Eczacı, şâir ve ses sanatkârı Memduh Cumhur Beyefendi, kendi ifâdesiyle Hz. Mevlânâ çerçevesinde yaşamaya ve düşünmeye alışmış, Türk milletinin mânevî mayasını inşa eden Horasan erlerini bekleyen bir ‘evlâd-ı Fâtihân’dır. Her dâim mütebessim duruşuyla iç huzurunu çevresine yayan derviş-meşrep bir İstanbul çelebisi, Ahmet Güner Sayar’ın deyimiyle sohbetleriyle kültür târihi içinde yolculuk yaptıran, tarz-ı kadim çizgisinde, Üsküdar’ın son yürüyen ansiklopedilerinden âlim ve ârif bir zattır. 1908’de Borsa Hersek’ten İnegöl’e göçen bir âilenin altı evlâdından beşincisi olan Memduh Cumhur, 1947 yılında Bursa’nın ilçesi İnegöl’de dünyâya geldi. Babası İstiklâl Gazisidir. Öğrenim hayatına İnegöl’de başladı, Lise tahsilini Haydaryaşa ve Bursa Lisesi’nde tamamladıktan sonra 1965 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde yüksek tahsili ile birlikte müzik hayatı da başladı: İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Korosu’na dâhil olmuştu. Aynı zamanda İstanbul Radyosu’nda önce korist, sonra da solist olarak görevli iken 1971 yılında ilk bestesini müzik dünyâsına sundu. Aynı dönemde röntgen mütehassısı Nevzat Atlığ (1925-2023), eczacı Rıza Rit (1925-2016), jinekolog Op. Dr. Alâeddin Yavaşca, (1926-2021) eczacı ve hat sanatları uzmanı Uğur Derman (1935-) gibi sanatkârlarla tanıştı. Mevlânâ Hazretlerine bağlılığı sebebiyle Nureddin Dergâhı Tekkesi’nin müdâvimlerinden oldu. Nureddin Topcu’nun yayınladığı Hareket Dergisi’nde makaleler yazdı. Görme kabiliyetini kaybeden Cemil Meriç’in hizmetine girdi ve onun belirlediği kitapları kendisine okudu. Üstad Meriç’ten Fransızca öğrendi.
1990 yılına gelindiğinde Umre ziyâretini gerçekleştirdi. Sonraki yıllarda eczânesi ilim-irfan akademisi hâline dönüştü. Müdâvimler çoğalınca Kanaat Lokantası’nda bir araya geldiler.
İlk şiir kitabı ‘Tuna’yla Hasbihal’ 2012 yılında, Dîvan tarzında yazdığı şiirler 12 Ocak 2018 târihinde vefatından sonra ‘Vuslat’ adı ile yayınlandı.
Ekseriyeti Segâh, hüzzam, Rast, Evc, Dügâh, Bestenigâr, Sûzidilâra, Şedaraban ve Mâhur gibi ağır makamlardan olmak üzere 29 adet bestesi vardır. Ayrıca Alâeddin Yavaşca, Âmir Ateş, Mehmet Uğur Öztekin, Gül Göre ve Tevfik Soyata tarafından bestelenmiş 10 adet güftesi bulunmaktadır.
Eserin ikinci bölümünde, Memduh Cumhur’un yakın çevresinden 62 kişinin mumaileyh hakkındaki sitâyişkâr beyanları yer alıyor.
Eşi Fatma Selman Cumhur, kendisini tanıyanlar, Memduh Cumhur’un İstanbul Beyefendisi, yardımsever, şâir, heccav, sûfi, Türk müziği sanatkârı, târih, edebiyat ve tasavvuf konularında donanımlı olduğunu söylerler. Kültür ve sanat dünyâsından önemli şahsiyetlerle genç denilecek yaşta tanışmış, meclislerine girmiş, ilerleyen yıllarda müthiş hâfizasıyla bunları yeri geldiğinde latif fıkralarla zenginleştirerek genç nesillere aktaran, dost meclislerinin aranın ismi olduğunu belirtiyor. Sözlerini hüzünlü kelimelerle tamamlıyor: ‘Nasıl geçtiğini anlamadığımız yıllardan sonra torunlarımızı parklarda dolaştıracağımız günlerin hayâlini kurarken bir anda maalesef her şey bitti ve meçhul bir âleme yolcu ettik.’
