İstanbul’daki yatılı lise hayatımda çok şık giyinen Akçakocalı arkadaşımız vardı. Her hafta sonu memleketine gider, Pazar akşamı okula dönerdi. Kısmet olmadı buna rağmen Akçakoca’ya gitmek. Dolayısıyla Karadeniz’de 35 kilometrelik sahili ile bir taşra kasabası olarak kaldı aklımda Akçakoca. Bugün de Düzce’ye bağlı bir ilçe.
Akçakoca ile bilgim ne zamanki önce Aydınlar Ocağı, sonra Kandıralılar Derneği ve nihayet Akça Koca Kültür Platformu mensubu dostlarımla tanışınca, değişti ve gerçek Akça Koca’yı öğrenme fırsatı buldum. Bazı hususları öğrenmek için illa bir vesile gerekiyor. Bu da öyle oldu. Bir çoğu 30-40 yıllık dostlarım. Ruhittin Sönmez, Dr. İbrahim Kahraman, Ahsen Okyar sivil toplum kuruluşlarımızın başkanlığını yapmış saygın arkadaşlarım. Hem bu STK ve hem de bu söz konusu aydınlarımız her zaman gündemi yakından takip eder ve yenilerler. Son bir ayda iki ayrı etkinliklerinde birlikte oldum.
SİLAH ARKADAŞLARI VE SADIK AKRANLAR
Ocak 2018 sonu Akça Koca Kültür Platformu’nun Başkanı Hasan Uzunhasanoğlu beni yeniden konuk etti. Vizyon Turizmin Dış Turlar Müdürü Emre İpekli ve Eşi Arzu Hanım ile birlikte İzmit’e giderek Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Zeynep Cantürk’ü dinledik.
İki ayrı kelime Akça Koca birleştirilerek Akçakoca olmuş ve bir kasaba isim olarak verilmişti. Ama, arka planında bir tarihi hakikat gizliydi. Akça Koca Kültür Platformu olmasaydı bu hakikat hep örtülü kalacaktı.
Tarih yorumcularına göre hakkında çok fazla bilgi bulunmamasına rağmen; Osmanlı Cihan Devleti’nin kuruluşunda Bizans’sa karşı mücadelede görev almış olan Ertuğrul Bey, Osman ve Orhan Gaziler, Samsa Çavuş, Kara Tigin, Aykut Alp, Konur Alp, Turgut Alp, Gazi Rahman, Köse Mihal, Abdurrahman Gazi gibi Akça Koca(1234-1324) da Osmanlı akıncılarından biri, hepsinin silah ve sadık akranı, arkadaşı ve yoldaşı. Kocaeli ve Kandıra başta bölgenin fatihleri bu isimler.
Selçuklular döneminde de var bu yiğitler. Kayılarla birlikte Anadolu’ya gelmişler. Bu civanmertlerin bazılarının adları Anadolu’daki kasabalara isim olarak da verilmiş.
Akçakoca’da görülüp gezilecek yerler arasında Ceneviz Kalesi, Aktaş Şelalesi ve Fakıllı Mağarası olduğunu hatırlatan turizmciler, yerel yönetimin katkısıyla üç Osmanlı yiğidinin birlikte resmedildiği anıt da dikilmiş kente. Fotoğraftan heybetleri hemen anlaşılıyor.
BİR DOĞUDAN DİĞERİ BATIDAN
Akça Koca Kültür Platformu iyi ki hayata geçirilmiş ve tarih bilgimizi yeniliyor. Kocaeli’ne giderken Turizmci Emre ve Arzu İpekli ile araçlarında tanıştım. Emre İpekli’nin ata dedeleri Balkanlardaki İpek(Pec) kabasından. Bir milyonu aşkın insanımızın göç ettiği ailelerden biri. İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un babasının doğduğu Suşisa Köyü de hala İpek’e bağlı. Ben bu bölgelere defalarca gittiğim için Balkan sohbeti gerçekleştirdik Emre İpekli’yle. Kendisi de ata dedelerinin toprağını ziyaret ederek bir vefa göstermiş.
Eşi Arzu Hanım ise Ahıska Türklerinden. Ahıska’yı konuştuk, Ahıskalıların uğradıkları mağduriyeti hatırladık. SSCB dağılınca Azerbaycan’da, Kırım’da, Kazakistan’da, Özbekistan’da tanıştığım Ahıska Türklerini anlattım Arzu Hanıma. Genel Merkezi Moskova’da olan Ahıska Türkleri Uluslararası Vatan Cemiyeti’nin Başkanı aziz dostum, yiğit arkadaşım Yusuf Serveroğlu’nu tanıttım. Nurlar içinde yatsın. Ahıskalıların bir özelliği Türkiye Türkçesini konuşan en öndeki çok çalışkan karındaşlarımızdır. Halen dünyada vatanı olmayan tek topluluk Osmanlının Kilidi Can Ahıska’dır.
