Prof. Dr. Sadık Kemal TURAL

Estetik Duyarlılık Konusunda Kavramlaştırma Denemesi

(BİRİNCİ BÖLÜM)

İnsan, Gerçek, Hakikat Kavramları

Sanat eseri sayılacak kompozisyon, hoşluk, güzellik, ulvilik verecek heyecanlara yol açacak nitelikler taşıyan yeni bir obje yeni bir bütünlüktür; ortaya çıkan yeni bütünlüğün gerçekler dünyasındaki asıl formu, şekli, rengi, durumu, boyutları, söylenişi, melodik yapısı vb. ile ilgisi kalmamış gerçeğimsi bir yeni kompozisyon oluşmuştur.

Sanat eserinin amacı ve işlevi konusunda, sanatkârların kendileri, felsefeciler, sosyologlar, sosyal psikologlar, sanat târahçileri, edebiyat bilimciler ve kültür târihçileri birbirlerinden farklı düşünceler ileri sürüyorlar.

Sanatı, oluşturan değer'i veya hangi ihtiyaçtan doğduğunu yahut kültürlerle ilişkisi veyahut oluşturulma yöntemi konularında da sınıflandırm a anlayışında da farklılıklar var. Farklı mesleklerin uzmanlarının ve sanatkârların estetik duyarlılık, estetik değer meselesine bağlı kavramlandırış ve yorumlayış farkları bir kenara, dinlerin de farklı bakış açıları ve tutumları vardır.

Sanatın Amacı veya Sanatın Sınırları

Sanat, hareket noktası, hedefi ve objeleştirdiği eser bakımından güzellik duygusuna bağlı heyecanların paylaşma niyetine bağlı bir faaliyet alanıdır. Bu faaliyet alanında çalışanlara da sanatkâr denilir. Sanatkâr, insanı, insan ilişkilerini, insanın tabiatla ilişkilerini, tabiatı, hoşluk, güzellik kısaca estetik heyecan uyandırıcı yönleri bakımından objeleştirmeyi, estetik ifâde tarzını benimseyerek gerçekleştiren insandır.

Bu noktada şu üç problem gündem e geliyor:

1-Sanatkâr, oluşturduğu, meydana getirdiği, gerçekleştirdiği sanat eserinin aslını nereden alıyor? Gerçeğimsinin oluşmasını etkileyen, uyarımlara yol açan bir gerçek eser bulunduğuna göre, sanatkâr insan, asıl eserin sâahibi Allah ile kendisi ve yaptığı iş arasında nasıl b ir ilişki kuruyor?

2-Meydana getirilen, ortaya konulan, objeleştirilen sanat eseri, estetik heyecanları aşan, güzellik duygusunu taşan bir tapınma, inanma ve iman etme duygusu veriyor mu? İman aracılığına kalkmak ne ölçüde, nasıl olursa sanat değerini korur? Hangi hallerde putperestik olur?

3-Gerçekleştirilen, objeleştirilen, geniş kitlelere sunulan eser, estetik heyecanlar ile beraber cinsiyete bağlı uyarımlara ve cinsî heyecanlara yol açıyorsa, sanatın sınırları nasıl çizilebilir?

5-Onbeş yıldır, Jiction ve fictiv (fikşın ve fiktif) kelimelerine gerçeğimsi ve gerçeğimsılı karşılığını verdik ve ısrarla kullandık. Kelimenin etimolojik kökü de işlevi de kurgu veya kurgu ile alâkalı yahut kurmaca denilmesine hak vermeyen bir yapı taşıyor. Ercilasun ve Zülfikar beylere derdimi anlattım; inşallah karşılaşır diğerlerine de anlatma imkânı bulurum: Terim yapma, o kavramı her gün defalarca kullanmaya ihtiyacı olanların teklifleriyle olmalı... Biz, gerçekler dünyasına ait obje, durum ve olayları taklit etse de değiştirse de, soyutlasa da GERÇEK yapıdan ayrılmış yeni bir bütünlük, fakat gerçeklik duygu, düşünce ve hayâli veren bir yapı oluştuğunu, adlandırmanın da buna göre yapılması gerektiğini savunuyoruz.

Bunlara kısa kısa cevap verelim:

1-İnsan, varlıkları, olayları, durumları beş duyusuyla tanıyıp adlan dırıp, sırlarını çözüp kendisi için, bilgisi, kanaati, imanı bakımından zenginleştirici bir araç hâline getirmeye çalışıyor.

Ateist olanlar da dâhil, insanlar, evrendeki varlıkların hepsinden farklı bir ‘özel varlık’, bir ‘yaratıcı’ olması gerektiğini kabul ediyor.                                                                               (DEVAM EDECEK)