İrem Cumhur; babasının doğumunu babaannesinden duyduğu şekilde anlatıyor:
25 Ocak 1947. Keskin bir soğuk. Bursa Dağının eteklerinde kurulmuş İnegöl’de her yer kar-buz. Yollar kapalı. O zamanlar ne yol açma çalışması var ne de yola tuz dökülüyor. İnsanlar düşe kalka bir yerden bir yere ancak gidebiliyorlar.
Saniye Hanım’ın doğum sancısı tutar. Cafer Efendi’nin evden çıkıp ebe kadını eve getirmesi lâzım. Ancak İnegöl küçük bir yer. Mahalleli Cafer Efendi’nin yanında tanımadıkları bir kadın görürse laf olur. Ebe kadına ve kendine laf getirmemek adına yaşlı komşu Feride Hamını yanına alıp yollara düşer Cafer Efendi. Düz yolda bile zar zor yürüyen Feride Hanım buzlu yollarda perişan olur. Bir Feride Hanım’ın ayağı kayar düşer, bir Cafer Efendi’nin ayağı kayar düşer. Düşe kalka ebe kadının evine varıp, onu yanlarına alırlar. Eve ulaştıklarında Saniye Hanım çoktan doğumu kendi başına yapmış, göbek bağını kesmiştir. Doğan bebek babam Memduh Cumhur’dur.
Oğlu Kerem Cumhur da babasını iftihar duyguları ve sevgi ile anlatıyor.
Prof. Dr. Abdullah Uçman Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar, Âkif Emre Öktem, Ali Hüsrevoğlu, Hattat Ali Toy, Ayla Ağabegüm, Kanun sanatkârı Bekir Reha Sağbaş, Belgin Dişçi, Belkıs İbrâhimhakkıoğlu, Müzik Virtözü Merhum Cinuçen Tanrıkorur, Osmanlı târihçisi Dursun Gürlek, İlahiyatçı Merhum Doç. Dr. Emin Işık, Ender Doğan, Neyzen-klâsik Türk müziği sanatkârı Ender Doğan, Fatma Erdebir, Fatma Zehra Beyaz, Fazilet Öktem, Veysel Karakaya, Gülçin Anmaç, Hakan Talu, Hârun Öğmüş, Hulûsi Kılıç, Hülya Günay, Hüseyin Tekerci, Hüseyin Hatemi, İrfan Gündüz, İskender Pala, Mahmut Haldun Sönmezer, Mahmut Kaya, Mehmed Âkif Köseoğlu, Mehmet Nuri Yardım +, Mehmet Uğur Akalın, Menekşe Özkaya Tutum, Mikail Türker Bal, Mustafa Âsım Küçükaşçı, Mustafa İsmet Uzun, Mustafa Kelleci, Mustafa Tahralı, Osman Kırlıkçı, Osman Nuri Özpekel, Osman S. Osmanoğlu, Ruhi Ayangil, Sâcit Adalı, Sâdık Yalsızuçanlar, Saldıray Baydemir, Savaş Çevik, Serkan Kamacı, Sermet Sâmi Uysal, Seyit Ali Kahraman, İnan Sipâhi, Süleyman Berk, Şâmil Kucur, Şükrü Türkmen, Târık Ablak, Uğur Canbolat, Ümit Meriç +, Yağmur Tunalı, Zeki Bülent Ağcabay; duygulu ifâdelerle merhumu anlatıyor.
Ebrar Nurşen Aşan, İrem Çam ve Sena Şanlı’nın katkılarıyla; editörlüğünü Ümran Ay ve Merve Gören’in üstlendiği 16 X 23,5 ölçülerindeki 480 sayfalık eser 2025 yılında yayınlanmıştır.