AYDINLARIN BİRLİKTELİĞİ
Araçtaki sohbetimiz koyulaşınca sanki üç beş dakikada Kocaeli’ne girmiş olduk. Toplantının yapılacağı oteli de navigasyon ile kolayca bulduk. Bulduk ama Kocaeli’ne her gelişimde bir değişim, bir yenilik, onlarca inşaat, daha bir kalabalıklar görüyorum. Bu defa da öyle oldu. Yeni yapılanmalardan toz bulutu görüş mesafesini öylesine kısaltıyordu.
Yemekli toplantı başlamadan salonda hazırlıkları gözden geçiren Hasan Uzunhasanoğlu beni Kocaeli Şair ve Yazarlar Derneği Başkanı Alptekin Cevherli ile tanıştırdı. Sonra önceden tanığım veya yeni müşerref olduğum konuklar geldi; Prof. Dr. Zafer Cantürk, eşi Prof. Dr. Zeynep Cantürk, Ahsen Okyar ve eşi, Dr. Oktay Taşolar, Dr. İsmail Çapçı, Dr. Yunus Özen, Dr. Ayşe Zeynep Turan, Çetin Mut vs. Tümünün ortak özelliği hekimi, eczacısı, öğretmeni, müteşebbisi ve sivil toplum temsilcisi Kocaeli’nin örnek aydınları.
Prof. Dr. Zeynep Cantürk’ten obeziteyi dinleyeceğiz. Önce benim gibi vatan kurtarmaktan sağlık kurtarmaya vakit ayıramayanlar için çok cazip gelmese de toplantı bittiğinde “iyi ki buraya gelmişim” diyerek samimi bir itirafta bulundum. Hamaset ve tekrarları artık araştırmacılara bırakıp, yeni ufuklara ve insana açılmamız gerektiğini bir kere daha düşündüm; Önce insan.
YAŞLI SAĞLIK TURİZMİNİNE NE DERSİNİZ?
Aynı masayı paylaştığımız Prof. Dr. Zafer Cantürk ile sağlık politikasını konuştuk. Zafer Cantürk Hocaya göre; Türkiye sağlık sektöründe iddialı hale geldi. Çoğu cerrahi müdahaleler ve tedavide Avrupa’dan ilerde. Ayrıca ekonomik açıdan da makul bir fiyat uygulaması var. Bu tespit çok doğru. Çünkü İstanbul’a başta batıdan dünyanın bir çok ülkesinden saç ekme, göz ve diş tedavileri için çok ciddi bir hasta akını oluyor. Türkiye bu bakımdan başarılı. Prof. Dr. Zafer Cantürk sertifikasyon ve akreditasyon sorunu çözümlenirse Avrupa Birliği Türkiye için yeni bir maddeyi görüşmeye açabilecek, katkı verebilecek. Mesela batılı yaşlı nesil için Avrupa çok ciddi bütçeler ayırıyor. Kuzey ülkelerinden güneydeki sıcak bölgelere bu insanlar akın akın gidiyorlar. Ancak Türkiye’de henüz yeteri kadar tesis ve personel olmadığından hızla gelişen bu yaşlı turizmindeki gelişmeden gerektiği kadar pay alamıyoruz. Avrupa hızla yaşlanıyor ve ihtiyar nesil her ülke için ciddi bir kaynak ve kadro aktarılması konusunda çalışmalar yapıyor. Keşke Türkiye terör gibi başındaki belalardan kurtulsa da, gerçek gündemine dönebilse. Bu temenni ve duaya hepimiz yürekten ”amin” diyoruz. Çünkü Avrupa’daki yaşlı nesil sıcak bölgelere yedi sekiz aylığına gidiyor ve hem sağlık ve hem de dinleme açısından bu vakti değerlendiriyor. 3 bin yaşlı turistin bile bir ülkeye vereceği maddi katkı büyük rakamlarla ifade ediliyor.
