Aklıma gelmişken, bir de ‘düşünmedikçe’ye bakalım!..
Tabiî ki, bu, biraz savruk geliyor insana!. Fakat, bunu müdafaa edenler de var!..
Şu sözleri beraberce okuyalım:
“Düşünme
Arzu et sade
Bak, böcekler de öyle yapıyor”.
Buna şiir diyorlar da neresinin şiir olduğunu anlamakta zorluk çekiyorum!..
“Düşünüyorum o hâlde varım!” dan, ‘Düşünmüyorum, o hâlde, şiirden anlamıyorum’a…’ ulaşıyorum!..
Tabiî ki, bu, şiir ise!..
T(ı)ramvaydayım ve ayaktayım!..
Otuzlarında bir baba, kucağında bir bebek ve yanında da dört-beş yaşlarında, bir kız çocuğuyla bindi…Hanımı yanında, yok!..
Kız çocuğu, gayet çevik bir hareketle, babasının koltuğunun altından geçip, bir yere tutundu ve babasına dönerek, sevinçle:
“-Uzunarabaya bindik, değil mi, baba?!” dedi.
İçersi, tıklım tıklımdı. Bu ‘kelimeyi’ başka duyanın olup olmadığından emin değilim. Belki, benim gibi, duyup da sessiz kalmışlardı…
Babaya göz attım. Büyük bir memnuniyetle kızına tebessüm etti.
Kızı da baba da esmer güzeliydi.
Tebessümler de öylesine gitti-geldi!.. Hoş mu, hoş!..
Demek ki, bu kız çocuğu, t(ı)ramvaya ilk defa biniyor, diye düşündüm…
Çok memnun ve mutluydu ki; yine, büyük bir heyecanla:
“-Uzunarabaya bindik!” diye mırıldandı…
Bu süre zarfında, hep, “uzunaraba”yı düşündüm!..
Yetmedi…
T(ı)ramvaydan indikten sonra da bu kelimeyi, hiç zihnimden çıkaramadım:
-Uzunaraba!..
Keşke; t(ı)ramvay veya t(i)ren için, hattâ otobüs için, bu birleşik kelimeyi ben söyleyebilseydim!..
Dil, böyle bir şeydir…
Peyami Safa’nın dediği gibi, onu, halk hattâ çocuklar bile- ortaya atar, g(ı)ramerciler ise, kaideleştirir!..
Acaba; şu yabancı “t(ı)ramvay” kelimesi, bizim kızımızın söylediği ‘uzunaraba’dan çok mu güzeldir?
Hay Allah!..” Düşünmedikçe’den nerelere geldik, değil mi?