C. Yakup ŞİMŞEK

Eğitimci, redaktör

C.Yakup_Simsek@hotmail.com

TDK Cumhûriyeti

"TDK'nın Cumhûriyeti" diye başlık atacaktım, değiştirip "-nın" ekini attım. Çünkü şimdi bâzı okurlar "Bak şu adama!" diyecekler. 

"Adam dil hakkında yazılar yazıyor; fakat daha TDK kısaltmasına ince ek mi kalın ek mi gelir, bilmiyor..." 

***

Ey Türkçe hocaları! 

(Size "hoca" diye hitâb etmemden rahatsız olduysanız özür dileyip hitâbımı derhâl değiştiriyorum.) 

Ey Türkçe muallimleri!  

Farkındayım, yukarıda "fakat"tan önce noktalı virgül kullandım, bu da TDK kaaidelerine göre yanlış.

Sanırım, 2005'e kadar "fakat"tan önce noktalı virgül kullanıyordu, sonra ordan kaldırdı. 

Haa, yukarıda çift "aa" ile yazdığım "kaaide" ve “ordan” kelimesinin imlâsı da TDK'ya aykırı, onları da biliyorum. 

Hay Allah, bu sefer de "TDK'ye" diyeceğim yerde "TDK'ya" dedim!

Yok canım, ben bu Türkçeyi doğru "kullanamıyacağım." 

Eyvah, bu son kelimeyi de TDK gibi değil Yahya Kemal gibi kullandım: bitmiyen, zümrütliyen vs. 

Kısaca, TDK'ya aykırıyım... 

Demem o ki, TDK'ya uymayan bâzı imlâ ve noktalamalarım dolayısiyle (meselâ bu), zahmete girip de o "yorum" denen şeyleri yazmak için kendinizi hiç yormayın, istemiyorum...

Üstelik böyle “yavan yahşi” mevzûlar kafanızı tatmîn etmez.

Arzu ederseniz size doyurucu bir beyin gıdâsı ikrâm edeyim, buyrun:

TDK Türkçesiyle kemâle ermiş ve Türkçenin büyük ustaları arasına girmiş birini tanıyor musunuz?..

Ne oldu, beyninize ağır mı geldi?

E, ağır geldiyse, ayıp değil, bu sofradan kalkıp yine abur cubura devâm edebilirsiniz.   

*** 

Peki, TDK mı daha çok aykırı, ben mi?

(Aklıevveller de istiyorlarsa bu cümleyi kurcalasınlar: Cümlenin sonuna "aykırıyım" kelimesini mi ilâve etmeliydim?) 

TDK ile -bu hususta- farkım şu: 

TDK, kendi yazdığına kendisi tam uyamıyor; bense TDK'nın bâzı kaaidelerini saçma bulduğum için ona aykırı yazıyor ve konuşuyorum.

İstesem uyarım; fakat kasden uymuyorum.

Kısaca, koca TDK Cumhûriyeti'ne kafa tutuyorum. 

Ayrıca, şu medya veyâ edebiyat dünyâsında TDK'nın imlâ ve noktalama kaaidelerini, 

A) Yüzde yüz benimseyen var mı?
B) Yazarken tam tatbîk eden bulunur mu? 

Ben bilmiyorum, olduğunu da sanmıyorum. 

Böyle birini bilen-bulan varsa lütfedip bize de söylesin, çok makbûle geçer...

*** 

Peki, şu "cumhûriyet" mi doğru, "cumuriyet" mi, yoksa "cumurluk" mu? 

E, öz Türkçeciler bunu da tartışabilir meselâ. 

Bakın, size TDK'nın ilk olarak 1935’te neşrettiği “Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu”ndan birkaç madde sunayım da "cumurluk" neymiş, görün.

Görün de gözünüz açılsın:   

Cumur = Cümhur = Public

Cumur Başkanı = Reisi Cümhur = Président de la Republique

Cumur Başkanlığı = Riyaseti Cümhur

Cumurcu, cumurcul = Cümhuriyetper = Republicain

Cumuriyetler, cumurluklar = Cemahir

Cumurluk, cumuriyet = Cümhuriyet = Republique

Cumursal = Cümhurî 

(Bunları da Cumhûriyet Bayramı dolayısiyle Türkiye'nin öz Türkçecilerine hediye ediyorum.)

