Kendisiyle yaptığım ve gazetede yayınlanan röportajla alâkalı olarak Yrd. Doç. Dr. ALPARSLAN YASA’ya gönderilen e-mektup ve cevabı:
Selamünaleyküm Muhterem Hocam, İstanbul Türkçesini güzel ve akıcı bir şekilde konuşmak ve yazmak istiyorum. Tavsiyelerinizi lûtfeder misiniz?
İDRİS AHMET PEKDEMİR. Mimar Sinan Üniversitesi Târih Bölümü.
Muhterem İdris Bey,
İstanbul Türkçesi’nden ben resmî dil hâline getirilmiş Uydurmacayı değil, Târihî Türkçeyi anlıyorum. (Zâten târihî vâkıa da böyle.) Binâenaleyh size böyle bir kabûlle cevap vereceğim.
Sorunuza cevap vermek zor; çünki cevâbın tatmînkâr olabilmesi için başlı başına bir kitap têlîf etmek lâzım. Yine de en mühim olduğunu zannettiğim bir-iki husûsa temâs edebilirim.
Türkçenin hakkını verebilmek için, her şeyden evvel Târihî Türkçenin ne olduğunu ve onun yerine nasıl olup da uydurma bir resmî dil ikame edildiğini iyi bilmek lâzım. Bu da ancak hakîkat aşkıyle uzun soluklu bir araştırma netîcesinde anlaşılabiliyor. Bu mâhiyetteki araştırmalarım beni şu üç kitabın têlîfine götürdü: 1) Türkçenin Istılâh Mes'elesi ve İdeolojik Kaynaklı Sapmalar; 2) Türkçenin İnkişâfı İçin Tercüme; 3) Milletimize Revâ Görülen Kültür Jenosidi.
Kendi çalışmalarım hâricinde, hassaten Nihâd Sâmi Banarlı’nın Türkçenin Sırları, Muharrem Ergin'in Türk Dil Bilgisi ve Faruk Kadri Timurtaş'ın Türkçemiz ve Uydurmacılık isimli kitaplarını tavsiye ediyorum.
Tabiî ki Türkçe hakkında doğru bilgilerle, sağlam bir dil şuûruyla mücehhez olmak, Türkçeyi doğru kullanabilmek için kâfî değildir; bu elzem şart yanında Târihî Türkçeyle inşâ edilmiş güzel metinler üzerinde çalışmak ve onları örnek alarak bol bol kalem temrinleri (alıştırmaları) da yapmak lâzımdır. Bunun için tavsiyem, bilhassa 1900'lerden 1950 sonlarına kadar edebiyatımızda isim yapmış, uydurmacı olmıyan müellif ve edîplerin eserleri üzerinde çalışmaktır. Bunların da belki tamâmından ziyâde birkaç sayfalık kısa parçaları üzerinde, yazarak ve derinlemesine tahlîllerle çalışmak...
Tavsiye edebileceğim eserlere birkaç misâl vermek gerekirse: Ömer Seyfeddîn'in hikâyeleri, Ziyâ Gökalp'in fikrî eserleri, Yâkub Kadri ve Reşâd Nûri'nin ilk eserleri, Yahyâ Kemâl'in manzûm ve mensûr eserleri, Nihâd Sâmi'nin denemeleri, Peyâmi Safâ'nın Biz İnsanlar ve Yalnızız gibi son romanları, ayrıca yine P. Safâ'nın gazete makaleleri (veyâ 1930'lu, 40'lı, 50'li senelere âid ve muhtelif muharrirler, muhâbirler elinden çıkmış makaleler, haberler), Necip Fâzıl'ın manzûm ve mensûr eserleri ile gazete makaleleri, Sâmiha Ayverdi, Kadir Mısıroğlu, Yavuz Bülent Bâkiler gibi edîplerin muhtelif eserleri sayılabilir.
Ben şahsen, Türkçemi en fazla Fransızcadan yapılmış sahîh edebî tercümeler üzerinde çalışarak geliştirdim. Bunların da mühim bir kısmı dünyâ klasiklerinin 1940'lardaki Millî Eğitim Bakanlığı neşri tercümelerdir. Elbette Uydurmaca olmıyanlarını kasdediyorum; ki o senelerde neşredilenlerin büyük bir kısmında Uydurmaca kelime ve cümleler nâdirâttandır. Bir de, güzel inşâ edilmiş metinleri, İstanbul telâffuzuyla (yâni bilhassa uzatmalara dikkat ederek) ve âhenkli bir şekilde yüksek sesle okumak lâzımdır. Bu da hassaten güzel konuşma mahâretini geliştiren bir tekniktir.
Bilmiyorum, sorunuza bir parça cevap verebildim mi? Gördüğünüz gibi, ben sizi esâs îtibâriyle bizzât araştırmaya ve çalışmaya teşvîk etmiş oldum; çünki her dil ancak şahsî gayretle öğrenilip hazmedilebiliyor.
Feyizli çalışmalar dileğiyle selâmlar, sevgiler.
ALPARSLAN YASA