Ne de çabuk geçiyor zaman! Tam 43 yıl geçmiş Kıbrıs Barış Harekâtının ardından…
Ama daha da önemlisi; Kıbrıs konusuna milletimizce, ‘millilik’ vasfının verildiği yılların arkasında kalan zaman, 67 yıla dayanmış. Ondan öncesini unutanlar tarih safalarına baksınlar…
Daha dün gibi hatırlardadır; 50’li yıllarda Ankara’dan başlayıp, ülkemizin her yöresine dalga, dalga yayılan, sonrasında Taksim meydanında milletçe haykırdığımız:
‘’Kıbrıs Bizim Canımız Feda Olsun Kanımız…’’, ‘’Ya Taksim, Ya Ölüm…’’ diyerek, ettiğimiz yeminler…
Ya şimdilerdeki Kıbrıs Milli Davamız?
Öyle denmemiş miydi?
’’Kıbrıs Milli Davamızdan gereken tavizlerin verilebileceği’’ söylenmemiş miydi? AB sürecinde…
Aslında ‘komşularımızla sıfır sorun politikasının’ temelleri de böyle atılmış olacaktı demek ki..!
Ancak bu açılım sonrasındadır ki; Kıbrıs’ta elde edilen tüm kazanımlarımız müzakere edilir hale gelecekti. Hem de Türkiye için tam üyeliği kesin olmayan AB süreci uğruna..!
Kıbrıs’ta ne değişmişti de; AB ile başlayan müzakere sürecinde; ‘’Kıbrıs konusunu çözmelisin’’ dayatması, ülkemizin önüne konulmuştu?
Aslında haçlı zihniyetinin temsilcileri; Amerika’sı, İngiltere’si, o süreçte de AB’si yıllardan beri bunu istiyordu. Bu dayatmalarında değişen bir şey de yoktu!
Onlar yıllardır adanın stratejik özelliğinin yanı sıra, çevresinde bulunan zengin doğal gazın, petrol yataklarının peşindeydiler…
İstedikleri de kısmen de olsa gerçekleşti!
Çünkü ‘Annan tuzak planının’ oylandığı 24 Nisan 2004 tarihli referandumuyla, Kıbrıs adasını elimizden çeke, çeke almanın planlarını yapanlar; GKRY’ni AB çatısı altına alarak bunu başardılar. Kimilerimiz bu süreçte ‘’aldatıldık’’ dese de, hiç kulak asmadılar! (Bk. Elveda Kıbrıs Ama bir gün mutlaka, 2007-Atilla Çilingir)
Annan planı sonrasında, Kıbrıs milli davamızın lideri rahmetli Sn. Denktaş:
Türkiye’nin AB ile başlatmış olduğu müzakere sürecinde ‘Kıbrıs konusunun’ olmaması gerektiğini, her defasında uluslararası antlaşmalara, hukuki gerçeklere vurgu yaparak, hem Türkiye’yi yönetenlere, hem de Rum tarafıyla müzakere masasına oturan K.K.T.C temsilcisine son nefesine kadar anlatmaya çalışmıştı..! Ama ne yazık ki, ona; ‘Statükocu’ , ’Mr. No’ damgasını vuranlar bu önerilerine kulak asmadılar.
Ve hatta o süreçte;
Ömrünü Kıbrıs milli davamıza adayan, bu konuda Türk Milletinin, Kıbrıs Türk Halkının hakkını, hukukunu savunan Sn. Denktaş’a: ‘Git kendi ülkende konuş’, ‘Kıbrıs davası senin şahsi davan değil!’ diye seslenenler bile olmuştu!
Ama o, her şeye rağmen Kıbrıs konusunda yapılan doğruları da, yanlışları da, son nefesine kadar milletimize anlatmaya, dönemin siyasilerine tarihi uyarılarını yapmaya devam etti.
Can liderim Sn. Denktaş’ı, dava arkadaşlarını bir kez daha rahmet ve şükran duygularımla anıyorum. Bugün Kıbrıs’ta kurulu bir Türk devleti varsa; bu gerçeği dönemin Türkiye yöneticilerine, ona ve dava arkadaşlarına, bu uğurda hayatlarını seve, seve feda eden tüm şehitlerimize, gazilerimize borçlu olduğumuz unutulmamalıdır.
