Çok kötü bir alışkanlığımız var: Her duruma, her olaya ve her insana karamsar bir açıdan bakıyoruz. Bu iyimser olmayan bakış, başımıza büyük dertler açıyor.
Dünyayı bir kez karamsar bakış açısından görmeye başladığımızda, beynimiz bu ruh haline uygun uyarıları seçer ve bu yolla olumsuzluğu sürdürmeye çalışır.
Karanlık düşünceler, olumsuz deneyimler ve acı anılar bilince girmek konusunda önceliklidir. Bu sayede insan her yerde sefalet görür ve kişi buna uygun tepkiler verir.
İster gerçek ister uydurma olsun bir tehlike uyarısına verdiğimiz tepki, her türlü olumlu mesajın sebep olduğundan çok daha güçlüdür. Çünkü kendimizi kurtarmamız gerekir. Bu sebeple yeniden güvenli bir duruma ulaşana dek sevinç ve ümitleri bir kenara bırakırız.
Kronik karamsarlığın bu kadar yaygın olmasının sebebi, söz konusu programın son derece kolay biçimde yolundan şaşabilmesidir. Beynimiz tehditleri sırf algılamakta değil, onları hayal etmekte de son derece başarılıdır. Olumsuz bir durumda neler olabileceğini en ince ayrıntısına kadar kurgular. Düşüncede yeniden oluşturur ve düzenler.
Büyük bir ihtimalle asla gerçekleşmeyecek endişe ve ihtimallerle hayatı kendimize zehir ederiz. Bunların sadece düşüncesi bile moralimizi bozar.
Geleceğe ilişkin karanlık düşüncelerin yaratıldığı beynin ön lobu ile kalan kısmı arasındaki birkaç bağlantı kesilecek olursa, insanın morali aniden düzelir. Narkoz altında gerçekleştirilen elektroşok tedavisi ile ön loptaki kısa süreli bellek silinerek sürekli karanlık bölgelerde dönen düşüncelerin döngüsü kırılmış olur.
Bizi mutsuz eden, mutsuzluğu gözümüzde canlandırma gücüdür. Her şeyin olumsuz tarafını zihnimizde canlandırmaya doğuştan yatkınız.
Olumsuz düşüncelerin yer aldığı sıkıntılı dönemlerde, çalışma belleği zayıflar ve stres hormonları düşünme kapasitesini azaltır.
Umutsuzluk duyguları sürekli hale gelirse, beyin gücü azalır.
Her seçeneğin olumsuz yanına odaklandığımızda mutsuz kimyasallar salgılanır. Bunun yerine yaşanılan zamanın faydalarına odaklanabilir ve o anın tadını çıkarabiliriz.
Bununla birlikte, sahip olduklarımızın değerini bilmek zordur. Çünkü zihin daima sahip olmadığımızın peşine düşer.
Beynimiz sahip olduğumuz şeylerin etrafında kafa yormak üzere tasarlanmadı, bunun bir heyecanı yok. Bilinen, ulaşılmış eski ödül dopamin tetiklemez.
İnsan yeni olanı aramak üzere programlanmıştır.
Konuyu bir Yahudi fıkrasıyla bitirelim:
Pek tutumlu olan Moşe New York’tan Kudüs’teki dostuna bir telgraf çeker: “Sen dert etmeye başla. Ayrıntıları sonra anlatırım.”
Kaynaklar
* Stefan Klein, Mutluluğun Formülü, Arkadaş yyaynıları, Ankara, 2004.s. 198-200.
* Loretta Graaing Breuning, Mutlu Beyin, Aganta Yayınları, İstanbul, 2017, s. 157).
*Zülfikar Özkan, Hayat Yayınları, Zihinsel Terapi, İstanbul, 2015.