Çevrenizdeki insanlardan sık sık duyarız: “İnsanlar beni dinlemiyor”, “Ailem beni dinlemiyor, o yüzden de anlamıyor”, “Öğretmenlerin beni dinlemiyorlar. Bu yüzden ne hissettiğimi bilmiyorlar”…
Mevlana’ nın 740 yıl önce yazdığı Mesnevi “dinle” ile başlar.
Sohbet, insana bir şeyler verebilen, bazı şeyleri alıp götüren; konuşmadır. Hasbihâl etmektir. Sohbet ancak dinlemeyle olur. Sohbet, muhabbettir, sevgidir, dostça konuşmadır. Sohbette, sorulu-cevaplı cümlelere yer verilir.
Sohbetin dinlenebilmesi ise ancak az konuşmakla mümkündür. Dinlersek öğreniriz, öğrenirsek anlarız.
İyi bir dinleyici olduğumuzda, insanlara kendileri hakkında konuşma cesareti veririz. Dinlediğimiz insanların kendilerini önemli hissetmelerini sağlarız.
İnsanlar anlatmaya meyillidir, dinlemeye değil. Oysa öğrenmek, anlamak ve empati kurmak için dinlememiz gerekir.
İyi bir dinleyen kişi, karşı tarafta ”anlaşıldım” duygusunu oluşturur. Anlaşılmak, kişinin hayatındaki en temel ihtiyaçlardan birisidir.
Yapılan araştırmalar, kendilerini en mutlu hisseden kişilerin, mutsuz hissedenlere oranla hayatlarında % 25 daha az yalnız kalmış olduklarını gösteriyor. Aynı araştırmalar mutluların, başkalarıyla % 70 oranında daha fazla sohbet etiklerine işaret ediyor.
Bu sohbetler de anlamlı, derin ve verimlidir. Mutlu insanlar, mutsuzların üçte biri kadar içi boş konuşmalar yapmışlardır ( Metin Hara, İyiliğin Bilim Hali, s. 38).
İyi bir ruh halinde olduğumuz zaman karşımızdakine inanmak isteriz. Kötü bir ruh halinde olduğumuz zaman da ise karşımızdakinin sözlerinde doğru olandan daha çok yanlış olanları duyarız. Ayrıca üzgün ruh halinde olduğumuz zaman hep olumsuz hatıralar aklımıza gelir.
Acaba kötü ruh halinde olduğumuz için mi başkalarının hep kusurlarına yoğunlaşıyoruz. Bu yüzden mi derin ve verimli sohbetler yapamıyoruz? Derin sohbet yapamadığımız için mi çoğu zaman kendimizi değersiz hissediyoruz?
“Büyük insanlar dinlemeyi, küçük insanlar konuşmayı tekeline alırlar” der David J. SCHWADTZ .