Devletimizin ekonomik sorunlarla uğraştığı bu süreçte; ulusal çıkarlarımızı ilgilendiren konularla ilgili dış ilişkilerimizde önemli ama sıkıntılı bir süreç yaşanıyor!
Özellikle Yunanistan’la Kıbrıs konusu başta olmak üzere, Ege’deki kıta ve hava sahanlığı konusunun yanı sıra, son dönemde de Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölgelerde bulunan enerji yataklarının kullanımına yönelik GKRY ile yaşanan anlaşmazlıklar, Türkiye’nin başını oldukça ağrıtacağa benziyor!
Çünkü ‘’Doğu Akdeniz’de Sular Isınıyor…’’ (Bk. 8 Temmuz 2018 tarihli yazım)
Geçtiğimiz hafta Yunan karasularının 6 milden 12 mile çıkarılması için hazırlanan Yunanistan Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin, Başbakan Çipras tarafından şimdilik ertelenmesi,
İki hafta önce Barbaros ve Hayrettin Paşa isimli araştırma gemilerimizin Kıbrıs adası açıklarında Türkiye’ye ait ekonomik münhasır bölge Güzelyurt sahasında araştırma yaparken Yunan donanmasına bağlı bir firkateyn tarafından taciz edilmesi,
Kıbrıs’ta 26 Ekim Cuma günü tarafları temsilen her iki toplum liderinin BM özel temsilcisinin gözetiminde bir araya gelerek durum değerlendirmesi yapmaları ama öncesinde adada ‘’Gevşek Federasyon!’’ adı verilen bir yönetim biçiminin dillendirilmesi gibi konular; (Rum ulusal konseyi bu yönetim biçimine anında karşı çıkmıştır) önümüzdeki günlerde dış ilişkilerimizde sıcak gelişmelerin yaşanacağına işaret etmektedir.
Ulusal çıkarlarımız korunması açısından Türkiye’nin bir an önce bu konularla ilgili görüşlerini tüm dünyaya ilan etmesi, muhataplarımızın bu önemli konularda aleyhimize atacağı hak hukuk tanımayan her adımın karşılığının ne olacağını bilmeleri açısından oldukça önemlidir.
Yunanistan ve GKRY bugüne değin Türkiye ile ilgili hangi konu olursa olsun, türlü Bizans oyunları oynamış, uluslararası camiayı Türkiye aleyhine kışkırtmaktan geri durmamıştır.
Bu ikili; ülkemizin bu konularla ilgili barışçıl tüm çabalarına, uzlaşmak adına yapmış olduğu açıklamalarına, her konuda bir adım önde olmak için atmış olduğu olumlu adımlara hiçbir şekilde yanıt vermemiştir!
Ülkemizin AB müzakere süreçlerini engelleyen, açıklanan her AB raporuna Kıbrıs sorununun kendi çıkarları doğrultusunda halledilmesi için maddeler ekleten Yunanistan ve GKRY’nin bu kabul edilmez dayatmalarına, fütursuz davranışlarına açık ve net bir şekilde yanıt vermenin zamanı gelmiştir.
Türkiye daha önce de açıkladığı gibi;
Ege’de kıta ve hava sahanlığının 6 milin üzerine çıkarılmasını savaş sebebi sayacağını bir kez daha tekrarlamalı,
Kıbrıs’ta, K.K.T.C devletinin bağımsızlığından, ada üzerindeki güvenlik ve garantörlük hakkından vazgeçmeyeceğini tüm dünyaya ilan etmeli,
Doğu Akdeniz’deki enerji yataklarının kullanımıyla ilgili, ‘’Münhasır Ekonomik Bölge Alanlarımızın’’ nereleri olduğunu belirterek, bu bölgelerde bulunduracağı Deniz Kuvvetlerimizin muharip unsurlarıyla kararlılığını göstermeli,
Bu konularla ilgili hiçbir oldubittiye müsaade edilmeyeceği, tüm dünyaya net bir şekilde açıklanmalıdır.
Aslında Yunanistan ve GKRY’nin Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’la ilgili uzlaşmaz tutumlarına verilebilecek en iyi yanıt; ülkemizin Kıbrıs’ta en kısa sürede bir deniz üssü, sonra da bir hava üssü tesis etmesidir. Böylece onlara anlayacakları dilden yanıt da verilmiş olacaktır.
Öyle ya, yıllar önce Fransa’nın kullanımı için Güney Kıbrıs’ta bu ülkeye askeri üs tahsisi yapan Rum tarafının sonrasında İsrail, yakın bir zaman önce de ABD ile benzeri üs pazarlığına girdiğine göre, Türkiye’nin böylesi bir hamle yapmasına kim dur diyebilir ki? Bu arada adadaki İngiliz üslerinin varlığını da unutmamak gerekir!
Ülkemizin uluslararası sulara açılış kapısı olan K.K.T.C’nin varlığı, ulusal çıkarlarımız açısından da önemlidir.
Bu nedenle önümüzdeki süreçte yeniden başlayacağı anlaşılan Kıbrıs müzakerelerinde:
. Tarafların siyasi eşitliğinin yanı sıra iki kesimliliğin muhafazası,
. Kıbrıs Türk Halkının 44 yıldır vatan bellediği KKTC topraklarının bir metrekaresinin dahi terk edilmemesi,
. Ada çevresinde mevcut enerji yataklarının kullanımının iki toplumu ilgilendirdiği,
. Adadaki Osmanlı-Türk vakıf arazilerinin sahiplerine iade edilmesi,
. Adada yabancı üsler, askerler olmayacak ise; başta İngiliz üsleri olmak üzere, diğer ülkelere ait askeri üslerinde adada olamayacağının olası anlaşma metnine girmesi gerekliliğinden asla taviz verilmemelidir.
Türkiye, Kıbrıs’ta Annan Planı referandumuyla AB ve ABD’den hiç de hak etmediği bir hukuksuzluk uygulamasına maruz kalmış, Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluş anlaşmasında mevcut:
‘’Türkiye ve Yunanistan’ın üye olmadıkları hiçbir uluslararası kuruluşa Kıbrıs Cumhuriyeti üye olamaz’’ maddesine rağmen GKRY AB’ye üye yapılmış, böylece Kıbrıs Türk Halkı da adada azınlık hakkı ile yaşasın adımı atılmıştır!
Ne yazık ki, dönemin Türkiye hükümeti de AB ile müzakere süreci aksamasın diye bu hukuksuzluğa ses çıkarmamıştır…
Günümüzde Ege’de, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta yaşanan, yaşanacak olası gelişmelere bakıldığında; Yunanistan, anayurdumuz Anadolu’dan sökülüp atıldığı günden buyana hiç akıllanmamış, yukarıda sıralamış olduğum ulusal haklarımızı gasp etmenin planlarını yapmaktadır…
İşte tam da bu noktada uyanık olmak, gerektiğinde onların anlayacağı lisan ile konuşmak, hareket etmek zorunluğu vardır!
Son dönemde sınırlarımız içerisinde olduğu halde Ege’deki 18 adamızı elini kolunu sallaya sallaya zapt eden, yukarıda sıraladığım ulusal çıkarlarımızı gasp etmenin peşinde olan Yunan-Rum ikilisine haddini bildirmek ülkemiz için yasal bir haktır.