Merhum Memduh Cumhur’dan birkaç satır…
DÜNDEN ÇİZGİLER
Yarım asırdır bilenler ve bilmeyenlerce öyle çok şeyler söylenip yazıldık ki bunların hepsini değil bu sayfaya, büyük ciltlere sığdıramayız.
Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki!.. O toplumda, zülcenâheyn diye anılan, yeryüzünde bilinebilecek her şeyi bildikleri söylenen ve sözlerine inanılmaması küfür sayılan beşik ulemâsının yerlerini, ilim adamı olmak iddiasıyla bir yığın zülcenâheyn profesör almış... Ve bunlar da dokunulmaz zül-cenâheyn sıfatlarıyla, anlamadıkları Türk müziği konusunda ipe sapa gelmez cevherler ortaya atmışlar... İşin en acı tarafı da eski zül-cenâheynlerin mûsıkîyi bir fen olarak kabul etmeleri yanında, yeni zül-cenâheynlerin mûsıkîyi bir ihtisas meselesi olarak idrak etmekten âciz olmaları! Bu konuda aklımıza ilk gelen isimler Sadi Irmak ve Cahit Tanyol.
Şimdilik Sosyoloji Profesörü Cahit Tanyolu ele alalım.
‘Batı medeniyetine DÜMTEK’LE katılmamıza imkân yoktur’ gibi bir sosyolojik nâneyi özdeyiş olarak ilim âlemine sunduğu için, gelecek nesillerin kendisini DÜMTEK SOSYOLOGU olarak hatırlayacağını sandığımız Prof. Dr. Cahit Tanyol, 12.12.1959 tarihli Cumhuriyet’te bakınız ne türlü sosyolojik cevherler ihsan etmiş:
‘Duygu ve heyecanda batılı olmadıkça düşünce ve teknikte gerçek mânâsıyla batılı olmamız mümkün değildir. Zevkte şarklı düşüncede batılı olmayız. Zevkte önder rolünü mûsıkî oynar. Halbuki mûsıkî alanında, hâlâ gazel ve kaside devrini yaşıyoruz. Alaturka mûsıkî adı verilen divan mûsıkîsi, tıpkı divan edebiyatı gibi devresini çoktan kapamıştır. Halkın umumî zevkini hakem yapmak gafleti mûsıkî sahasında kültürümüzü bir çıkmaza saplamıştır. Bu mûsıkî, hayatımıza hâkim olduğu müddetçe arkasında koştuğumuz medeniyete çelme takacaktır. Eğer devlet bu konu ile ilgilenmezse laik Türk okullarında, gün gelecek derslerinin yerini DÜMTEKLÎ saz âlemleri alacak. Nitekim bundan bir yıl önce, bir yatılı okulda zevk ehli bir müdürün kız çocuklarından bir saz takımı teşkil ederek batı mûsıkîsini okuldan kovmaya teşebbüs ettiğine dâir bazı dedikodular kulağımıza kadar gelmişti. Böyle bir dedikodunun çıkması dahi tehlikeye bir işâret sayılabilir.’
Eğer devlet bu konu ile ilgilenmezse, Jean Jacques Rousseaunun ‘Köy Kâhini’ adlı operasından transpozisyon yoluyla aşırılan Onuncu Yıl Marşı gibi acayiplikler yerine, sözgelimi Ahmed Râsim Bey’in rast, uşşak ve sûznâk gibi makamlardan bestelediği tehlikeli şarkıları, laik okullarda yerleşebilirmiş!
Dümtek alerjisine tutulan profesöre, bundan kurtulması için, Şehbal mecmuasının 50. sayısında Rauf Yektâ Bey’in Türk mûsıkîsi usulleri hakkında Râhib Thibautnun fikirlerini aksettiren paragrafını okumasını, zül-cenâheynlik sıfatına mütevazı bir katkıda bulunacağı ümidiyle, âcizâne tavsiye ederiz.
KUBBEALTI NEŞRİYAT:
Peykhâne Sokağı Nu: 3 Çemberlitaş, İstanbul. Telefon: 0.212-516 23 56
Belgegeçer: 0.212-638 02 73 e-posta: [email protected] // www.kubbealti.org.tr