Suriye’de Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) başında olduğu Baas rejimi karşıtı grupların ve Türkiye’nin desteklediği Suriye Millî Ordusu’nun (SMO) 27 Kasım’da İdlib’den Halep’e doğru başlattığı operasyon zamanlama açısından çok doğru tercihti.
Şam yönetimini on iki yıldır ayakta tutan dış güçlerin yani Rusya, İran ve Hizbullah’ın her geçen gün ağırlaşan sorunları vardı; kendi varlıklarına tehdit oluşturan bu sorunlarla uğraşmaktan Esad yönetiminin acil ihtiyacı olan paramiliter eleman ve silah desteğini verecek durumları yoktu. Şam rejiminin bu yardımlar olmaksızın ayakta kalamayacağı iki gün içerisinde ortaya çıktı. HTŞ Halep’e girerken SMO, Türkiye açısından stratejik öneme sahip Tel Rıfat’ın kontrolünü tümüyle eline aldı.
Muhalifler Halep’in ardından buraya 20 km. uzaklıktaki Hama’ya yöneldiler. Hama’da 1982 yılında baba Hafız Esad döneminde ağır bir katliam yaşanmıştı. Baas karşıtı grupların gösterisini engellemek isteyen Şam yönetimi askerleri göstericilerin üzerine tanklarla ateş açmışlar, otuz binden fazla göstericiyi acımasızca katletmişlerdi. İç savaş döneminde de Hamas’ta rejim karşıtı binlerce insan katledildi. Esad yönetimi coğrafi konumu ve stratejik öneminden dolayı Hama’yı savunmakta kararlıydı. En seçkin özel birliklerini göndererek yığınak yaptı. Muhaliflerle Rejimin askerleri arasında iki güne yakın süren şiddetli çatışmaların ardından HTŞ kenti almayı başardı. Ardından zaman kaybetmeden Dara ve Humus’a yöneldiler ve buraları da aldılar.
Esad’ın ordusu dağılmış, moralman çökmüş durumda. Buna karşılık HTŞ’nin liderliğini yaptığı muhalifler ve SMO disiplinli bir askeri düzen içerisinde savaşıyor. Önceki yıllardan farklı olarak hepsi üniforma ve standart kıyafet giyiniyor. Çok iyi eğitim almışlar, hiyerarşik düzene, emir-komuta sistemine uygun hareket ediyorlar, silah bakımından eksiksiz donatılmışlar. Yakın zamana kadar dağınık ve başıbozuk gruplar halinde rejim güçleri ve destekçilerine direnemeyen muhaliflerin düzenli bir ordu konumuna gelmesi elbette kendiliğinden olmadı. Onları mükemmel şekilde eğiten, askerliği her yönüyle öğreten, en modern silahlarla donatanın kim ya da kimler olduğunu tahmin etmek zor değil. İdlib gibi üç taraftan rejim güçlerinin kontrolünde olan, sadece Türkiye sınırıyla dışa açılabilen bir alanda bunun nasıl sağlandığı bellidir. Rusya ve İran bunu bilseler de işaret etmekle yetiniyorlar. Türkiye’nin bu konudaki ketumiyeti, sadece SMO ile ilişkisini kabullenip diğerine suskun kalması çok doğru bir tavırdır. Bazı siyasi kesimlerin Halep ve Musul’a il plakası vermeye kalkışmaları gibi aşırı popülist gösteriler her bakımdan yanlıştır, tekrarlanmamalıdır.
Muhalifler hedeflerinin Esad’ı devirerek siyasi bir çözüm sağlamak olduğunu açıklıyorlar. Ancak bunu yapmak kolay olmayacak, Rusya ve İran (Hizbullah) Esad’ın tasfiyesini engellemek için ellerinden geleni yapacaklardır. Muhalifler yıldırım harekâtıyla en önemli kentlere girerek Şam’ın kapılarına dayandılar. Fakat sahada kazandıkları olağanüstü başarıyı sürdürebilmek ve sonuç almak için çok dikkatli olmalıdırlar. Baas yönetimi kenti savunmak amacıyla büyük yığınak yapıp hazırlandı. HTŞ kente hızlıca giremeyip çatışmaların uzaması durumunda, maruz kalacağı yoğun ateş altında çok zayiat verip geri çekilmek zorunda kalabilir. Bu durum Esad yönetimin “Stalingrad”ı olarak algılanacağından muhalifler inisiyatifi kaybedebilirler. Bu ihtimali engellemeleri, sahada kazandıklarını masada koruyabilmeleri ancak başarılı bir diplomasiyle sağlanabilir.
HTŞ’nin şimdiki lideri Abu Muhammed el Colani makul bir kişilik görüntüsü sergiliyor. El Kaide ve El Nusra gibi fanatik cihadist gruplarla ilişkilerini noktaladıklarını duyuruyor. HTŞ’nin ve liderinin bu görünümü, yaptıkları operasyona ABD’den ve Batılı devletlerden itiraz gelmemesinde etkili oluyor. Fakat HTŞ zafer sarhoşluğuna kapılırsa yanlış yapar. Yedi yıldır İdlib’te rejim güçleri ve Rus uçakları tarafından ezilmeden varlıklarını sürdürebildilerse bu durum Türkiye’nin hazırladığı Astana sürecinin ve Ankara’nın diplomatik ve askeri girişimlerinin eseridir. Rejim muhalifleri, siyasi çözüm maksadıyla masa kurulup görüşmeler başlarsa Ankara ile çok sıkı diyalog ve uzlaşı içerisinde olmalıdırlar. Suriye’nin toprak bütünlüğü ve istikrarı konusunda samimiyetine güvenecekleri yegane ülke Türkiye’dir. Masada yer alacak irili ufaklı bütün ülkelerin özel hesapları ve beklentileri vardır. Türkiye ise amacının 910 km.lik sınır hattının güvenliğini sağlamak, etnikçi bir terör devletiyle komşu olmamak, milyonlarca sığınmacının ülkelerine dönmesine zemin hazırlamak olduğunu sürekli belirtiyor. Kibir abidesi Esad bunu anlamak istemedi, İran ve Rusya gibi ard niyetli dostlarına güvendi. Hem kendisini hem de halkını perişan etti. Dileriz HTŞ ve bütün muhalif gruplar daha akıllı ve gerçekçi düşünürler, Ankara ile omuz omuza özgür ve bağımsız Suriye’yi oluştururlar.