Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Türk Dünyasında Misyoner Faaliyetleri

Hıristiyan batılılar, Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelmelerinden tedirgin oldular.  Hazret-i İsa’nın ölümünden hemen sonra 12 havârinin, Hıristiyanlığın tanıtımı ve yaygınlaştırılması için başlattığı misyonerlik çalışmaları, Müslüman Türkler üzerinde yoğunlaştırıldı. Çalışmalar, günümüze kadar artarak devam etti. Özellikle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB)’nin dağılmasından sonra bağımsızlığına kavuşan Türk Cumhuriyetleri misyonerlerin en fazla çalıştıkları alanlar oldu. 

İslâmiyet’te yalnızca tebliğ vardır. Baskı ve zorlama sınırlarının nerede başlayacağı bilinemediğinden İslâmiyet’e dâvet konusu bile tartışmalıdır. Özetle, misyonerce davranışlar, İslâmiyet’te yasaklanmıştır. Buna rağmen; temiz ahlâkı ve yaşayışı ile örnek teşkil eden Müslüman Türklerin bulunduğu yerlerde Hıristiyanlar, gruplar hâlinde İslâmiyet’e yönelmektedirler.   Son 25 – 30 yıl içerisinde misyonerlik faaliyetlerinin Türk dünyasında daha etkin hâle gelmesinin sebebi; hiç şüphe yok ki bu yönelmelerdir. Hıristiyanlıkta aradığı huzuru bulamayanlar, tahrif edilmiş İncillerde okuduklarını mantık süzgecinden geçiremeyenler… Hak Din olan İslâmiyet’e ilgi duymaktadırlar. Bu gelişmeler, Hıristiyan çevrelerde, tehdit olarak algılanmaktadır.

MİSYONERLİK NEDİR, MİSYONERLER NASIL ÇALIŞIRLAR?

Misyoner, görevli olan kişi demektir. Onun görevi İncil’i Hıristiyan olmayanlara tanıtmak, insanlara Hıristiyanlık propagandası yapmaktır. Bir misyoner; ‘Ben köle değilim. Fakat Hıristiyanlığa adam kazandırmak için herkesin kölesi olmak bana şeref verir.’  Düşüncesiyle doludur. Onlar için amaca giden her yolu kullanmak serbesttir. Olmayacak vaatlerde bulunmak, para ile kandırmak, tehditle korkutmak … dâhil.  Serçe kadar yumuşak, tilki gibi kurnaz hareket ederler.

İnsanoğlunun üç büyük zaafı vardır: Servet, şöhret ve şehvet. Bu üç zaafa veya bunlardan yalnızca birine yenik düşebilecek zayıf karakterli insanlar, misyonerler için kolay yutulur lokma olurlar. Okullar, hastahâneler, fakir mahalleler, millî ve mânevî değerlere ilgisiz kalmayı entelektüel olmanın şartı olarak kabul eden üst tabaka insanlarının bulunduğu çevreler… misyonerlerin en verimli çalışma alanlarıdır.

Türk dünyasında,  1992 yılından bu yana yüzlerce misyoner çalışıyor. Merkezde hazırlanan kitapçıklar ve broşürler, köy-köy dolaşılarak,  defter-kalem gibi okul malzemeleriyle birlikte dağıtılıyor. 2000 yılından itibâren Vahhabiler geldiler. Onlar da para gücüyle, Rus görevlilerden sağladıkları yan desteklerle hedefe ulaşmaya çalışıyorlar. Her iki grubun da arzuladıkları hedefe ulaşamadıklarına dâir sevindirici haberler geliyor. Bu haberler, misyonerleri daha etkili ve gayretli olmaya yönlendirecektir.

Misyonerlerin, özellikle Müslüman Türklere yönelik çalışmalarında, son yıllarda farklı bir taktik uyguladıkları gözleniyor. Yeni çalışma metoduna göre Müslümanların; millî kültürlerden ve bu kültürün tamamlayıcısı olan örf, âdet ve geleneklerden uzaklaşması için çalışılmaktadır.  Bilinmektedir ki, millî kültürler yok edilmedikçe insanlar, inançlarından uzaklaşmıyorlar. İster Müslüman olsun, ister Musevî… hatta Şâman veya Budist… millî kültürüne bağlı inançlı insanlar, din değiştirmiyorlar. Çünkü her millî kültürün temelinde, az veya çok o millî kültürü yaşayan insanların inançlarına dayalı önemli unsurlar vardır. Millî kültürden, örf-âdet ve geleneklerden arındırılmış insanların inançlarında sarsıntılar oluşturmak, sonra da inançlarından tamamen koparmak… hedefe ulaşmak için en uygun yol olarak seçilmiştir. Sonrası kolaydır: Sıfırlanan millî kültür yerine, kendi kültürlerini ve inançlarını yerleştirmek.

Günümüz misyonerleri; 12 havâriden daha tehlikelidir. Havariler, hak din kalıbındaki Hıristiyanlık için çalışıyorlardı. Bu günküler, aslından uzaklaştırılmış İncil öğretilerini yaygınlaştırıyorlar. Son derece tesirli iktisâdî imkânlarla donatılmış durumdalar.

Misyonerlerin amaçlarını ve kullandıkları metotları bilmeyenlerin, onlara kanması kolay olmaktadır. Kullandıkları çekici ifâdeler şöylece özetlenebilir: *Karşılanmayan ihtiyaçların altında ezilenler! Bize gelin. Biz sizleri rahata ve refaha kavuştururuz. *Bizim çevremizde olanların dertleri azalır, tatmin araçları artar. *Bizimle tanışan esenlik bulur. *Bizimle duâ edin, korkularınızdan korunun, umduklarınıza kavuşun.

Bu sloganlarla harekete geçen misyonerler, telefonda veya toplantı yerlerine gelenlere; İncil, Tevrat ve Zebur’dan seçtikleri duâları okumakta ve tekrar edilmesini istemektedirler. Duâlar için Kur’an-ı Kerim’den kesinlikle yararlanılmamaktadır. Propaganda aracı olarak dernekler, vakıflar, kitaplar, broşürler, dergi ve gazeteler, CD, VCD, DVD ile sesli ve sesli-görüntülü yayın organları, internet siteleri, konferans ve seminerler, özel toplantılar ve telefon bağlantıları kullanılmaktadır.