Temcit pilâvı gibi ısıtılıp ısıtılıp öne sürülen bir şey: Türkçe ezan...
En son, CHP Ardahan Mebusu Öztürk Yılmaz'ın derin dondurucudan çıkarıp ısıttığı kayıntı...
Ondan öncekiler tarafından da birçok kez ocağa konup indirilmişti.
Lehte ve aleyhte kaşık sallayan sallasın; ama şunu da fark etmek lâzım:
Bu nevâle çoktan bozuldu, koktu...
***
Hayır, ben bu eski dâvâyı münâkaşa edenlerden değilim.
Fakat artık bu tartışmaya tâze fikirler ve yeni bir üslûp kazandırmak lâzım.
Çünkü Türkçe ezan taraftarları meseleyi o kadar donuk ve kalıplaşmış bir mantıkla dile getiriyorlar ki en az "Türkçe ezan pilâvı" gibi bayat bakliyat ve laklakiyat...
Vallahi şimdi onlara yardım edesim geldi.
Kendini ezik ve âciz gören, yeni fikirler îmâl edemeyen bu insanlara acıyorum.
Onlara biraz cesâret ve akıl vermek istiyorum.
***
Diyorum ki:
68 yıldan beri "Türkçe ezan! Türkçe ezan!" dediniz ama feryâdınıza kulak asan olmadı.
Çünkü ağzınızda “aynı geviş, aynı sakız” misâli hep slogan...
Bakın, şimdi size Türkiye’nin son 68 yılında düşünülememiş en parlak ve fırlak fikirlerden birini söylüyorum:
"Türkçe ezan" kalıbı artık eski moda, haberiniz olsun!
Şimdi "Öz Türkçe ezan" fikr-i bikrini îlân etmenin zamânı geldi.
Yanlış duymadınız: "Öz Türkçe ezan" dedim.
Hayır, bu Öztürk Yılmaz’ın bahsettiği ezan değil.
Onunki, mâlûm 1932 model "Türkçe ezan” olup "Halk Fırkası"nın veyâ “Cumhûriyet Fabrikası”nın ilk seri mâmullerinden...
Bugün için o, müzelik bir parça...
Benimki ise 2019 model...
Yepyeni ve orijinal “öz Türkçe” parçalarla modifiye edilmiş olup “kulak yolu tutuş” ve görünüş bakımlarından bir önceki modelden çok çok üstün bir performans gücüne sâhip...
Kendi îmâlâtım diye demiyorum ama efsâne bir şey...
Arzu ederseniz şimdiden piyasaya sürebilirsiniz.
Kapışılacağından emînim...
***
Biliyorum, geç anlıyorsunuz, o yüzden size biraz daha îzâhat vereyim:
İlk Türkçe ezanın okunduğu 1932'den beri dilimizin üstünden "Dil Darbesi" tankının paletleri kaç kere geçti, göremediniz mi?
Bakın, siz hâlâ o devrin Türkçesinde ısrâr ediyorsunuz!
1932’den 1950’ye kadar minârelerde resmen “banlatılan” o ezanın “öz Türkçe” olduğunu zannediyorsunuz çünkü...
Yâhu “öz Türkçe ezan” aşkına olsun, uyanın!
***
Patenti bendenize âit olan bu “Öz Türkçe Ezan” banlamasını banlayayım da sizi ben uyandırayım:
Öz Türkçe Ezan
"Oğan en büyüktüüür!
Oğan en büyüktüüür!
Kuşkusuz tanıklık ederim: Oğan’dan başka tapılacak yoktuuur!
Kuşkusuz tanıklık ederim: Oğan’dan başka tapılacak yoktuuur!
Kuşkusuz tanıklık ederim: Övülmüş, Oğan’ın yalvacıdııır!
Kuşkusuz tanıklık ederim: Övülmüş, Oğan’ın yalvacıdııır!
Haydin tapıncaaa!
Haydin tapıncaaa!
Haydin onumaaa!
Haydin onumaaa!
Oğan en büyüktüüür!
Oğan en büyüktüüür!
Oğan’dan başka tapılacak yoktuuur!"
