Prof. Dr. Sadık Kemal TURAL

Estetik Duyarlılık Konusunda Kavramlaştırma Denemesi - 3

 (ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)

Sanat adına sunulan, objeleştirilen, eserleştirilen bütünlüklerin aslı, modeli örneği, Allah’ın yarattıklarıdır. Bu yaratıkları olduğu gibi taklit etmek de bunlardan seçme ve ayıklamalar yapmak da, asıl bütünlüğüne daha çok müdâhaleler yapmak da, hoş, güzel, ulvî heyecanlar uyandıran bütünlükler hâline dönüştürülebilir. İnsan denilen sanatkâr, Mutlak Sanatkâr (Hâlik, Bâri, Bedî’, Musavvir, Lâtif) olan Allah ile kendisi arasındaki farkı kavrayabilir mi? İnsan sanatkârda, Mutlak Sanatkâr’ın eserindeki incelikleri, işlevleri veremeyeceğini kavraması, taklit, değiştirme ve soyutlama yoluyla insanlarda estetik heyecan uyandırmak isteyişinin daha ötesinde bir maksat da olması gerektiğini rahatça söyleyebiliriz. İnsan sanatkâr, hangi tür den bir sanat dalında eser veriyor olursa olsun, o obje aracılığıyla insan da kendisindeki zekâ, sezgi, zevk ve estetik duyarlılık ile objeleştirme çilesinin sonucu olan bir obje ile hoş, güzel, ulvî konusundaki yaklaşış ve yakalayışları oranında yaratmanın heyecanını paylaşıyor. İnsan sanatkârının çalışma alanının ikinci yönü ise, insanın, Mutlak Sanatkâr (Allah, Hâlik, Bâri, Bedî’, Musavvir, Lâtif) olan derin hayranlığını, saygısını, sevgisini ifâde ediyor olmasıdır. Bu yolla imanını hem ifâde ediyor hem zenginleştiriyor hem de başkalarıyla imana dayalı heyecanları paylaşıyor.

Hem Allah’ın yarattıkları hem de insanın meydana getirdikleri, ZAMAN’ın karşısında kendi aslî formunu, biçimini, şeklini, boyutlarını, rengini, sesini, niteliklerini az çok kaybediyor; hiçbir hoş, hiçbir güzel ‘devamlı’ ve ‘değişmez’ özelliğine sâhip olamıyor. Bu değişme veya başkalaşma karşısında insan sanatkârnın, varlıklar dünyasındaki bir şeyleri tesbit etme, sanat eserine dönüştürüp saklama arzusunun sonucunda oluşturduğu ‘eser’inin de ZAMAN’ın doğurduğu olumsuz etkileri (bazıları sosyolojik, bazıları psikolojik, bazıları estetik, bazıları ise fizyolojik/biyolojik) sonucunda, hoşluğunu, güzelliğini kaybettiğini unutmayalım.

Mutlak hakîkat ve mutlak sanatkâr olan Allah, aynı zamanda mutlak güzel (Cemal, latîf) olma özelliğini de değişmezlik, başkalaşmazlık, yokolmazlık (baki) niteliğini de korum ak hakkına ve imkânına sâhip tek varlıktır.

Çözmemiz gereken ikinci mesele, ortaya konulan, objeleştirilen sanat eseri, insanda güzellik duygusunu aşan kendinden geçmelere sebep olabilir mi?

Âdem’den beri insan, yaratan, rızık veren esirgeyen, bağışlayan, her şeye gücü yeten (Kadir) kendisine başvurulan (Samed), kâinatın bütün işlerini görüp gözeten (Müheymin), karşılık beklemeden bol bol veren (Vehhab), bilgisi ve merhameti ile kâinatı kuşatan (Vâsi’), güvenilip dayanılan (Vekîl), sâhip çıkan, yardımcı olan (Velî) olan Allah’a, saygı ve sevgisini göstermek istiyor. Allah, insandan kulluk etmesini istiyor; kulluk, insanın Allah’ın yaratış ve yaratıcısına ulaşma heyecanını duyarak, O ’na bu duygu ve düşüncesini şuurlu tutumlarla göstermesi anlamına gelir.

İman, Allah’ın kendisiyle, insanla, tabiat ve kâinatla ilgili olarak belirlediği, istediği doğruları kabul ve benimseyerek yaşama heyecanıdır.

Allah, kendisine ulaşılmasını, kendisine saygı ve sevgi gösterilmesini, kendisine şükredilmesini istiyor. Allah kendisine ait olan aslî özellikler den (bir ve benzersiz olmak, ihtiyaçsızlık, doğmamış ve doğrulmamışlık, varlıkların tümünün dışında olan özel varlık) birini yanlış anlayıp, ya ilah veya ilaha götürücü yol olarak aracı nesne’ye aracı obje’ye saplanılmasını şiddetle yasaklıyor.

(DEVAM EDECEK)