Rahmanın nefesi duyulur, harfler kelimelere, kelimeler sözlere dökülünce. Sırra vakıf olan derdini bir kamışa söyler; ney olup iniler kamış, kesilince. Makam üstüne makam üflenir; yardan yaralanıp derman dilenince. Boynunu bıçağa uzatır; dermana ferman gelince. Derdi olanın iniltisi Hak’dan gelir; suyunu alçaktan çeker, yükseğe döker, dolaba layık görülünce:
Dolap n‘için inilersin
Derdim vardır inilerim
Ben Mevla'ya âşık oldum
Anın için inilerim.
Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş Çalap
Anın için inilerim.
Beni bir dağda buldular
Kolum kanadım kırdılar
Dolaba lâyık gördüler
Anın için inilerim.
Ben bir dağın ağacıyam
Ne tatlıyım ne acıyam
Ben Mevlâ'ya duâcıyam
Anın için inilerim.
Şol dülgerler beni yondu
Her azâm yerine kondu
Bu iniltim Hak’dan geldi
Anın için inilerim.
Dağdan kestiler hezenim
Bozuldu türlü düzenim
Ben bir usanmaz ozanım
Anın için inilerim.
Suyu alçaktan çekerim
Çeker yükseğe dökerim
Ben Mevlâ’yı zikrederim
Anın için inilerim.
Âşık Yunus eder ahı
Gözyaşı siler günahı
Hakk’a âşıkım billâhi
Anın için inilerim. (Yunus Emre)
Sırrı içinde saklayamayan, kanıyla abdest alır, söyleyince; sırlar ifşa olur, onu örten derisi yüzülünce. Nice Molla Kasımlar sıraya dizilir; sigaya çekilir insan, sözü eğri büğrü söylemeyince. Var olmak mümkün değil, Halik “ol” demeyince; insan dirilemez bu dünyada, ölmeyince. Hakikat, iştiyak duyan kalbe damlar; dil tercüman olur, söyleyince. Ya ben öleyim mi söylemeyince.
Söyleyene değil söyletene bakmak gerek, eğer dilde can varsa. Bülbüle ‘âlem kafesdür ger gülistân olmasa (Adnî).
Dut yer bülbül, kalbinde tuttuğu gül olmasa. Bildim, hakikî sanatkârlık; ‘sahip olmak’ değil ‘olmak’mış. Nihayetinde Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış/ Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış (Necip Fazıl).
Dilden dökülecek kelime kalmadığında son sözle kıyamet kopar. Sur üflenir, ney susar. O gün ki, bugünden sorula; “Anmaz mısın sen şol günü cümle âlem uryan ola/ Ne ata oğula baka ne kardaştan derman ola. Dağlar yerinden ayrıla heybetinden gök yarıla/ Yıldızın bendi kırıla yere düşe perran ola” (Yunus Emre).
Bidayette de, nihayette de “aşk ola”.