Kemah Cafe’ye sığmayınca Pazartesi Sohbetini Abbara Cafe’de devam ettik. Konuya kitap ve yayınla girildi.
Maarif Bakanı Hasan Ali Yücel döneminin klasiklerinin hala alaka görmesi önemle dikkat çekiyor. Alternatifi olmadı. 100 veya bin temel eser öyle etki yapmadı.
Hakka yürüyen Şefik Can, Mahir İz, Necla Pekolcay, Ahmet Davutoğlu, Fethi Gemuhluoğlu, Mehmet Emin Alpkan, İrfan Atagün, Prof. Dr. Şakir Akça, Necip Fazıl'ın vs hizmetleri hatırlatıldı. Onların talebeleri ve okuyucuları isimler bir döneme de damga vurdu. Şanlıurfalı yazar ve Büyükdoğu yazıişlerinden Ali Haydar Öztürk merhum Üstadı ziyarete kocaman bir hevenk muz ile gitmiş. Olur mu olmuş işte.
Bir dönem gazete yayınlama modası başlamıştı. Babıali'deki Tasvir, Millet satılmış, Yeni Asya ve Yeni Nesil olmuş. Basın İlan Kurumundan gazeteler ilan alarak destek görünce cazip oluyordu.
Konu Afrika kıtasına yardımlara geldi. Gerçekten günümüzde Afrika'ya sivil toplum kuruluşlarının yardımlarda (gıda, sağlık, su, eğitim, burs vs) Türk Mührü emperyalist ülkeleri başta Fransa ve İngiltere'yi rahatsız etti. Burs alıp okuyan Afrikalı talebelerin sayısı da İstanbul'da bir hayli fazla.
Kara mizah olaylar da konukları güldürdü. Oysa tebessümü bile unutmuştuk. Bir Kültür Bakanı "Mehmet Akif'in Cenazesini yurtdışından elbette Türkiye'ye getirtiriz" diyebiliyor. Bu olayı o yıllarda müsteşar yardımcısı iken ve bugün hastalıkla mücadele eden Yavuz Bülent Bakiler'den dinlerseniz kahkaha bile atabilirsiniz. Hele Akif'in başeseri Safahat'a anlı şanlı politikacıların Sefahat demesi ve Türkçe zaafiyeti daha da acıttı yüreklerimizi.
Bir başka olay müteveffa Gazeteci Savaş Ay televizyonda röportaj yapıyor ve merhum İsmet Paşa'yı soruyor "İsmet İnönü bu seçimde aday olsun mu?" Cevaplar kahkahadan göbeğinizi zıplatabilir. Genel kültürümüzün ve cehaletin çıtasındaki durum da böyle.
Milli Bakiye sistemi zamanında Rizeli Arif Hikmet Güneri Trakya'dan AP milletvekili seçildi. Ulaştırma Bakanı Seyfi Öztürk'ü her gördüğü yerde şaka ile karışık "Bizim Mehmet'in işi ne oldu?" diye sorar. Eski Millet Partili, sonra Demirel'in Bakanı Seyfi Bey de her soruşta "İlgileniyorum, yazısı yazıldı, imzada bekliyor, bugün yarın hazır olur" gibi cevaplar veriyor. Ancak Arif Hikmet Bey bir gün dayanamıyor ve patlıyor "Yahu Seyfi Bey, ortada ne Mehmet var ne Mehmet'in meselesi var, sen hala diyorsun ki imzaya falan kaldı, yapma Allah aşkına, bize de mi bunu yapıyorsun?" Seyfi Öztürk çok rahat "Bana gücenebilirsin ama birkaç gün içinde sorunu çözüyoruz!"
