Prof. Dr. Hüsniye CANBAY TATAR

Akademisyen

Tüketimle Varolabilen Birey

Araç yapan varlık olarak insan, uzun zamandır konuşma, yazma ya da medyada duyu organlarından birini önceleyerek bu yönünü geliştirmekle uğraşmıştır. Bu arada diğer duyu organlarının körelmesini de ihmal edilir bulmuştur. Heykel için kullanılan “sessizliğin sesi ibaresi” McLuhan’a göre Gutenberg tipografisiyle birlikte insanlar için kullanılmaya başlanmıştır. Zira o, dünyayı doldurdukça, insanlar susmuş, sessizliğe gömülmüş, tüketicilik rolünü üstlenerek hatta benimseyerek, sessizce okumaya başlamışlardır. Söz konusu rolün benimsenmesinde başlangıcı 17. Asra dayanan ve pazar ekonomisinin bir üretimi olan, bireysel tercihle özgürlük arasında pazar lehine kurulan ilişkinin doğumu yatar. Tevellüdü eski olan bu anlayışın temelinde, bu konuda “sahip olmakla” kişiliğin gelişmesi ve korunmasının mümkün olmayacağı inancını pekiştiren manipülasyon bulunmaktadır. Amaç olarak da özgür birey tarafından üretilenlerin, aslan payının mutlu azınlığa ayrılması şeklinde belirlenmiştir. Zikredilen amaç, temel ve araçlarla, Oğuz Adanır’ın yazdığı önsözde kitabın yazarına atfen söylediği gibi karnı tok sırtı pek, amaç ve inançlarını yitirmiş yeni bir birey olarak tüketici doğmuştur. Yine O, Baudrillard’ın bu durumun tabii sonucu olarak Batılı öznelerin eleştirel düşünce açısından tükenmişliklerini ifade etmek üzere, izleyiciden yana tavır koyduğunu belirtir.
Bahsi geçen durumun ortaya çıkmasında çeşitli anlayış, uyulama ve yönlendirmelerin tesirini görmek gerekir. “Elizabeth dönemi insanları, ortaçağın toplu yaşantısı ile modern bireycilik arasında asılı kalmışlardı; biz ise bireyciliği zamanı geçmiş, karşılıklı bağımlılığı ise zorunlu hale getiriyor gibi görünen bir elektrik teknolojisiyle karşı karşıya gelişimizde, onların modelini tersine çeviriyoruz”. Dijital olan ise daha farklı bir hale işaret etmekte, imkânsız görülen çözümlerin gerçekleştiği bir dünya sunmaktadır. Böylece geçmiş bir taraftan sorunsallaştırılmakta, öte yandan sorun olan ya da sorun haline getirilen ne kadar hata ve yanlış varsa, bilim ve teknoloji ve elbette bunları yönetenler tarafından yeni ve mesut bir gelecekte düzeltileceği, ima aslında iddia edilmektedir. Bu iddia beraberinde özgürlük, refah ve güç vaadi de taşımaktadır. İletişim teknolojileriyle yaşanan dönemleştirme ve sayesinde sağlanan uygulama imkânı başta insan olmak üzere dünyayı bir oyun sahasına çevirmiştir. 
