Doç. Dr. Süleyman COŞKUNER

Kaliteli Yaşam Uzmanı

suleymancoskuner@hotmail.com

“Bebekler Osmanlı Padişahından Daha Ariftirler”

Sinan, Emel ile evleneli daha iki yıl olmuştu. Henüz bebekleri olmamıştı. İkisi de öğretmendi. Tokat’ın güzel bir ilçesine tayin olmuşlardı. 5 ay olmuştu Niksar’a geleli. Tayinleri Niksar’a çıktığı zaman Sinan’ın abisi Tolga, haberi alır almaz mutluluktan uçmuştu. Çünkü en samimi askerlik arkadaşı Cengiz Niksar’da oturuyordu. Cengiz, Tolga’nın en iyi askerlik arkadaşı idi.

Tayin haberini alır almaz Tolga kardeşi Sinan’a demişti ki: “Bizim oğlan, tayininizin Niksar’a çıkmasına çok sevindim. Ama asıl sevincim ne biliyor musunuz? Benim en yakın askerlik arkadaşım Cengiz Niksar’da yaşıyor, sizleri onlara emanet edeceğim. Hiç yalnızlık çekmeyeceksiniz”.

Sinan: “Hayatım yaa, Niksar’a geleli 5 ay oldu ama hala abimin asker arkadaşı Cengiz abilere ev gezmesine gidemedik ayıp oldu. Üstelik sürekli de davet ettiler, dışarıda çok görüştük ama evlerine gitmekte biraz geciktik değil mi sence”. Dedi eşi Emel’e.

Emel: “Haklısın hayatım, hemen telefonla haber verelim, uygun oldukları bir zamanda ziyaretlerine gidelim. Hem de oğulcukları Talha’yı da severiz. Zannedersem 10 aylık olmuştur”.

Sinan ertesi gün Cengiz’leri aradı ve taleplerini iletti. Cengiz: Ee valla yavaş yavaş gücenmeye başlamıştık geciktiğinize. Hemen yarın bekliyoruz uygunsanız, cevabını verdi.

Sinan ile eşi Emel en güzel elbiselerini giydiler ve Cengiz abilerine doğru yola koyuldular. Yolda Talha’ya küçük bir hediye, eve de kuruyemiş almayı da unutmadılar tabi. Henüz arabaları yoktu. Toplu taşıma aracı ile gelip abilerinin evlerinin önünde indiler. Emel daha çok oğulları Talha’yı merak ediyordu. Çünkü daha hiç görmemesine rağmen anlatılanlardan  epeyce bilgi sahibi idi.

Apartmanın kapısında Cengiz beyler heyecanla misafirlerini bekliyorlardı. Sarmaş dolaş oldular hızlı bir hoş beşten sonra asansöre binip 4. Kata çıktılar.

Evin hanımı Dilek, tebessümle misafirlerini karşıladı ayaklarına terlik verdi. Salona ilk giren Sinan oldu, bir de ne görsün: Evin Şehzadesi Talha’cık üçlü koltuğa tırmanmaya çalışıyor ama bir türlü çıkamıyordu. Sinan’ın bütün yardım duyguları kabardı ve hiç tereddüt etmeden Talha’yı koltuk altlarından tutup: “hooop amcasının şehzadesi, çıkamamış mı koltuğa” diyerek, hızla havaya kaldırıp yaylandırarak  kolduğun tam ortasına koydu. Koydu ama bir de ne görsün: Talha’nın kaşları çatılmış, oturduğu koltuğa sıkıcı yapışmış, çok anlamlı bir şekilde Sinan ve Emel’e bakıyordu.