Sorbon'dan mezun Millet Partisi Başkanı Osman Bölükbaşı TBMM'nde konuşunca bütün Türkiye onu dinlerdi. Kendini sevdirirdi. Büyük söz ustasıydı siyasette. Parlamentoda konuşması uzayınca Meclis Başkanı Refik Koraltan süresinin dolduğunu, kürsüden inmesi gerektiğini hatırlatınca kendine has üslubuyla Bölükbaşı "Peki "inek “başkan" diyor ve iniyor. Bölükbaşı'nın mitingleri de aşırı kalabalık olurdu, ancak Millet Partisi liderinin serzenişi de latifelidir. Halka diyor ki "Başaklar bize, daneler Adalet Partisine!" Refik Koraltan'a, Necip Fazıl'ın "espri budalası" dediği Osman Yüksel Serdengeçti de "Refik Kor Alttan" derdi şaka yoluyla.
Kemah Kafe aşırı kalabalık olunca yer bulmakta zorlandık. Arkadaşlarımız bir keşif yaparak "Prof. Dr. Yahya Doğan, Mühendis Naci Öğüt, Mimar Mehmet Tuna Somay, Tarihçi Yazar Can Alpgüvenç, Gazeteci Atila Şahiner, Mühendis Adnan Babuna, Duayen yayıncı Ebubekir Erdem, Sosyolog Haldun Sönmezer, Emekli Albay Mehmet Şadi Polat, Ahiret Tahsildarı Reşat Şen, Kültür Tarihçisi Dursun Gürlek hep birlikte ismini Mardin evlerinden ayan Abbara Kafe'ye geçtik.
Abbara'da konu Vakıf veya Özel Üniversiteler ile çarpık eğitimiydi. Çünkü özel üniversiteler holdinglere sadece para aktarıyorlar ve gerekli eğitimi vermiyorlar. Kadrolarında akademisyen sayısı da yeterli değil. Koç, Sabancı ve Bilkent de çok pahalı ama en azından iyi eğitim veriyor.
Prof. Dr. İhsan Doğramacı gerek Hacettepe ve gerekse Bilkent'te bir şehir ve akademi kurdu, marka ortaya çıkardı. YÖK'de de başarılıydı. Hacettepe'de eski Ankara'nın evlerini ve mescitlerini yıktı. Sonra da babası adına bir selatin cami yaptırdı Bilkent'e. Benim de Doğramacı Hoca ile bir anım şöyle "Bir defasında projesini takip için Başbakanlığa geldi. Ben o yıllarda Hasan Celal Güzel'e danışmanlık yapıyorum. Hasan Bey, Hoca'nın geldiğini öğrenince odasından ayrıldı. Özel Kalem Müdürü Semra da kapıyı açık bıraktı. Doğramacı Hoca odanın boş olduğunu görünce doğru tuvalete gitti ve "Hasan Bey ben geldim, sizi bekliyorum" demez mi? Meğer Rahmetli Hasan Bey Lavaboya saklanmış. Doğramacı bizzat kendisi işini takip ederdi. Ama Rahmetli Doğramacı Hasan Celal Güzel'in 1987 yılı milletvekili ara seçiminde Gaziantep'e gelerek destek verdi ve Gaziantep Üniversitesi'nin açılışını gerçekleştirdi.
Üniversitelerimizde hocalarının şikâyeti ise öğrencilerimizin liseden çok zayıf geldiği hususu. Bir talebe ise garsonluk ve tezgahtarlık yaparak geçindiğinden derslerine çalışamadığını söyleyince elbette hocası da üzülüyor. Bazı arkadaşlarımıza göre eğitim ve sağlık özele bırakılmamalı devlet sahip çıkmalı. Ancak Suyun akışını tersine çevirmek için politikadaki yanlışlıkları Reis'e söylemek yürek ister. Bazı kurt bürokratlar "her şeyden Reis'in haberi var" demelerine rağmen, Reis'in geçenlerde kamudan yüklü katkı alan bazı vakıf yöneticilerine "Şov yapmayın, işinizi yapın" dediğini öğrendik.
Abbara'da Prof. Dr. Yahya Doğan Hoca, babası Diyanet İşleri Başkanı Alim merhum Lütfi Doğan'dan öğrenmiş "Emaneti Ehline Veriniz" biçimindeki hatırlatmanın "ayet" olduğunu bize de yansıttı.
