İnsanoğlunun en büyük özelliklerinden bir tanesi de, güzellikleri ve mutlulukları çok çabuk tüketmesidir. İnsanlar bir taraftan şükrederken, bir taraftan da sürekli daha iyiye ulaşmak için çaba sarf ederler. Bazıları çabalarının sonuçlarını alırlar ve şükrederlerken, bazıları ise şükür ile birlikte yeni mutluluk hedefleri ortaya koyarlar. Bazıları da çaba sarf ettikleri mutluluklara bekledikleri süre içerisinde ulaşamazlar ve “hikmetinden sual olmaz derlerken”, bazıları da hemen isyan bayrağını çekerler.
Mutluluk anlayışı kişiden kişiye farklılıklar gösterirken, aynı kişide zamana, mekana, etkileyen faktörlere, iletişim halinde bulunulan kişilere, beklentilere ve eşref saatine göre değişiklikler gösterebilir.
İlk defa deniz kıyısı görmüş bir insan, o manzara karşısında büyülenip mutlu olurken, sürekli deniz kıyısında yaşayan bir başkası yıllar sonra denizin dalga gürültüsünden acayip şekilde mutsuz olabilir.
Bazı insanların korkuları mutluluklarına ket vurabilir. Küçük bir kasabada mutlu mesut yaşayan orta yaşlı bir kişi, ilk defa büyük bir şehre indiği zaman, mutluluğu bir tarafa bırakın, kendisini en kısa zamanda kasabasına atarak; “kardeşim büyük şehirde yaşamak bize göre değil, bineceğimiz belediye otobüsünü bile bilemiyoruz, neme lazım yürüye yürüye kahveye, oradan da eve gitmek bizim için en güzeli” diyebilir.
Köyde yaşamanın bütün zorluklarını ilk plana alarak; “bu köycülüğün işleri bizim ömrümüzü tüketecek, millet şehirlerde modernliğin içerisinde sirkede kurt yaşar gibi yaşıyorlar, Allah bize ne zaman nasip edecek” diye sitem eden köylüler de olabilir.
Şehir hayatından ve gürültüsünden bıkan gelir düzeyi yüksek bir iş adamı; mutluluğu yakalayacağını varsayarak, yaylanın en güzel bir yerine villa yaparak mutlu mesut yaşayacağını zanneder. Ama kısa sürede o güzellik ve mutluluğu tüketerek, ya oraya gitmeleri aksatır, ya da villanın alnına “satılık” levhasını koyar.
İlk başta arabası olmayan bir kişi, sürekli araba hayali kurarak yaşar. Hatta geceleri rüyasında en sevdiği arabayı kullanarak mutlu olur. Günün birinde birikintileri ile basit bir arabaya sahip olur ve mutluluğun dibine vurur. Bu durum, biraz daha para biriktirip daha iyi bir araba alınca son bulur. Hatta eski arabasından bıkar, satıp kurtuluncaya kadar canı çıkar. İlk başlarda ne kadar çok sevdiği arabasının güzelliğini tüketmiş, yeni arabaya ulaşabilmek için, eski arabasının olumsuzluğuna dair bir dünya gerekçe bile bulmuştur. (Motorunun da zamanı geldi, lastikler de eskidi, hem çok yakan bir araba, çocuklar da büyüdü sığmaz olduk vb. gibi).
Mutluluk merdivenlerinin hızlı tırmanılması bazıları için ekonomik durumla sıkı sıkıya ilişkili iken; bazıları için (özellikle şükürcü ve kanaatkar olanlar) mutluluk merdivenlerinde uzun süre oturmak da mutluluk verebilir.
Ekonomik düzeyleri gittikçe yükselen bazı kişiler, mevcut mutluluk faktörlerini hızlıca tüketip daha büyük paralarla yaşama modernliğini yükseltip mutlu olurken; şükürcü ve kanaatkar olanların gelir düzeyleri yükseldikçe, kendilerinin modernizasyonunu artırarak mutlu olmak yerine; fakire fukaraya yardım ederek onların mutluluğu ile daha da mutlu olmayı tercih edebilirler.
Çok parası olan bazı kimseler, bana ne elin üç oğlaklı beş keçisinden diyerek – bu zamanda insanlarla uğraşmak akla zarar diyerek – parasının tamamını faize yatırıp çatır çatır yiyerek mutlu olabilir. Sosyal sorumluluğu yüksek olan, kendinden aşağıdakileri de düşünmenin gerekliliğine inanan paralı insanlar ise, işsizleri iş sahibi yapmak, ekonomiye üretim katkısında bulunmak, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek gibi amaç ve hedeflere ulaşma yolunda oldukça mutlu olabilir.
Bazıları anlık mutluluklardan çok mutlu olabilirken, (çıkmayacağını bile bile, belki çıkar ümidiyle milli piyango bayisinin önünde cebindeki son harçlığı hazırlayıp saatlerce beklemekten geçici bir mutluluk yaşayabilirken; bazıları bu davranışı gereksiz bulup bunların haline üzülüp mutsuz olabilmektedir.
Ünlü davranış bilimci Abraham Maslow, “İhtiyaçlar hiyerarşisi” teorisinde, söz konusu durumu çok güzel açıklamıştır. Teoriye göre, insanlar mutlu olmak için istedikleri duruma ulaştıkları zaman, derhal yeni bir amaç ve hedef ortaya çıkmaktadır.
Gelişmek, üretmek, çoğaltmak, helal yoldan zenginleşmek, olması gereken ve en önemli vazifelerimizdendir. Ancak bu durumu dizginlenemez bir hırs seviyesine çıkarmak, birilerini ezerek, kanunsuz yollara başvurarak sürdürmek, yüksek kaliteli bir insanın işi olamaz.
Mutluluğa ulaşmak için, “her türlü araç meşrudur” (Makyevelist görüş), kamuflajına saklanmak, beni benim mutluluğum ilgilendirir egoistliğine sarılmak, kaliteli yaşamın hırsızlarına esir olmuş insanların işidir.
Mutluluk merdiven basamaklarını hak yollardan, hak yemeden, insanları sömürmeden, paylaşarak, güzellikleri çoğaltarak çıkmak en güzelidir. Hak yollardan daha yüksek bir mutluluk basamağına ulaşabilme imkanı varken; aşırı şükürcü davranıp, yüz insana ekmek kapısı açabilme imkanı varken, elli insanda kalmak ise, hem bencillik, hem sorumsuzluk, hem de duyarsızlıktır.
Beş yüzbin TL. lik evini satıp bir milyon TL. ye borçlanarak ev alan bir kişinin mutlu olabileceğini de hiç zannetmiyorum. Görünürde mutluluk merdiven basamağı yükselmiş gibi olsa da, manevi sorumluluk altında ezilmesi mutluluğunu daha da aşağı çekeceği muhtemeldir.
Mutluluk merdiven basamaklarını yükseltirken, ilk basamağa dahi ulaşamamış garip gurabayı görmezden gelmek, kalitesi yerlerde sürünen insanların işi olsa gerektir.
Selam, sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.