Türk Dil Kurumu’nun almış olduğu bir kararla, Türkçede bâzı harflerdeki şapka işâretinin kullanılmayacağı ileri sürülmüştü. Böyle bir karar alınmış değildir. Bu iddiayı doğru zannedenler yaklaşık 10 – 15 yıldır söz konusu harfleri şapkasız kullandılar. Şapka işâreti kullanılmadığında telaffuzun bozulduğunu ve anlam kaymalarının olduğunu hepimiz biliriz.
Mesela, şapka işâretini kullanmadığımızda 'kârınızı paylaşmak' yerine 'karınızı paylaşmak’ gibi rezâletlere meydan açılmış oluyordu.
Yokluk-hiçlik mânâsındaki adem kelimesi ile, insan mânâsında kullanılan âdem aynı yazılıyordu. 'Hâlâ' yerine 'hala' veya ilkokulda en sık verilen misaliyle 'millî topraklar' yerine 'milli topraklar' yazılıyordu. Hatta bâzı okulların tabelalarında; ‘Milli Eğitim Bakanlığı’ ibâresi yer almaktaydı.
Bilgisayarlar klavyelerinin bâzılarında şapka (^) işâreti yoktu. Olanlarda da, önce Shift ve 3 tuşuna bir arada sonra da ‘ı’, ‘a’ ‘u’ tuşlarına basmak suretiyle harflere şapka giydirilebiliyor. ‘Q’ klavye ithalinin yasaklanmasını, yalnızca ‘F’ klavye ithaline izin verilmesini isteyenler, ‘^’ işâretinin tek tuşla konulabilmesini talep ediyorlar. Aslında bilgisayar klavyelerinin Türkiye’de imal edilebilmesi lâzım.* Niçin kimse, ‘Neden biz yapmıyoruz’ demiyor?
‘^’ işâreti hem inceltme hem de uzatma maksadıyla kullanılıyor. Bu, imlâ kaidelerimizin ciddî bir sıkıntısıdır. Bâzı kelimelerde ise hiçbir çözüm bulunamıyor. Meselâ Kasım Bey’in şapkasını veremiyoruz. Veremeyince, Beyefendinin adını, ay adı gibi, kısa ‘a’ ile uzatmadan okuyanlar oluyor.
Yazılışları bir, mânâları ve okunuşları ayrı olan kelimeleri ayırt etmek için, okunuşları uzun olan kelimelerimiz var:
adet: sayı / âdet: alışkanlık, gelenek; akit: sözleşme / âkit: sözleşme yapan;
ala: karışık renkli / âlâ: pekiyi; alem: bayrak / âlem: dünya, evren; Ali: kişi adı / âli: yüce, yüksek;
alim: her şeyi bilici / âlim: bilgin; ama: fakat / âmâ: görmez, kör;
amin: kimya terimi / âmin: dua sözü; aşık: ayak bileğindeki kemik / âşık: vurgun, tutkun;
ayan: belli, açık / âyan: ileri gelenler; batın: karın / bâtın: iç; gizli;
dahi: bile, fazladan / dâhî: Fevkalade gücü ve kabiliyeti olan kimse
dâhil: karışma, iç, içeri, içinde olmak / dahîl: sığıntı, yabancı; dar: ensiz / dâr: ev;
fani; ışık şiddeti / fâni: ölümlü, gelip geçici; hadis: Peygamber sözü / hâdis: meydana gelen;
hak: doğruluk / hâk: toprak; haki: hikâye eden, hâki: toprakla ilgili, yeşile çalar koyu sarı renk; hakîm; hikmet sâhibi / hâkim: hükmeden, egemenliği altında bulunduran, yargıç;
hal: pazar yeri, iktidardan indirme / hâl: durum, vaziyet; hala: babanın kız kardeşi / hâlâ: henüz;