Herkesleşmenin meşruiyet kaynağı olarak görülmesiyle, herkes aynı merkezlerden gelen ürün, sorun ve çözümlere bağımlılığın “ağ”ına düşürülerek standartlaştırılmış; özgür, yaratıcı ve farklı insan eylemi ise köreltilmiştir. Hayat eşya çerçevesinde tanzim edilerek, sunî olan çözüm ve markalar tarafından sömürüye açık hale gelmiştir. Çoğalmış eşya mesut azınlığa kâr götürürken, meşakkat ve beraberinde getirdiği haz, güven getiren gayret de yerini acziyete bırakmıştır. Böylece gelinen nokta farkını ve farklılığı unutan bireyi her hangi bir uzman olmadan hayata soru soramaz hale getirmiştir. Manipülasyon ve imaj teknolojileriyle farkı ve farkın önemini belirtecek olan alternatif gündemler gözden düşürülerek fail durumuna gelecek olanların edilgen kılınması sağlanmıştır. Farkını ve farklılığı unutan bireyin herhangi bir uzman tarafından onaylanmadıkça, şahit olduğu şeylerin dahi farkına varması zorlaşmakta, dünyadan kopuk, çalıştığı insanların gözünde ise uzak kalmaktadır. Bilgi ve eğlence endüstrisinin ürettiği kültürel içerikli olanlar da dâhil olmak üzere her türlü ürün, içerisinde bulunan tutum ve alışkanlıklarla birlikte, kitle ulaşım ve iletişim araçları kullanılarak tüketicilere dayatılmaktadır. Entelektüel ve duygusal tepkiler olmakla birlikte aslında tüketiciler üreticilere bağlanmaktadır. Çünkü ürünler doktriner sunumu ve manipülasyonları ile yanlış bilinç geliştirirken, tam bir hayat tarzı yaratmaktadır. Tek boyutlu düşünce ve davranış kalıplarının bulunduğu fikirler ortaya çıkmakta, kendisine mugayir olanlar ya dönüştürülerek kendilerine uygun hale getirilmekte ya da alanın dışına itilmektedir. Aynı zamanda zorlama ihtiyaçlarla yeni bağımlılık türleri yaratılmıştır. Bağımlılığı sağlayan da tüketici olarak doğulduğu ve tüketerek hedeflerine varacakları şeklindeki vehimdir. İhtiyaçlar, eşya ile birleştirilirken yaratıcılık ve kültür sadece ihmal edilmedi, ona karşı husumet de duyulmaya başlandı. Bir taraftan bu husumet bulunurken diğer taraftan şöhretlere tapma modern kültürde derin kök salmış ve eski rol modellerin yerini şöhretliler almıştır. Böylece yaratıcılığın tükendiği fakat taklidin her defasında vitrine taşınarak yeniden tüketime sunulduğu bir dünya kurulmuştur.  Farklı, nesneleşmiş yıldızlardan kes-yapıştır yoluyla kendisini yeniden yapmaya çalışan bireyler, kimlik bunalımına sürüklenmektedirler.
 Hâkim şartları açıklayan, meşruiyet kazandıran, hatta methiyeler sıralayan manipülatörler, mesut azınlığın menfaati için oluşturulmuş bir düzenin devamı için çoğunluğun desteğini kazanmaya çalışmaktadır. Başarılı olunması halinde ise alternatif soru ve cevapların gündem dışına itilmesi sağlanır. Manipülasyona müracaat baskı yöntemleriyle arzulananın gerçekleştirilmesinin imkânsız olduğu durumlarda uygulanır. Medya menajerleri sosyal gerçekliğe tekabül etmeyen mesajlar üretmeye başladıkları zaman, zihin yöneticileri haline gelirler. Böylece gerçeğin yaşanan kusurlu algılanmasına, hayatla sahici müzakerelerin yapılmasına ve gerçeği kavrama gücünden mahrum bırakılmasına yol açan mesajlar ve imajlar artık zihin yöneticilerinin işidir.  Bu sayede zihniyet ve beraberinde zihin de etkiye ya da pazara açık hale gelmiş olur.
Gelinen noktada Newton’un etkisine de işaret etmek gerekir. Newtoncu kendi kendini düzenleme ilkesine dayanan mekanik yasalar, Adam Smith tarafından üretim ve tüketime uygulanmakla kalmadı; ekonominin mekanik yasalarının zihni şeylere de uygulanabileceği ileri sürüldü. Ona göre istihdam alanında olduğu gibi, düşünce ve akıl yürütme de bir azınlığın tekeline verilerek onların meşgalesi haline getirilebilirdi. McLuhan’a göre Smith, entelektüelin yeni rolünün kitlelerin kolektif şuurunu yönlendirmek olduğunu sezmiş gibi görünmektedir. Yani entelektüel bireysel algı ve hükme değil, herkesleşen insanın kitlesel şuur dışını keşfedip, onlarla iletişime geçecektir. Böylece onlar keşiflerini pazara uygunsuz bir şekilde taşıyacak, bilici veya kahraman rolünü benimseyecektir. Böylece zaman içinde ve gayretle taşlar döşenmiş ve oyun kurucular da yeni rolleriyle yenilik aşkına sahnedeki yerini almıştır.
