42 yıl imamlık yapıp emekli olan bir din görevlisi anlatıyor:
Birçok cemaatin içinde olduğu gibi benim cemaatim içinde de bir meczub (kiminin deli, kiminin veli dediği, gerçek değerini ancak Allah-u Tealâ'nın bildiği kişi) vardı, adı da Sâlih'ti. Bir Cuma günü, ben ilk sünneti kıldım minbere çıkıp hutbeyi okuyacağım, Sâlih yanıma geldi:
- Hoca bugün hutbeyi ben okuyacağım. dedi. Sâlih'in hutbe okuyacak hali yok ise de ‘Okuyamazsın’ desem caminin sükûneti bozulacak.
- Sâlih bu hafta ben hazırlandım, ben okuyayım, haftaya da sen oku dedim. Komutan edasıyla 'olur, tamam' dedi ve ayrıldı. İleriki haftalarda da yanımıza bile uğramadı. Biz de Sâlih'ten kurtulduk diye sevindik.
Aradan 3-4 ay geçmişti ki, bir cenâze oldu, mezarlıktayız, cenâze mezara kondu, insanlar toprak atıyor, Sâlih yanıma geldi,
- Hoca! Geçen hutbeyi okutmadın ama bu sefer kurtuluş yok, şu toprak atanları durdur, ben bir telkin vereceğim, sonra onlar topraklarını atsınlar sen de telkinini ver dedi.
Bunun cuma hutbesine benzemediğini düşünerek 'varsın versin' diye düşünüp 'olur Sâlih' dedim. Sâlih benden cesâret alarak toprak atanlara 'durun, toprak atmayın, ben bir telkin vereceğim, sonra siz toprağınızı atın, sonra da hoca telkinini versin' dedi.
Toprak atanlar da Sâlih'i tanıdıkları için 'gönlü kırılmasın' diye durdular ama merak ediyorlar.
Sâlih mezara eğildi,
- Yalan söylemedin ve haram yemedinse, telaşa lüzum yok, burada verdinse orada alırsın, burada aldınsa orda verirsin’ dedi.
Biz donduk kaldık. Sâlih cenâzeye değil bize telkin verdi, sanki dini özetledi. 'Yalan söylemedin ve haram yemedinse fazla telaşa lüzum yok, burada verdinse orada alırsın, burada aldınsa orada verirsin.'
Demek ki haram ve yalan iki dünyayı da mes’ut yuvaları da yıkacak kadar büyük bombalardır...
Efendim,
Bütün okuyucularımın RamazanBayramını tebrik ediyor,
Nice Bayramlara, sevdikleri ve sevenleriyle birlikte,
sağlık ve huzur içerisinde erişmelerini diliyorum.