***

Bundan sonra "Cumhûriyet Bayramı"ndaki o Arapça kelimeyi de öz Türkçeye çevirip "Cumurluk Bayramı" yaparlar belki.

(Dil dediğin sürekli değişir, değil mi? Canlı bir şey, ne de olsa. Çevir dur; beğenmedin, yine değiştirirsin...) 

1930'ların TDK'sı, bereket versin, milletin bu "cumurluk"u dişine vurduktan sonra yüzünü buruşturma -ve “çamurluk”la karıştırma- ihtimâline karşı yedekte bize bir "cumuriyet" sunmuş.

Evet, "cumhûriyet" değil "cumuriyet." 

Bülent Ecevit bir zamanlar "Cumhûriyet Halk Partisi" derken o kelimeyi "cumuriyet" gibi telâffuz ederdi, yanlış hatırlamıyorsam.

(Kendisi, uyduruk kelimelere düşkündü; fakat telâffuzu çok iyiydi.)

Yâhu, "cumhûriyet"ten vazgeçip "cumuriyet"i getirseniz bile Arapçadan kurtulamıyorsunuz.

Haa, Arapçadan gelme “siyâset” kelimesini taklîd ederek peydahladığınız “siyasa-siyasal” gibi ucûbelerinizi de unutmayız.

*** 

Sakın bunları "fantazi" filân zannetmeyin.

Netîce îtibâriyle böyle "lügat-ı müvellede"ler, Atatürk'ün sağlığında, onun tâlîmâtıyla, en azından onun bilgisi dâhilinde doğuruldu, yoğuruldu.

Üstüne de "Türkçe" diye resmî damga vuruldu, âlây-ı vâlâ ile millete duyuruldu. 

Bu arada, unutmadan söyleyeyim (Bakın, bu sefer "söyliyeyim-söyliyim" gibi Türkçe hatâları işlemedim): 

TDKmız bu meşhur “Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu”nu  bu sene tekrar bastı. 

Cumhûriyet Bayramı dolayısiyle öz Türkçecilere ben de bu müjdeyi vermiş olayım.

***

Üstelik bu “Kılavuz” sudan ucuz: Yalnızca dört (4) TL. 

Sanırım 83 yıldır dört duvar arasında kalan bu mücevherler kralı öz Türkçe şâheserinin tekrar gün yüzüne çıkması dört gözle bekleniyordu. 

"Yabancı" kelimeleri terk etmek için dört dönüp dört bucağı dolaşan; gelgelelim dört yanı deniz kesilen Öz Türkçeciler artık hiç yorulmasınlar.

“Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu”nu kapışsınlar, dört elle yapışsınlar. 

Yapışsınlar da dört üstü murat üstü ve zevkten dörtköşe olsunlar...

Bundan sonra dört dilekleri gerçek olur, hep dört ayak üstüne düşerler, kim bilir...

***

Doksan beş yıldan beri hiçbir Cumhûriyet Bayramı’nda kimse böyle dört dörtlük bir sürpriz yapmamıştır bence...  

Bu müjdem karşılığında sizden istediğim, dört TL bile tutmayan, yâni bedâvâ bir şey:

Bundan sonra “cumhûriyet” gibi Arapça bir kelime yerine “cumurluk” deyin...

Meselâ bugün dörtçeker arabanızla bir dört yol ağzında durun, gelip geçenlere elinizdeki “Kılavuz”u sallayıp “Cumurluk Bayramı’nız kutlu olsun!” diye bağırın.

Ama bu sırada gözünüzü dört açın!

Eğer bu şekildeki bayramlaşma denemenizin maksat ve inceliğini anlamayan, bir de öfkelenerek size saldırmaya kalkan olursa derhâl gaza basıp arabayı dörtnala kaldırın.

Hem böylece diğer öz Türkçecilerden bir derece üstün olursunuz.

Bülent Ecevit ve Ahmet Necdet Sezer dâhil.

İki kere iki dört...