 Bu durumda profesyonel nüfuz, neyin doğru olduğunu söyleyerek, neye ihtiyaç duyulacağının da haberini vermektedir. Söylediklerinin sadece yararlı değil, zorunlu olduğunu da belirten otoriteler, liberalin tavsiyesi alınmadıkça toplum tarafından ayıplanacağı hususunda da ikaz etmektedirler. Şimdiye düzen verildikten sonra, gelecek de bu düzenden nasiplenmekte, zira geleceğin işe yaradığı ve kârlı olduğu bilinmektedir. Nitekim geleceği finanse eden de, inşasına gayret eden de aynı ekiptir. Böylece siber misyoner haline gelenler, gelecekte kurulacak mabetlerin inşa edeni olarak orada kimlerin hangi vasıf veya fedakârlıklarıyla yaşayacaklarının listesini de çıkarma hakkını eline almıştır. Dolayısıyla geçmişe veya geleneğe ait bilgi ve anlamlar da değersizleştirilip, hükümsüz kılınmaya çalışılmaktadır. Çünkü görülen gelecek dışında, farklı bir gelecek zaman tasavvuruna yer olmadığı gibi, yenilik diye sunulanların yeni olmadığının farkına varılmasını da engellemenin yolları aranmaktadır. Bunun işaretleri gösteri kavramının kulanım sahalarında verilmektedir. Bir tüketim şekli olarak gösteri, hâkim ve hükümran hayatın modelini oluşturmaktadır. Aslında yapılmış seçimlerin onaylanması ve tüketimini ifade etmektedir. O aynı zamanda üretim dışındaki zamanın meşguliyeti, doğrulamanın da mevcudiyetidir. Nihayet gösteri, sistemin anlamından ve zamanın kullanımından ibarettir.  
Sahip olma esasına göre tanzim edilmiş pazara, sistemi yadırgamamayı öğrenerek ona dâhil olanların ödüllendirilmesiyle bağımlılığı sağlanmakta; kendilerinin değilse bile çocuklarının, hatta torunlarının sahip olabileceği umuduyla bu bağımlılık canlı tutulmaktadır. Böylece hem kitleyi yaşadıklarının faili olduklarına ikna etmekte hem de mevcut imkânlardan yararlanmanın veya fail olmanın yolu tıkanmaktadır. Bunu sağlayan manipülasyonun öncelikli görevi kullanılan aracın inşa, ustaca ikna usullerinin de icat edilmesi kadar başka entelektüel faaliyetlerin de önüne geçilmesidir. Böylece zihinler verileni almaya ve tespit edilen amaca uygun hale getirilmektedir. Varılan nokta, bir izleyicinin yaratıcıya ihtiyacı olduğu kadar, yaratıcının da izleyiciye ihtiyacı olduğu yorumudur. Pazara gönderilen, hami olarak karşısında avamı bulan, dolayısıyla asille irtibatı kopan ve asaletin kaybolduğu endişesi yaşayan; patronu tarafından aşağılanan ve hamisine karşı tepeden bakan aydın ve sanatçılara yeni bir ilham kaynağı ve unvanı bulundu: Dahi. Böylece kendilerinin kendilerine layık gördüğü meşruiyet kaynağı sağlanmış oldu. Artık onlar dehaya, patronlar da dâhiye sahip olarak varlıklarını devam ettirmeyi seçmiş oldular. Olmak ise, orta yerde sahipsiz kalmamış, bir şeye sahip olmadığı için sahipler, sahipsizler mezarlığına yönlendirilmiştir. Bunun karşısında çeşitli tüketim payesi ve umutlarla ayakta tutulmaya çalışılan tüketici birey, tüket emrine karşı, tüketmekle yetinmektedir.