Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

İktibas - Biliyor muydunuz?

Sultan Dördüncü Murad Han, şarap içmeyi, afyon çekmeyi ve fal bakmayı yasaklamıştı. Fakat yasaklar yeterince uygulanmadığından olacak, İstanbul’da bâzı meyhâneler gizli-gizli iş görüyorlardı.

Sultan bir gece, tebdil-i kıyafet İstanbul'a indiğinde, karşıya geçmeye karar verip bir sandal kiralar.

Müşterisinin Sultan olduğunu bilmeyen sandalcı, sandalının yanından sarkan bir ipi çekmiş. İpin ucunda bir testi! Sandal yolcusu sormuş:

-Ne var o testinin içinde?

 Sandalcı ...

-Ne olacak, mey işte… Demiş ve gülerek müşterisine de ikram etmiş. Her ne kadar yasaklamış olsa da Dördüncü Murad Han’ın alkolle arasının iyi olduğu bilinir. İkramı kabul etmiş ama yine de koyduğu yasağı hatırlatmak istemiş:

-Mey yasak. Hünkârımız görse kafanı vurdurtur. Korkmuyor musun?

İşin farkında olmayan sandalcı;

 -Hünkâr nereden görecek bizi denizin ortasında? Deyivermiş…

 Aradan biraz zaman geçmiş. Sandalcı bu defâ da, teknenin tahtalarından birini kaldırıp aradan afyon çıkarmış ve nargilesine atarak körüklemeye başlamış. Gönlü zengin ya, hemen müşterisine de ikram etmiş. Sultan yine kabul etmiş ama yasağı gene hatırlatmış. Sandalcı, yine umursamaz tavırla cevap vermiş:

-Kim görecek ki bizi denizin ortasında?

Biraz daha vakit geçmiş, Bu defa sandalcı cebinden fal taşlarını çıkarmış. Bununla da yetinmemiş, Hünkâra,

-Ver 5 akçe de falına bakayım! Demiş. Fal, Sultan’ın en kızdığı şeymiş. Fakat, ‘Hadi biraz daha sabredeyim’ diye düşünüp;

-Bak bâri… Deyivermiş.

Fal taşlarını elinde çalkalayıp duran sandalcı:

-Efendi, sorunu sor bakalım.

Deyince, beklediği fırsatın geldiğini görerek sorusunu sormuş:

-Hünkâr şu anda nerededir?

Sandalcı taşlara bakıp:

-Hünkâr su an denizdedir.

 Sultan gâyet sâkin ve kendinden emin bir şekilde;

-Sakın yakınımızda bir yerlerde olmasınİyice bir bak bakalım

Sandalcı taşlara tekrar bakmış ve birden… Sultan Dördüncü Murad Han’ın ayaklarına kapanıp;

-Affet beni Hünkârım… Diye yalvarmaya başlamış.

Sultan hiç sesini çıkarmadan yalvarmaları dinlemiş. Sonra geri dönmesini emretmiş. Kıyıya yaklaşıldığında:

-Sana bir soru soracağım. Eğer bilirsen seni affederim. Bilemezsen boynunu vurduracağım

Sandalcı; ‘Pâdişâhım çok yaşa…’ Diyerek kabul ettiğini arz etmiş. 

-Dönüşte İstanbul'a hangi kapıdan gireceğim

Sandalcı, boynunu büküp yalvaran bir sesle itiraz etmiş:

-Hünkârım, simdi ben hangi kapıyı söylesem, siz başka kapıdan girersiniz. Affınıza sığınarak, gireceğiniz kapıyı bir kâğıda yazsam ve size versem; kapıdan geçtikten sonra okusanız olur mu?

Hünkâr başını,  ‘Olur’ anlamında sallayınca, sandalcı tahminini yazıp kâğıdı vermiş.

Sultan kâğıdı cebine koyduktan sonra sandaldan inmiş ve surların dibine gelip kuledeki nöbetçiye seslenmiş:

-Tez buradan yeni bir kapı açıla. İçeri buradan gireceğim

Sandalcı için asır gibi uzayan 10 dakikalık heyecanlı bir bekleyişten sonra, surdan bir gedik açılmış ve birlikte içeri girilmiş. 

Dördüncü Murad Han cebindeki kâğıdı çıkarıp hayretle okumuş:

-Hünkâr’ım, yeni kapınız vatana millete hayırlı-uğurlu olsun!

Kumkapı yakınlarındaki bu kapının adı, o günden-bugüne kadar hep ‘Yeni Kapı’ olarak anılmaktadır.