Kıbrıs konusu ne yazık ki artık eskisi kadar ne yazılı, ne de görsel medyamızda yeteri kadar yer bulmuyor, bulamıyor!
Düşünüyorum da, 43 yıl önce vatan ve vazife uğruna savaştığım/savaştığımız Kıbrıs adasında, 498 evladını feda eden, binden fazlası malul gazi olan milletimiz, ata yadigârı bu adanın serdarlığını yapan, vatan topraklarında yaşayabilmek uğruna on binlerce şehit, gazi, kayıp veren Kıbrıs Türk Halkı, bu milli davamızın sonunda neyi, nasıl görecek?
AB’ye giden yol’da; ‘Kıbrıs konusunu çöz de gel’’ dayatmasını önümüze koyan ülkelere onca tavizi verenler!
Yıllar önce Kıbrıs Milli davamızın tüm kazanımlarını göz ardı ederek; ‘Rumlardan daima bir adım önde olacağız’ tezini savunanlar, günümüz Ortadoğu coğrafyasında bu adanın Türkiye ve K.K.T.C için ne kadar önemli olduğunu anlamışlardır sanırım?
Kıbrıs Milli Davamızın bugün geldiği/getirildiği noktayı düşündükçe; önümüzdeki sürecin Kıbrıs adasında Türkiye ve K.K.T.C için çok zor geçeceğini düşünüyorum.
Çünkü ülkemizin çevresi adeta ateş topuyla çevrili, iç ve dış sorunlarımız büyüyor. Emperyalist ülkelerin, Rusya’nın bölgesel menfaatleri çatışması giderek tırmanıyor. Bu gelişmelere bir de terör örgütlerinin bölgesel amaçlarını, alçaklıklarını eklediğinizde; 2018 yılının oldukça sıkıntılı bir süreci de beraberinde getireceği kaçınılmazdır.
Ancak hem Türk Milleti, hem de Kıbrıs Türk Halkı ve hükümetleri milli davamız söz konusu olduğunda yine dimdik duracak, hiçbir neden uğruna Kıbrıs’taki kazanımlarımızdan vazgeçmeyecektir.
Türkiye’nin, Kıbrıs konusunda TBMM’de almış olduğu kararlar, devletimizin kırmızı çizgileri olarak hala geçerlidir. Son müzakere sürecinde ortaya çıkan tablo; Türkiye açısından bu çizgiler doğrultusundadır.
Ancak 2018 yılında yeniden başlayacağı söylenen müzakerelerde, sırf çözüme ulaşmak için önemli kazanımlarımız; Türkiye’nin Kıbrıs’taki ‘’garantörlük hakkından’’, ‘’adadaki Türk askerinin varlığından, ‘’yönetimin taraflarca ortak paylaşımından’’, ‘’toprak, mülkiyet hakkımızdan’’ vazgeçilecek olursa!
Kıbrıs adası kısa bir süre sonra elimizden kayıp gidecek; yıllar önce tarihe not düşen Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu önemli tespiti bir kez daha önümüze çıkacaktır:
‘’ Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için önemlidir…’’
K.K.T.C Devletinin kurucusu, rahmetli Sn. Denktaş’ın 2004 yılındaki şu tespiti de, günümüzde yaşananlara verilecek en önemli yanıttır:
“Değerli gençler,
Biz size bir devlet bırakıyoruz. 21 yaşında genç dinamik, Türkiye’nin tanıdığı, 90-100 ülke ile ticari ilişkisi olan bir devlet. Bunu yaşatarak, bunu temel alarak yapılacak bir anlaşma sizin başarınız, gelecek nesillere sizin armağanınız olacaktır. Kısa dönemde size vaat edilen (ve hala verilmemiş olan) rahatlatıcı hediyeler için, bu devletten vazgeçerseniz Girit dramının son sayfasını siz yazmış olacaksınız ve tarih hiçbirimizi bağışlayamayacaktır.”
Kıbrıs adasının önemini, tarihe not düşen bu tespitlerden daha iyi anlatacak ne olabilir ki?