***
Öz Türkçe Ezan Lügatçesi
Oğan: Şemseddin Sâmi’nin tesbîtine göre, “Tanrı” kelimesi aslen Çincedir ve bunun Türkçesi "Oğan"dır.
Kuşkusuz: 1932 model Türkçe ezanda kullanılan "şüphesiz" kelimesi Arapça asıllıdır. Onun yerine "kuşkusuz" denmeli.
Tanıklık: 1932 model ezandaki "bilirim bildiririm" sözleri "eşhedü"nün yanlış tercümesidir. "Şehâdet" Arapça, "şâhitlik" de Arapça-Türkçe karışığı olduğundan geriye saf Türkçe olan "tanıklık" kalıyor.
Övülmüş: Muhammed kelimesi Arapça asıllı olduğundan, yerine onun Türkçesi olan "Övülmüş" denmeli.
Yalvaç: 1932 model ezandaki "elçi" sözü her ne kadar Türkçe olsa da Osmanlıdevrinde kullanıldığından artık kovulmalı ve tâ Orhun Kitâbelerinden kalkıp gelen "yalvaç" hazretleri resmen hüsnükabul görmelidir.
Vaazlarda ve diğer dînî sohbetlerde de "Peygamberimiz Hazret-i Muhammed" gibi anlaşılmaz sözler değil "Yalvacımız Sayın Övülmüş" gibi aydınlatıcı ibâreler tercîh edilmelidir.
Tapınç: 1932'de her ne kadar TDK (o zamanki adıyla Türk Dili Tedkik Cemiyeti) varsa da henüz "tapınç"ı bulamamış, Farsça "namaz" gafletinden kurtulamamıştı. Üç sene sonra kafasına ve gönlüne birdenbire doğan "tapınç"ın o zamanki "Türkçe Ezan"a dâhil edilmeyişi ne büyük bir gaflet!
Onum: Süzme Arapça olan "felâh" kelimesinin 1932 model ezanda kullanılması gaflet değilse dalâlettir. Aslında TDK bundan üç sene sonra "felâh"tan tezikti ve "onum"a tızıktı. Gelgelelim resmî ezanda "felâh"ın koltuğuna dokunulmaması ve yerine "onum"un konmaması dalâletten de öte bir şey...
Adını diyemedim.
***
Ey öz Türkçeciler ve Türkçe ezancılar cemaati!
Biliyorum ki öz Türkçe ezan isimli şâheserim dolayısıyla beni bir alkış, tezâhürat ve teşekkür tûfânına gark edeceksiniz.
Yâni sağ olun, var olun ama hiç de gerek yoktu.
Evet, 68 yıllık büyük hasretinizi gidermek için size yepyeni bir imkân sundum.
Ama yine de sizden bir karşılık falan beklemiyorum.
Öztürk Yılmaz gibi cesur fikir adamlarının ve Türkçe ezancıların, kendi partilerinde bile istenmeyen adam îlân edilmesi, doğrusu beni üzdü.
Hem bu üzüntümü yenmek hem de merâk ettiğim bir şeyi denemek için oturup öz Türkçe ezan yazdım...
***
Sizden tek bir isteğim var:
Özene bezene yazıp büyük iddiâlarla şekil verdiğim bu öz Türkçe ezâna sâhip çıkın lütfen!
"Ulu Oğan" aşkına!
Bir de şu:
Haydin iş başına...
"Türkçe ezan"la yapamadığınız-yaşamadığınız "tapınç"lar için yeteri kadar beklediniz.
Yarından tezi yok, kendinize bir "tapınak" ayarlayın.
Ve orada artık öz Türkçe ezan okuyun, okutun.
(Buna kaanûnen bir engel de yok zâten.)
Ve beş vakit "tapınç"a başlayın.
Unutmayın:
O da öz Türkçe olsun.
***
"Hocam, bu öz Türkçe ezânın güftesini sen yazdın ama bunun bestesi ne olacak?" diye soruyorsunuz, değil mi?
Ne bileyim canım, bestesinden bana ne!
Onu da mı ben yapacaktım?
Yok artık!
Fâzıl Say ne güne duruyor?..