Üç beş sene önce kaleme aldığım bir yazıda -kendi buluşum olan- şu bilmeceyi sormuştum:
Yediden yetmişe herkes korkar, mektepten mêmûriyete zırt pırt karşımıza çıkar, seçip yerleştirmede kazık kakar, has Türkçenin sesine kulaklarını tıkar, nefesi hep Dil Darbesi kokar, çocukların kafasına vura vura uydurukça sokar, beyinlere kelepçe takar, kırk yıldır “imtihan”a tepeden bakar...
Cevâbı da parantez içinde vermiştim: (Sınav)
***
(Bendeniz yazma üslûbumda sık sık fantezi yaparım. Tabii ki becerebildiğim kadar... Okuyanlar bilir ki sevdiğim şeylerden biri “secî: nesirde kaafiye”li yazmak, diğer biri de arada bilmeceler yazıp sormaktır.
Bu kaabiliyetimin farkına varmamı sağlayan ve açığa çıkmasına vesîle olan TDK’ya bir kez daha teşekkürü bir borç bilirim. Çünkü kendi yazdığım ilk bilmece, TDK’nın bir muammâyı andıran manzarasından aldığım ilhamla doğmuştu. Ayrıca, muammâ yazmakla bir nebze Fuzûlî’ye benzediğim için memnûnum. Bir dâhî ile ortak bir vasfa sâhib olmak kimi memnûn etmez ki? A.Hamdi Tanpınar’dan öğrendiğime göre, Fuzûlî, “Farsça dîvânının mukaddimesinde, tabiatının daha ziyâde kasîde ve muammâ yazmağa müsâit olduğundan da bahseder...”)
***
Aslında bu “sınav” uyduruğu bizim “imtihan”ımıza 1935’ten beri tepeden bakıyor. Çünkü TDK o yıldan îtibâren “imtihan” kelimesini “yabancı” olarak markaladı; yerine de “sınav” kelimesini îmâl edip “öz Türkçe” diye arkaladı. (TDK’nın “yabancı kelimeler”e karşı açtığı harbin ilk toplu taarruzu 1935’te “Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu” ile oldu. TDK şunun cevâbını eveleyip gevelemeden vermelidir: 1930’lardan 1970’lere kadar niçin yalnızca Arapça-Farsça kelimeler yabancı sayıldı? TDK’nın Türkçedeki “yabancı” kelimeleri tasfiye için hazırlayıp çıkardığı ilk kitap niçin meselâ “Yabancı Dillerden Türkçeye Cep Kılavuzu” adını değil “Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu” ismini taşımaktaydı?
Bu neyin kafasıydı?..)
***
“İmtihan” Türkçede bin yıllık bir kelime. Kutadgu Bilig’de var. Yanlış saymadıysam, M. Âkif’in Safahat’ında 4 (dört), R. Nûri Güntekin’in Çalıkuşu’nda 13 (on üç), M. Kemal Atatürk’ün Nutuk’unda 16 (on altı) kez “imtihan” kelimesi geçiyor.
Yeri gelmişken Nutuk’un bol “imtihan”lı küçük bir paragrafını hatırlatayım:
“Efendiler, cihan, imtihan meydanıdır. Türk milleti, bunca asırlardan sonra yine bir imtihan, hem bu defa en çetin bir imtihan karşısında bulunduruluyordu. İmtihanda muvaffak olmadan, lûtufkârâne muâmelelere intizâr etmek bizim için câiz olabilir miydi?..”
***
Şu “sınav” kelimesine arka çıkıp “imtihan”ın ölmesine sebeb olanlar ve buna seyirci kalanlar acabâ “yazılı-sözlü” kelimelerinin de “imtihan”la berâber güme gittiğinin farkındalar mı?
***
Bu gerçekleri söyleyince mantık ve vicdânım rahatlıyor ama bir yandan belki akıntıya kürek çekiyorum. Bu ülkede dilcilerin çoğu -hele TDK- bendenize hak vermez.
Benim gördüğüm: dilde gaflet, dalâlet, cehâlet, felâket, rezâlet, sefâlet, zillet ve ölet...
Ama Türkçecilik adına kelime öldürenlere ve onlara alkış tutanlara bol bol plaket...
Oh ne âlâ memleket!..