Son 80 yıl içinde Türkçenin binlerce kelimesi bir entrikaya kurban gitti.
Sabahattin Ali'nin romanlarını okurken bu acı hakîkati bir kez daha anladım:
"muharrir, istihfaf, mektep, muallim, talebe, kaari, teessür, mâhut, mübtedî, muvâzî, ünsiyet, mihver, intihap, hamâkat..."
Hepsi "Yeni Bir Dil Yaratma" çılgınlığına kurban gitti...
Sabahattin Ali ve ondan geriye doğru, Türkçenin bütün büyük ustaları "Dil Darbesi" baltalarıyla kurbân edildi...
***
Diğer büyük diller zenginliklerine zenginlik katarken Türkçenin hazînesi talan edildi. Şu bayramda dile gelse bu zavallı dil şöyle derdi:
"Çeşm-i alîli hasret ile pür-nem eyledim,
El ıyd-ı ekber eyledi; ben mâtem eyledim!"
***
“Kurban” kelimesinin kendisi bile kurbanlıklar arasındaydı.
Evet, TDK kasapları, 1935’ten îtibâren “sunam” diye bir garâbeti boyayıp “kurban” yerine geçirmeye ve bu kelimeyi kesip doğramaya niyet etmişti.
Ama Türkçenin “kurbân”ı hâlâ yaşıyor...
Hakîkatine, hikmetine, niyetine kurbân olduğum!..
Bu “kurbân”a can kurban...
***
Ey, Öz Türkçe yâveleri geveleyip tekleyen “Dil Darbesi” düldülleri!
Ey, uydurukçaya medhiyeler düzen yalı bülbülleri!
Yoksa siz hâlâ “kurban” mı diyorsunuz ha?
Hakîkî Öz Türkçeciyseniz göreyim sizi: Arapça olan bu “kurbân”ı bir daha ağzınıza almayın!..
Onun yerine alıp besleyeceğiniz “sunam” gibi semiz ve -size göre soyu temiz- bir kelime var...
Göktürk-Uygur Türkçesine düşkünseniz “yagış / ıdık / uduk” tosunları da müşteri bekliyor...
(Gel vatandaş, Moğolistan'dan bunlaaar!)
Ne o, gözünüz tutmadı mı, yoksa yemedi mi?
Ama siz de haklısınız...
Çünkü kelime boğazlamak için sürekli fırsat kollayan ve uydurmacılıkta TDK’yı sollayan Nurullah Ataç bile “kurban” karşısında âciz kalmış, Türkçesini bulamamış, belki de beğenmemiş...
***
“Kurbân”ımız boğazlanmaktan kurtuldu ama binlerce kelime kurbanlık koyun gibi bekliyordu.
“Tabiî şartlarda doğup yetişmiş Türkçe kelimeler” TDK’nın kendi çiftliğinde -şimdiki çiftlik tavukları gibi- gıcırı bükme yetiştirdiği hormonlu, şarbonlu ve radyasyonlu “dil tosuncukları” olan büyükbaşlar ve küçükbaşlar uğruna toplu hâlde boğazlanıp kurbân edildi...
***
“Yeni rejimin her şeyi farklı olmalı” diye düşünen paranoyak ruh, 1930'lara kadar Türkçede hiç görülmemiş, duyulmamış kelimeleri bu yıllardan îtibâren baş döndürücü bir hızla dilimize boca etti. Eskiyi (Osmanlı-İslâm) temsîl eden, hatırlatan, anlatan, yaşatan ne kadar söz varsa hepsi bu “yenilik tanrıları” için kurban taşları üstüne yatırılıp kurbân edildi...
***
Türkçenin tabiî seyri içinde ölen ve mânâsını başka kelimelere devreden sözlerin hortlatılıp canlandırılması için yine kurban lâzımdı... Meselâ “yanıt, nitelik, oy, ezgi, yeğlemek, özdek, aracı, bilge, us” kelimeleri mezarlarından pırtlatılan ve hortlatılan kelimelerden birkaçı. Bunlar için de “cevap; keyfiyet-mâhiyet-haysiyet-vasıf; rey; nağme; tercîh etmek; mütebahhir, allâme, hakîm; akıl” kelimeleri kurban seçildi... Bunlardan bir kısmı hâlâ yaşıyor ama bâzıları da “ölüleri diriltmek” kavgasına kurban gitti...
***
Kelimelerle berâber kitaplar ve diğer yazılı ve basılı eserler de ölüme mahkûm edildi...
Cemil Meriç "Yeni harflerin kabûlüne kadar her idâdî mêzunu Türk de Fuzûlî’yi, Bâkî’yi, Naîmâ’yı rahat anlardı...” diyor.
Geofrey Lewis (1920-2008) Trajik Başarı: Türk Dil Reformu kitabında 1920 ve 1930’ların Türkçesinin, yâni Hâlide Edip Adıvar, Sabahattin Ali, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Reşat Nûri Güntekin gibi romancıların dilini dahi kaybettiğimizi söyler...
Nice ilim, fikir, sanat ve edebiyat adamıyla berâber kitaplar da "Öz Türkçecilik" efsânesine kurban gitti.
Bütün bu olanlar karşısında kılı kıpırdamayan TDK'ya hiçbir sözün faydası yok...
***
“Ciğerim sızladı baktım da, fakat fâide ne?
Kaderin cilvesi, kurbân olayım halledene!”
Evet, artık düğmeye basacak ve bu işi halledecek yiğitler nerde?
Bir oyuna kurban giden zengin Türkçeye yeniden can verecek ustalara can kurban...