Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

[email protected]

Öğrendim ki… 30

*Öğrendim ki… İnsan ne varını yer bitirir ne sözünü der bitirir. (Şerif Aydemir’den)

*Dünyâda en uzak mesâfe birbirini anlamayan iki kafa arasındaki mesafedir. (Özer Ravanoğlu / Ülkücülerin Romanı isimli kitabından)

*Öğrendim ki… Bir kimsenin sağlığında bir kuruş sadaka vermesi, öldükten sonra yakınlarının dağıttığı yüz kuruş sadakadan daha hayırlıdır. (Hz. Muhammad (sav) Efendimizden.)

*Maddî ihtiyaçların da öncesinde bize lâzım olan sağlam bir ahlâk, sağlam bir töre ve sağlam bir gelenektir. Sevgi ve saygının olmadığı yerde en güzel evler en lüks arabalar kişiyi bahtiyar etmeye yetmez. (Mehmet Baş’tan)

*Öğrendim ki… Yaşamak için bilmek gerek.

*Sabredenlerin mükâfatı elbette hesapsız olarak verilecektir.  (Kur’ân-ı Kerîm’den)

*Öğrendim ki… Allah kula iki göz, iki kulak vermiştir. Kulağın da gözün de biri dünyâ diğeri âhiret içindir. (Yusuf Has Hâcip’ten)

*Âlem aşk ile döner. Cihan aşk ile parlar. Cümle defter aşk ile yazılmıştır. Âlem aşk ile zuhûra gelmiştir. Mûsâ, Tur’a aşk ile ermiştir. Âdemi eşekten ayıran aşktır. (Kaygusuz Abdal’dan)

*Öğrendim ki… Ana kucağı dünyânın en tehlikesiz ve en merhametli sığınağı… Güvenlik yurdumuz… Ana dizi; gönlümüzü dinlendirdiğimiz, sınırsız hülyâlarımızın boy attığı yumuşacık yastık.

*Solcular milletin bin yıllık târihinde, kültüründe ve edebiyatında müspet hiçbir şey görmüyor. Hattâ, bülbül şakırtısına benzer güzel Türkçemizi bile inkâra kalkışarak Agop Dilaçar’ın başkanlığıyla dil inkılabına bile gittiler. Bunlar Arap ve Fars dillerinde olan fakat Türk ruhunu kazanmış, hattâ şeklen bile Türkleşmiş kelimeleri dilden kovmaya cesâret ettiler. (Bahtiyar Vahapzâde)

 

İKTİBAS

BATILILAŞMAK…

Attila İlhan diyor ki: Lisede Sophokles (MÖ 495-406) okuduk, Musâhipzâde Celâl’i (1868-1959), Haldun Taner’i (1915-1986) Târık Buğra’yı (1918-1994) tanıyamadık. Mozrat’ı (1756-1791), Beethoven’i (1770-1827), dinledik, Buhurîzâde Mustafa İtrî Efendi’yi (1640-1712), Hammâmîzâde İsmâil Dede Efend’yi (1778-1846) küçümsedik, Klâsik Türk Mûsikîsini bir kenara itiverdik, Dîvan şiirini hor görmeyi, devletin yayınladığı kötü çevrildiği için değeri pörsümüş batı klasiklerine hayran kalmayı öğrendik. Sanki Mimar Sinan’ımız  (????-1566) Leonardo da Vinci’den (1452-1519) önemsiz, Mevlânâ (1207-1273) Dante’den (1265-1321) önemsizdi.

Aslında kültür emperyalizminin ilmiğini kendi elimizle boynumuza geçiriyorduk. Millî birlik yerine batının hazırbirliklerini tercih etme hastalığına tutulmuştuk. O kadar ki İkinci Dünya Savaşı sonrasında batılı emperyalizmin misyonerlerlik çalışmaları politikasını uygulamaya kendiliğimizden tâlip olduk. Stalin (1878-1953) ve Beria (1899-1953) ahmakça istekleriyle bunu kolaylaştırdı.

Oysa yaptığımız batılılaşmak değildi. Ayrıca batı, bizim zannettiğimiz gibi değildi. Üçüncüsü batının ulaştığı yer, özenilecek bir yer değildi.

(Attila İlhan’ın ‘Hangi Batı’ isimli eserinden ilham alınarak hazırlanmıştır.)