Abbara'da yerimiz, yüreğimiz gibi geniş. Dünyaya söylenecek sözü olanlar buyurabilir.
KİTAP MEDENİYETTİR
Yeni kitaplarım geldi, hoş geldi.
Mülkiyeli Bayram Karaçor'un çalışmaları sadece bizi değil, coğrafyamızı ve beşeriyeti de ilgilendiriyor."YERYÜZÜNDE YETERİ KADAR NİMET VARKEN BU KADAR YOKSULLUK NEDEN Var’a cevap bu çalışmada bulabiliyorsunuz. İnsan ve ahlak önde olmalı. Din, inanç ve etik konusunda olumsuz tutumlar nasıl hızlı geliyor? Bu kadar savaş, bu kadar mezhep, bu kadar cehalet, bu kadar yolsuzluk niçin ve neden hayat var? Bayram Karaçor ve çalışmaları yarınımız için bir şans olan kitaplar.
Prof. Dr. Salih Tuğ nihayet hatıraları ve "BAŞIMA GELENLER" yayınlandı. Yavuz Bülent Bakiler de "Vay Başıma Gelenler" demişti anılarına. Neden örnek akademisyenlerimiz bu konuda yavaş davranırlar, anlamak kabil değil. Hocalarımız S. Zaim, N. Yalçıntaş da öyleydi. Salih Tuğ(1930 İstanbul) Türkiye Milli Kültür ve İslamı Araştırmalar Vakfı gibi önemli sivil toplumlarımızın da lokomotifi. Üstelik spor ile de meşgul olmuş. Gözlerinde sorun olmasına rağmen hala okuyan ve yorumlayan biri.
Salih Tuğ Hoca'nın Başıma Gelenleri'ni, Reis'in yerinde olsam bütün rektörlere, dekanlara, bölüm başkanlarına okutup, özet çıkartma mecburiyeti getirir ve takip ederdim.
Osmanlı'nın adasını kiralayarak daha sonra işgal ve ilhak eden İngilizlerin Kıbrıs'ta nasıl insan ve köle ticareti yaptığını öğrenmek isterseniz Ülkü Demiray'ın CÜMBEZ'İN KIZI bu konuda olmazsa olmaz bir eser. Emine Işınsı Ödüllü Romanda İngilizler döneminde Araplara satılan dokuz yüz bin Türk kızının, yavrularımızın boynu bükük hikayeleri anlatılıyor. Üniversitelerimiz keşke bu konuda akademik çalışmalar yapabilseler.
Akıl Fikir Yayınları, Cağaloğlu'nda yapılamayanları gerçekleştirdi. Dört dörtlük eskimez bir gazeteci, araştırmacı ve tarihçi Ziya Şakir'in bütün eserlerini yeniden günümüz okurlarına kazandırdı. Yayınlarıyla ve aynı zamanda gençlere kapı aralamasıyla alkışı hak ediyor. Ziya Şakir'den böyle bir çalışma yapan Dr. Okan Özkara KÜÇÜK FIKRALAR(Hikayeler) içindeki altı öyküden oluşan kara mizah hakikatlerle, unuttuğumuz tebessümü değil kahkaha bile atmamızı sağlıyor.
Süleyman Demirel için sağlığında bütün sağ-sol gruplar yürüyüşler yaparak protesto etmiş, kınamış, yürüyüşler yapmıştı. Ancak günü yaşayınca Süleyman Demirel'in ne kadar da önemli bir devlet ve icraat adamı olduğu anlaşılıyor. Muhaliflerinin de katkı vererek Demirel 100 Yaşında diye sempozyumda hazırlanan BU ŞAPKANIN ALTINDA BULUŞALIM küçük risalesi bugünü anlamamız için de önemli bir referans kitap olmuş.
Kitap medeniyettir. Olmazsa olmaz.