hasıl: ekin / hâsıl: olan, ortaya çıkan; haşa: kalın kumaş parçası / hâşâ: asla /
havas: nitelikler, özellikler / havâs: duygular; haya: er bezi / hayâ: utanma duygusu, sıkılma;
kar: donmuş su buharından oluşan hafif tanecikler / kâr: kazanç;
mani: ruh hastalığı / mâni: şiir türlerinden biri, engel; nakil: taşıma / nâkil: taşıyan;
nar: bir meyve / nâr: ateş; nazım: manzume / nâzım: düzenleyen;
rahim: döl yatağı / rahîm: koruyan, merhamet eden; sadır: göğüs / sâdır: çıkan, görünen;
sari: bir çeşit elbise / sâri: bulaşıcı; şahıs: kimse, kişi / şâhıs: sırık;
şura: su yer / şûra: danışma kurulu / tabi: elbette / tâbi: bağımlı, nâşir, kitap, gazete yayınlayan /
vakıf: hizmet maksadıyla kurulan sivil toplum teşkilatı / vâkıf: bilen, vakfeden;
varis: damar genişlemesi / vâris: mirasçı; vasi: mirası yöneten / vâsi: geniş, engin;
yad: yabancı) / yâd: anma; yar: uçurum / yâr: sevgili; zâti: zâten / zâtî: şahsî
Fransızların ‘aksan sirkon fleks’ dedikleri, Türkçede ‘düzeltme işâreti’ veya şapka olarak da isimlendirilen ‘^’ işâreti, aşağıda belirtilen durumlarda kullanılır:
1-Yazılışları bir, mânâları ve söylenişleri ayrı olan kelimeleri birbirinden ayırabilmek için okunuşları uzun olan ‘a, ‘ı veya i’, ‘u veya ü’ sesli harflerinin üzerine konur. Misalleri yukarıda verilmiştir.
İKAZ: ‘Öldürme hâdisesi’ mânâsındaki katil ile ‘öldüren’ mânâsında kullanılan katil kelimelerinde ‘^’ işâreti kullanılmaz. İkincisine bâzı yazarlar (‘) kesme işâreti koyarak ka’til şeklinde yazıyor. Çok az kişi de kaatil şeklinde yazıyor.
Erkek ismi olan Kadir ile ‘kuvvetli, maddî veya mânevî kuvveti sâyesinde istediğini yaptırabilen, ‘muktedir’ mânâsındaki ‘kadir’ kelimesindeki ‘a’nın üzerine de ‘^’ işâreti konulmaz.
2- Arapça ve Farsçadan dilimize giren birtakım kelimelerle özel adlarda bulunan ince ‘g’ ve ‘k’ sessiz harflerinden sonra gelen a ve u sesli harflerinin üzerine ‘^’ konulur. Misaller: dergâh, dükkân, gâvur, Gülgûn, Hakkâri, hikâye, kâfir, kâğıt, karargâh, kâtip, Kâzım, mahkûm, mezkûr, Nigâr, sükûn, sükût, tezgâh, yadigâr ve benzerleri…
3- Şahıs ve yer adlarında ince ‘l’ sessiz harfinden sonra gelen ‘a’ ve ‘u’ sesli harfleri de ‘^’ işâreti ile yazılır: Halûk, Lâle, Nalân; Balâ, Elâzığ, İslâhiye, Lâdik, Lâpseki, Selânik ve benzerleri…
4- Nispet ekinin, belirtme durumu ve iyelik ekiyle karışmasını önlemek için kullanılır: Türk askeri / askerî okul; dini öğrenmek / dinî bilgiler; ilmi bilmemek / ilmî tartışmalar; manzara resmi / resmî kuruluşlar ve benzerleri...
Nispet eki alan kelimelere Türkçe ekler getirildiğinde düzeltme işareti olduğu gibi kalır: millîleştirmek, millîlik, resmîleştirmek, resmîlik ve benzerlerinde olduğu gibi.