Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

[email protected]

Din Nedir?

Herkes dinin ne olduğunu çok iyi bildiğini zanneder. Fakat ilmî târif yapmak gerektiğinde yeterli Bilgiye sâhip olmadığını anlar.                                                                                                                            

Din; târif edilmesi zannedildiği kadar kolay olmayan, kolay olmadığı için de birbirinden çok farklı târiflerin verildiği karmaşık kavramdır. Buna rağmen kolaylaştırmak mümkündür. Önce; Âl-i İmran Suresi 19. âyet'i hatırlamamız gerekir: 'Allah katında din İslâm’dır.' Burada yapılacak olan târif İslâm dinidir.

İslâm dini ile ilgili olarak pek çok târifler yapılmıştır:

Değişik şahısların târifler ve kaynaklardan elde bilgilerin ışığı altında din kavramını şöyle târif edebiliriz:

Mukaddese, ahrete, metafizik değerlere veya tabiatüstü bir güç olarak Allah fikrine yer veren ve inananlara bir hayat tarzı öğütleyen inanç sistemidir.

Bir başka ifâde ile akıl sâhiplerini kendi arzuları ile iyi işler yapmaya sevk eden, Allah tarafından konulmuş İlahî bir nizamdır. Din olgusu, ilk insandan itibâren var olagelmiştir. Yüce Allah, hak dinin ilkelerini vahiy yoluyla ve peygamberler vâsıtasıyla bütün insanlara bildirmiştir. İslâmiyet'i Musevilik ve Hıristiyanlıktan farklı ve üstün kılan, bütün insanlara hitap etmesidir. Dolayısıyla 'İslâmiyet Araplara indirilmiş hükümlerdir.' İddiası; İslâm'ı bilmeyenlerin, ısrar etmeleri hâlinde ise, İslâmiyet'i inkâr edenlerin düştüğü vahim bir hatâdır.

Din ile ilgili olarak bir soru da şöyle sorulabilir: Bütün kültürlerin medeniyetlerin kaynağı dindir. Peki din olgusunun kaynağı nedir?

Bu soruya da şöyle cevap verilebilir: 'İnanma ve tapınma, bir güce sığınma, o gücün iyiliklerinden faydalanma, kötülüklerinden korunma ihtiyacı.'

Târihî incelemeler; medenî ve bedevî hatta vahşî insanların hepsinde inanma, tapınma, sığınma ve güvenme gibi duygular genel bir ihtiyaçtır. Vaktiyle mağaralarda ve taş kovuklarında vahşî bir hayat yaşayan ilkel kabileler de bu özelliklerden uzaklaşamamışlardır.

Din duygusu, yaratılışımızın değişmez bir vasfı ve ayrılmaz bir özelliğidir. İnsanın mâhiyeti araştırılırken, berâberinde 'din' fikrinin düşünülmemesi mümkün değildir. Bu fikrin değişik zaman dilimlerinde ve farklı mekânlarda, çeşitli şekillerde doğması ve yayılması neticesiınde dinler ortaya çıkmıştır. Özet olarak din, ruhun; fıtrî ve doğuştan özelliğidir

Doğuştan gelen din fikri, milletlerde sosyal hayatın ihtiyaç ve gereklerine göre gelişmiş, her kavmin ve milletin medenîleşmesinde temel esas olmuştur. Târih ilmi, toplu olarak yaşayan sosyal grupların hepsinde bir dinin hâkim olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır

Bütün insanlarda inanma, tapınma, sığınma ve güvenme gibi duygulara ihtiyaç olmakla birlikte; din fikri yalnızca korku ve ümit gibi haller neticesinde ortaya çıkmış değildir. Öyle olsaydı; insanların ilerlemesi ve gelişmesi sonucunda tabiat kuvvetlerinin niteliğini öğrenmeleri ve onlardan korunmayı becerebilmeleri ile bu fikir sona ermiş olurdu. Gerçekleşen olaylar, bunun aksini ortaya koymaktadır.

Tabiat kuvvetleri karşısında ilkel insanlarda uyanan korku ve ümit, bu kuvvetlerin mâhiyetini ve son derece düzenli bir şekilde işleyişlerini fark eden kimselerde görülen kendinden geçme duygusu, din fikrini yeniden meydana getirmemiş, doğuştan var olan bir şeyin canlanmasına sebep olmuştur. Sosyal hayatın gerektirdiği durumlar da aynı neticeyi hazırlamıştır. Özetle din fikri, insan ruhunun özel bir durumudur. Bu özellik, değişik gruplarda tabiat kuvvetleri ve sosyal hayatın çeşitli etkileri altında grupların bilgi seviyelerine uygun bir tarzda farklı şekillerde ortaya çıkar. Bu fikir, kendilerine peygamber gelmeyen gruplarda garip bir şekilde kendini göstermiş, birçok efsâne, hurâfe ve ibâdetlerin ortaya çıkmasıyla neticelenmiştir. İlahî vahiy ile kendine tâbi olanları aydınlatan peygamberlerin irşadına nâil olan kavimler ise gerçek yaratıcıyı tanımış, kendi elleriyle yaptığı putları ve âyinleri terk ederek gerçek yolu bulmuşlardır?