BU HALE

BİR YANDA TEFECİLER BİR YANDA TAHTAKALE

PEMBE GÖZLÜKLERLE BAKAMAM İSTİKBALE

 

SÖZ SENETMİŞ ESKİDEN ŞİMDİ SENET HİKAYE

DOLANDIRMA ALDATMA OLMUŞ TİCARÎ GAYE

 

İŞ YERİNDE YABANCI KELİMEYE İTİBAR

KAFETERYA, BONMARŞE, BUTİK, ŞARKÜTRİ, BAR

BEYOĞLUNDA TÜRKÇE YOK DİĞER BÜTÜN DİLLER VAR

 

RÜZGAR BATIDAN ESMİŞ FATİHİN RUHU KAYIP

EY İSTANBUL İSTANBUL SANA YETER BU AYIP

 

EY ZAMAN ZALİM ZAMAN GEÇ SANİYE SANİYE

TEKNİKTE İLERLERKEN MÂNÂDA ÇÖKÜŞ NİYE

ÇAĞIRIRKEN ÎMANA FATİH SÜLEYMANİYE

 

ÇEVİR YÜZÜNÜ PİSTEN KİRDEN ÇAMURDAN

KIBLEYE DÖN İSTANBUL FEYZ AL İLÂHÎ NURDAN

 

KARAKÖYDE GÜNAHLAR BÜRÜNÜR KALIN SİSE

ÇAN ÇALARKEN TAKSİMİN GÖBEĞİNDE KİLİSE

AYASOFYA SUSUYOR BU NE GARİP İŞ İSE

 

İSYANIN YERİ YOKTUR EYÜP SABRA ÇAĞIRIR

MEŞHUR ZİNCİRLİ KUYU GEL DER KABRE ÇAĞIRIR

 

AHMET MÂHİR PEKŞEN