İslâmîyet hakkında konuşmaya - yazmaya cesâret edemeyenler, din adamları ve onların yazdığı kitaplar üzerinden İslâmiyeti hırpalamaya çalışıyorlar. İmam Hatip kökenli kalem erbabı ile ‘ilâhiyatçı’ olarak bilinen kişilerin de bu kervana katılmaları, düşündürücü ve üzücüdür. Hattâ endişe vericidir.
Diyânet İşleri Başkanlığı’nın yayımladığı ‘Dinî Kavramlar Sözlüğü’ isimli kitapta; ‘9 yaşındaki kızların, bulûğ çağına erişmiş kabul edildikleri’ iddia ediliyor. Ve de ‘Bulûğ çağına erişen kızların evlenebilecekleri’ fetvâsının verildiği cevheri yumurtlanıyor.
Sizi gidi aklından başka bir uzvuyla düşünenler…
Ya okuduklarınızı anlayamıyorsunuz veya suyun başında duran kurt misâli, kuzuyu yeme kararınıza, yanlış bölgenizdeki aklınızla, haklılık kazandırmaya çalışıyorsunuz.
Bahse konu kitapta aynen şunlar yazılı:
‘Ergenlik yaşı çocuğun vücut yapısına ve iklim şartlarına göre değişebilir. İslam hukukçularına göre bulûğ çağının alt sınırı, erkekler için 12, kızlar için 9 yaş olarak belirlenmiştir. Bu yaşa ulaştıktan sonra erkeğin ihtilam olması, baba olabilme devresine girmesi, kızın da âdet görmesi, gebe kalabilme çağına ulaması fiîlî olarak bâliğ olmalarıdır. Ancak, erkek ve kızlar 15 yaşlarına ulaştıklarında, kendilerinde bu erginlik alâmetleri görülmese de bâliğ olduklarına hükmedilir.
Bulûğ, kişinin dinen mükellef sayılıp, yetişkin insan statüsü kazandığı dönemdir. Bu çağa ulaşan ve akıllı olan kimse artık tam edâ ehliyeti kazanır. Böylece, ibâdet, helal ve haram gibi dînî hükümlere muhatap; cezâî, mâlî ve hukûkî yükümlülüklere ehil olur.’
Açıkça ifâde ediliyor: ‘… erkek ve kızlar, 15 yaşlarına ulaştıklarında… bâliğ ulduklarına hükmedilir.’
‘Ergenlik çağı vücut yapısına ve iklim şartlarına göre değişebilir.’ Deniliyor.
Be hey câhiller! Bu şartları okumuyor musunuz? Okuyorsanız anlayamıyor musunuz, Anlıyorsanız bu cümleyi nereye koyuyorsunuz? Vücut yapısı ve iklim şartı, tıbbî ve coğrafî şartı ortaya koyuyor. Bu şartlar yoksa kişi, 9 yaşında değil, 15 yaşında bâliğ olur.
Şimdi anladınız mı?
İslâmiyet cihanşümul bir dindir. Yalnız Türkiye’ye değil, dünyanın her tarafındaki şartlara göre hükümler ihtiva eder.
Devam edelim: Yazının devamında; ‘Bulûğ, kişinin dînen mükellef sayılıp, yetişkin insan statüsünü kazandığı dönemdir.’ Deniliyor. Demek ki bulûğ çağının târifi, evlenme yaşının değil, dînî mükellefiyetlerin başlama târihini tespit için yapılmıştır. Nitekim nikâhla alakalı bölümde evlenilmesine cevaz verilecek kişinin yaşı ile alakalı herhangi bir rakam yoktur. Varmış gibi, yoksa bile zorlama bir yorumla ‘var’ sayarak bir bardak suda fırtına koparmak neyin nesidir?
Anlayabildiniz mi sayın bayım? Ya siz, çağdaş düşüncenin çığırtkan temsilcisi hanımefendi?
***
‘Bulûğ çağına erişen kızların evlenebilecekleri’ meselesine de bakalım: Aynı kitabın 528. sayfasında bu mesele de şarta bağlanıyor: ‘Eşlerin birbirine karşı olan hak ve sorumluluklarını yerine getiremeyeceği ve haksızlık yapacağı kanaatinin ağır basması hâlinde (nikâh akdi / evlenmek) mekruhtur.’
Kitabın 420. Sayfasında ‘mekruh’ kelimesi şöyle açıklanıyor: ‘…yapılmaması istenen fiil…’ Ve sonra, anlama güçlüğü çekenler için ‘mekruh’ kelimesinin çeşitleri anlatılıyor. ‘Tahrîmen mekruh’: ‘kesin olarak yapılmaması istenen şeydir.’
Bir şart daha belirtiliyor: ‘Nikâhın sahih olması için, evlenecek kişilerin evlilik engelleri bulunmamalıdır.’ Buradan, ‘evlilik engelleri varsa, nikâh kıyılmaz’. Hükmü çıkar.
***
Bu yazı, her şart altında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın temize çıkarılması maksadıyla kaleme alınmış değildir. Başkanlığa da söyleyeceklerimiz var: Yanlış anlamalara meydan vermeyecek kesin ifâdeler kullanılabilirdi. Kitapta, ayrı sayfalarda ve farklı madde başlıkları altında bulunan bilgilerin ikisi de aynı kişi, (Dr. İbrahim Paçacı) tarafından yazılmış olması dikkat çekmektedir.
Yine de ‘yangın var’ diye vâveylâ koparmadan önce: vâveylacılar, gazetelerinde Diyânet İşleri Başkanlığı’na hitâben yazacakları yazıda, ‘muğlaklık’ dolayısıyla lisan-ı münâsiple açıklama gerektiren bir durum olduğunu belirtebilirlerdi. Onlar kendilerini önceki cumhurbaşkanın yerine koydular da azarlanmaktan mı çekindiler?
Eğer öyleyse, azarlanmaktan daha kötü bir muameleyi hak etmiş olmadılar mı?
Memleketimizde evlenecek kişiler, belgeleriyle birlikte nikâh dâirelerine dilekçe verirler. Araştırılır ve evliliğe mâni bir hal varsa, nikâh kıyılmaz. O halde 9 yaşındaki bir kız ile 12 yaşındaki erkeğin nikâhı kıyılmış gibi bunca gürültüye lüzum var mı?
Müftülüklere nikâh kıyma yetkisinin verilmesi ile bu tür olayların olabileceğini düşünenler olabilir, itirazlarını dile getirmek istemiş de olabilirler. ‘Doğmamış çocuğa zıbın dikilmez’ demeyelim de ‘Haklısınız’ sözü ile işi tatlıya bağlayalım.
Fakat mesele haklı veya haksız olma meselesi değil, önce ne olup bittiğini anlamak, anlayabilmek sonra da uygun yöntemi seçmek meselesidir.