M. Halistin KUKUL

Şair - Yazar

[email protected]

Düşündükçe/24

Bir zamanlar, ben de dâhil; ‘Vatan-Millet-Sakarya’ diyenler vardı ve onlara, bakıp gülüp geçenler de az sayılmazdı…

Bu, nasıl bir idrâkti, anlamakta da hâlâ güçlük çekerim!..Vatan-Millet-Bayrak..bizim özümüz ve Sakarya ise, son direniş noktamızdı!..

Bunun içindir ki, Şâir: “Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur”dan, “Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..“ diye haykırmak lüzûmunu da hissetmişti.

Bunlar; şimdilerde daha da arttı ve maalesef, artık, vatan’ı herhangi bir toprak parçası, hatta arazî veya arsa olarak görenler bile çoğaldı!..

Kültür değerlerine, menfi, yeni mânalar satın alındı ve bu mânalar, değiştirildi ve piyasaya sürüldü!..

Öyle bir hâle gelmişiz ki, ‘adâlet’ denilince de adam, “Nerede var? “der gibi, yüzünüze bakıyor!..

Durumu anlıyor ve siz de bu tasdik üzerine, demek ki “Yok!” diyorsunuz.

Kimsenin günahına girmek istemem!..Bana, benimkiler yeter de artır bile!..Fakat, vaziyet, hiç de düşündüğümüz gibi, yâni çiçeklerle süslü bir bahçeye çıkar gibi değil!..

Bana; “Selâmünaleyküm!” diyen birini göz ucuyla süzüp, samimî olup olmadığına inanmak istiyorum!..Birbirimize karşı, bu kadar itimatsız olduk!..Muhakkak ki, selâma mukabelede bulunup “aleykümselâm” demek, bir dînî vecîbe ve en azından bir nezâkettir.

Doğrusu…

Mübârek dînimize göre, selâm vermek sünnet, almak ise, farzdır!..

Öyle bir kültür tahribatı yaşıyoruz ki, insan, selâmda bile tereddüt geçiriyor ve düşünmek zorunda kalıyor!..

Görüyorsunuz ki, neleri neleri düşünüyoruz da adamlar, bilgisayarın, cep telefonunun (bence, el telefonu daha mâkul) yeni markalarıyla meşguller!..

Başka vesîlelerle de yazdım:

Diyânetimizin; üniversitelerin tıp, mühendislik, hukuk, mimarlık veya edebiyat bölümlerindeki fakir öğrenciler için, bir defacık olsun, câmilerde yardım topladıklarına şâhit olmadım…

Ve hep düşündüm:

“-Acaba, bu fakültelerde okuyan gençler, mübârek İslâm dinine aykırı işlerle mi meşguller?

Veya mübârek dinimiz, yardım için, fakîr olan veya olmayan diye bir ayrım mı yapmaktadır!..

Ahmed Yesevî hazretleri: bilimleri sahalarında insan yetiştirmek, İslâmî eğitim ve öğretimin şartları içersinde değil midirler?

Acaba; niçin, hâlâ, şerefelere hattâ câmi avlularındaki ağaç dallarına bir değil, birkaç hoparlör takmak peşindedirler…”

İnsanız ve düşündükçe de düşünme ihtiyacını duyuyoruz!..

Düşünüyorum da diyorum ki:

Adâleti, hangi hükümlerle, kime tatbik edeceğiz!..

Biliniz ki, Türkçe’yi tahrip ederseniz, her şeyi tahrip edersiniz…Hutbenizde, güzel, nezih ve kibar ifadelerle hitapta bulunmazsanız, yâni mensubu bulunduğunuz milletin dili olan Türkçe’yi güzel kullanmayı beceremezseniz, vazifenizi lâyıkıyla yerine getirmiş olmazsınız!

Düşündükçe ve bâzı hâdiselere de şahit oldukça şaşırıyorum!..

Câmilerimizin önleri dilenci dolu da Afrika veya dünyanın başka ülkeleri için bağışta bulunuyoruz! Bulunmayalım mı da demiyordum! Fakat…

Kapı komşun aç!..

Adam; çok da Müslümanım, çok da milliyetçiyim, çok da çağdaşım, demokratım...hattâ, benden daha ahlâklısı yok, diyor da evinin, apartmanının, câmisinin, sokağının, okulunun, işyerinin...içindekilerden haberi bile yok!..

Aslında; şu’yum, bu’yum veya şucu’yum bucu’yum, diyen her kişinin, elbette ki, ‘ben de dâhil’, kendisini, ‘ahlâken’ sîgaya çekmesi lâzımdır!..

Hem de, acilen!.