“OBEZİTE’DE NEREDEN ÇIKTI?” SAKIN HA DEMEYİN
Prof. Dr. Zeynep Cantürk görsel malzemeleri de kullanarak obeziteyi anlatırken yaptığı konuşmada hepimizin anlayacağı bir dil ile hitap etti. İşte bu iyi.. Akademik dil olmaması geçer not aldı. Buna göre; obezite şişmanlık, insan vücudunda fazla yağ dokusunun oluşması. En tehlikeli yağlanma da insan karnı ve üzerindeki yağlanmalar. Bu özeti pek tuttum. Prof. Dr. Zeynep Cantürk notlarıma göre şunları söyledi;
“Türkiye’de obezite ila alakalı gelişmeler son 10 yılda hız kazandı. Daha önce bu konuda uzman doktor sayısı az denecek kadar iken, bugün 500’ün üzerinde uzman hekim obezite üzerinde çalışıyor. Obezitenin ölçüsü ise kadınlarda 88, erkeklerde ise belin 102 cm olması gerekiyor. Bu rakam büyüdükce sağlık da o nispette tehlike arz ediyor. Yaşlanınca organlar da yavaşlıyor. Beslenme hataları önemli hale geliyor. Aşırı yemek, hareketsizlik obeziteyi tetikliyor. Bugün 6.5 milyar dünya nüfusunun bir buçuk milyarı obezite hastası. İnsan vücudunda iç organların yağlanması çok tehlikeli bir gelişmedir. Çaresi ise hayatımızı ve davranışlarımızı değiştirmektir. Stres de yaşanmamalıdır. Modern Tıbbın kurucularından olduğu kabul edilen bilim adamı İsviçreli hekim ve kimyager Paracelsus (1493-1541) “Her madde zehirdir, ancak dozu önemlidir” diyor asırlar önce. Yememizin ve içmemizin dozunu ayarlamamız gerekiyor. Akdeniz Diyeti en ideal olanıdır. Çünkü zeytinyağı ve yürüyüşlere endekslenmiştir. Kalp krizi riskini azaltmak için haftada 150 dakika spor yapmak gerekiyor. Asansörle değil merdivenden çıkmak, otobüsten inince eve yürüyerek gitmek vs bunlar hep spordur. Zayıflama çayları tedavi ölçüsü olamaz. Batıda artık obezite için multidisipliner özel birimleri kuruluyor. Türkiye’de de başladı. Ülkelerin sağlık politikası çok önemli. Buna göre branşlardaki çoğalmalar değişik olabiliyor. Bir ülkede mesela dahiliye uzmanı ihtiyacı fazlaysa bu öne çıkıyor.”
YENİ DOSTLAR EDİNMENİN AYRICALIĞI
Prof. Dr. Zeynep Cantürk’e çok da soru geldi. Demek ki izleyiciler can kulağıyla dinlemişler. Buna göre milli eğitimin okulların kantinlerindeki bazı içeçek ve yiyeceklerin yasaklanması iyi oldu. Eski kültür ve geleneklerimizde, bir günde sabahleyin geç ve akşam olmak üzere iki öğün yemek yeniyordu. Keşke bu örf devam etse. Benim sorum ise, TRT’de görev yaparken bazı spiker arkadaşlarımın ekranda daha zayıf ve formunda görünmesi için “ayva diyeti” yaptıklarını hatırlatmama “bazı minarelleri alamadıkları için” önermediklerini söyledi.
Bu program çok istifade edilen Akça Koca Kültür Platformu’nun bir toplantısı oldu. Prof. Dr. Zeynep Cantürk de sunumunda başarılıydı. Vedalaşırken hediyesiz göndermediler. Sadece kahvenin değil, tepsi içindeki kahve fincanlarının da epeyi süre hatırası olsa gerek. İstanbul’a eli boş dönmedik böylece.
İstanbul için yine İpekli Ailesiyle yola çıktık. Emre Bey, Amerika’da yıllarca kaldığını, araba sürüşüyle bile gösterdi. Sol şeridi araçları geçince hep boş bıraktı. Oysa bizimkiler akıllı telefonla oynayarak sola yapışıp, yavaş da gitse kesinlikle bu şeridi bırakmaz. İstediğiniz kadar arkasından korna çalıp, ışık yakıp ikaz edin. Beni Şerifali’ye bıraktılar. İkiz çocuklu Emre-Arzu İpekli Ailesi ise Küçükçekmece’ye doğru yola koyuldular. Bu seyahatte yeni dost edinmenin bir ayrıcalığını yine yaşadım. Akça Koca Kültür Platformu gönüllüleri her yıl yurt içinde iki, dışında bir seyahat uygulamasıyla Mayıs 2018’de Özbekistan’a gidiyorlar. Kaptan da Emre İpekli. Rast gele!