Talha adeta diyordu ki: “Siz kimsiniz? Ben sizleri tanımıyorum? Annem babam da yoklar. Benden izin almadan niçin beni kucaklayıp, kaldırıp, korkutup buraya koydunuz? Ben sizden böyle bir talepte bulunmadım ki. Ben kendim çıkacaktım ve başarmanın keyfini yaşayacaktım. Epeyce çaba sarfetmiş ve çıkmama çok az bir zaman kalmıştı. Zaten yardıma ihtiyacım olsaydı, annem veya babamdan yardım rica ederdim. Ama ben kendim çıkmayı, başarmayı ve biraz daha büyüdüğümü anne-babama ispat edip, onları sevindirecektim. Benim bütün amaçlarımı, duygularımı, başarma güdülerimi ve özgüvenimi yerle bir ettiğinizin farkında mısınız? Size öğretmen okulunuzda empati yapmayı öğretmediler mi? Kendi kendime koltuğun üzerine çıktığım zaman, anne-babamı çağırıp göğsümü gere gere: “Anne-baba, gördünüz mü kendi kendime koltuğa çıktım, diyerek onlardan aferin ve maşallah alacaktım”.

Genç öğretmenlerimizin tecrübesizlikleri başlarına neler açmıştı. Demek ki öğrenecekleri daha çok nitelikli bilgi vardı. Üstelik öğrenilen teorik bilgilerin bir de pratikte başarı ile uygulanabilme sorunu vardı.

Rahmetli anacığım derdi ki: “Beşikteki bebek Osmanlı Padişahından ariftir”.

Gerçekten bilinçaltılarının yardımıyla, bebekler daha anne karnında büyüklerin hissedemedikleri, ama hissetmeleri gereken bir çok gerçeği yaşamaya başlarlar. Mesela: Hamile annenin yediği yemeklerden dahi, bebeğin bir çok konuda etkilenmesi gayet doğaldır. Genç anne-babaların bunları doğru okuyabilmeleri gerekir.

Sinan öğretmen Talha’ya, bu iyi niyetli davranışı ile güya yardımcı oldu. Ama Talha açısından bakıldığı zaman, onun öz güveni yerle bir edildi. Tanımadığı insanlar tarafından tam başarmak üzere olduğu bir eylemin ucuna gelmişken; “Talha’ya (onun anlayacağı dilden); sen bu işi başaramayacaksın, daha küçüksün” demiş oldu Sinan öğretmen. Halbuki Talha’cık bu ezikliği kabul etmiyor, ben kendim çıkıp başarmanın keyfini çıkarıp anne-babamdan maşallah alacaktım, eğer çıkamayacak olsaydım sizlerden değil, anne-babamdan yardım isterdim diyordu bakışlarıyla…

Talha’cık kısa bir süre çatık kaşlarla Sinan ve Emel öğretmenlere hesap soran bakışları fırlattıktan sonra, salonda henüz anne-babayı da göremeyince bütün gücüyle bastı feryadı. “Anne-baba neredesiniiiiizzz? Bu insanlar kim? Dost mu düşman mı? Niçin gelip bana yardımcı ve destek olmuyorsunuz? Diye canının yettiği kadar bağırarak ağlamaya, yeri göğü inletmeye başladı. Tabi Sinan ile Emel’in içinde bulunduğu durumu tahmin etmek zor değil. “Vallahi bir şey yapmadık! Koltuğa çıkamıyordu, çıkmasına yardımcı olduk. Ama henüz yeterince tanışmadığımız için bizi yabancı belledi galiba…

Yaaa, onlar Osmanlı Padişahından daha ariftirler sözü boş değil, rahmetli anacığımın. Daha anne karnında iken onlar artık bir birey. Hakları var. Düşünceleri, niyetleri, amaçları, eylemleri, beklentileri, sesleri, çığlıkları vb. leri var. Onları her yaşta hakkıyla anlayabilecek ve ona göre en kaliteli davranış modellerini uygulayabilecek, aynı zamanda pedagog, psikolog, davranış bilimci de olmak zorunda olan uzman büyüklere ihtiyaçları var.

Onların adına peşin peşin düşünüp hiç onlara danışılmadan uygulamaya konulan (iyi niyetli dahi olsa) eylemler, görüş ve düşünceleri alınmadığı, hakkıyla empati yapılamadığı için, onlara yüksek kaliteli değer verilmemiş anlamına gelir.

Bebek-çocuk eğitimi için yalnızca anne-baba olmak, büyük olmak, tahsilli olmak yetmiyor. Evvel emirde onları anlamak, dinlemek, nasıl yaklaşılacağını iyi bilmek, onlara değer vermek, özgüvenle teçhiz etmek gerekiyor.

Selam, sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.