Prof. Dr. Sadık Kemal TURAL

Roman Kavramı Etrafında Konuşma - 4

(DÖRDÜNCÜ BÖLÜM)

 

B. A: Son otuz yılda tarihî roman sayılan birçok kitap yayımlandı, TV dizileri, filmler yapıldı yapılıyor. Kuruluş Osman’ın gördüğü ilgi çok fazla. “Ağca Armağanı”ndaki yazınızda biraz değinmiştiniz. Günümüz tarihî romanına işaret eder misiniz?

S. K. T: 1980 öncesindeki yüzyıl içinde, tarihî bilgi ve gerçekliği de edebî değeri de vazgeçilmez saymak yerine, macerayı, meraka bağlı gerilimi öne alan fakat tarihî roman olarak bilinen eserler yayınlandı. Bunların bir kısmını okumuştum. Okumadığım yüzlerce eser vardır. Siyasetin yöntemlerinden olan, karşıtlığa dayalı, taraftar toplama niyetinden doğan övmeci veya sövmeci yahut dövmeci tavırların bilimlik sayılan araştırmalara yansıması çok üzücüdür. Bu övmeci, sövmeci veya dövmeci tutumun edebiyattan sayılan eserlere yansıtılması ise edebî tefekküre yakışmayan bir durumdur. Edebiyat tarihi adına tahlil edilecek eserlerde nelerin bulunması gerektiğini bilenler bu tutumla var edilmiş eserler için enerji harcamazlar.

Atsız’ın Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor adlı iki ciltlik romanının, olay örgüsü, anlatım tutumu ve tipler açısından dünyadaki tarih romanları içinde ön safta yer aldığına inananlardanım. Bu romanın bilgi ve bilinç oluşturmadaki etkisini anlamak için, binlerce ailenin çocuklarına roman kahramanlarının adlarını koyduklarını söylemek yeterlidir. Atsız; millî idealizmin, millî yaratıcılığın abartılmamış yansımaları yanında, kibirli veya yetersiz yöneticilerin ödettirdiklerini düşündüren bir bilge romancıdır. Tarihî roman, piyes ve senaryolar ile kısa hikâyeler hem mensubiyet bilinci oluşturmaya, hem de bugün devam eden dertlerin kaynağını, sebeplerini bediî tefekkürle anlatmaya yardımcı olabilmektedir.

Çınar Ata imzasıyla yayınladığı Öncekilerin Masalları adıyla basılan ilk eserinden beri sekiz ayrı kitabını okuduğum Alper Kaan Üçer, tarihî roman kavramına uyan eserleriyle bu alanın kalıcı isimlerindendir. Balak Gazi ile başladığı tarihî roman yazarlığını Yemen, Genç Osman adlı eserleriyle sürdüren Lütfî Parlak, Dede Korkut- Deli Dumrul romanıyla nesri nazımla bütünleştirmenin yeni bir örneğini vermiştir. Dursun Kuveloğlu’nun, Siyah Meş’ale adlı romanı da tarihî gerçeğin, gerçeğimsileştirilmesinin başarıldığı bir eserdir. Bazı yazarlar ise, romanın içinde hacim bakımından büyükçe bir bölümü tarihleşen zamandan, bir kısmını yazarın yaşadığı dönemden alan romanlar yazdılar. Safiye Erol’un tarihî roman sayılmaması gereken Ciğerdelen adlı eseri, tarihî epizotlar ile yazarının dönemine ait durum, olay ve kişileri biraya toplayan tahkiyesinde -elli yıldır bu anlatım yolu çok kullanılıyor- başarılı olmuş bir eserdir. Yazarın, hem şahidi olduğu döneme ait kişi, olay, durum bilgisini, hem de tarihî gerçekliği kurucu öge olarak kullanan eserlerin, tarihî roman kavramı içinde değil de, farklıca bir başlık altında değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu gruba girecek bir roman var: Şeytan ve Şair... Bu eser, tarihî belge ve bilgiyi temel öge yapıp Şekspir’in kimliği üzerindeki örtüyü kaldırmayı tahkiyelendirmektedir; ancak, bir kısmı tarihe ait etkileyici olayları, kişileri işleyen kısımlar bulunduran böyle eserlerin tarihî roman kavramına girmemesi gerektiğini düşünüyorum. Tarihî ögelerin başarıyla yerleştirildiği, günümüzün de yer aldığı romanlardan biri, Dursun Kuveloğlu’nun Ermeni meselesiyle ilgili Şahsenem adlı romanıdır. (Ermeni konusunda yaygın yanlışları düzelten M. A. Demirer’in ve TEKAR’ın yayınları yeni ve önemli kaynaklardır.)

Ömer Seyfeddin’in ve Yahya Kemal’in tarih konulu başarılı kısa hikâyelerini, Atsız’ın klasik sayılan eserini veya Kemal Tahir’in, Atila İlhan’ın Mütareke yıllarını anlatan romanlarını okuyanlar, belgesel ile roman arasındaki incelikli farkı anlayabilirler. Turgut Özakman’ın alkışlanması gereken Şu Çılgın Türkler ile Çanakkale konulu eserleri, tarihî roman değil, belgesel romandır. Millî Mücadele’yle ilgili romanlar, senaryolar yazıldı. Hem cephe gerisine hem cepheye bağlı olumsuzluklara ve olumlulara ait trajik olanı gerçeğimsileştirmeyi klasiklik ölçüsünde başaran tarihî roman henüz yazılmadı.

Piyes, roman, senaryo yazmak isteyenler için şu konuyu önereceğim: Farklı niyetlerle 1920 Nisanı’nda Ankara’ya gelmiş bulunan TBMM’deki temsilcilerin açılıştan sonraki 40 ay içindeki düşünce, hayal ve davranışları bilinmelidir. 20 Nisan 1920’den sonraki Bin Gün, TBMM’deki temsilcilerden birinin olay örgüsünün merkezine alınıp tarihî gerçeklerin gerçeğimsiliğin iklimine taşınması, romana ve/veya senaryoya yansıtılması gerektiğini düşünüyorum. Meclis’teki o temsilcilerden biri, Dede Nüzhet olarak tanınan Ahmet Nüzhet Saracoğlu’dur. O, tahkiyeli anlatımın merkez kişisi yapılarak, ‘millî mücadele’, ‘millî devlet’, ‘istiklal/bağımsızlık’, ‘millî benlik ve kimlik’, ‘millî haysiyet’ ‘çağdaş toplum/muasır cemiyet’ adlı beş ana kavramın yansımaları romanlaştırılsa... Çemişgezek kaymakamı cesur ve vakur insan Nüzhet Bey’in şahsî hayatı ve TBMM’deki yansımaları, gölgede kalmış nice gerçeklikleri gün yüzüne çıkarabilir. Öncelikle Meclis tutanaklarından Dede Nüzhet’in söz aldığı konulara ve tartışmalara ait belgeli bilgiler edinilmelidir; sonra, O’nun ve diğer temsilcilerin romancının iç denizindeki yansımalarından oluşan olay örgüsünün tertip edilip gerçeğimsileştirilmesi aşaması gelecektir.

Mehmet Âkif Tural’ın Tarihin Gerçeğine Saygı adlı eserini biliyorsun. Yüz elli yıllık sancılı geçmişimize mensubiyet bilinci ve insaf ile bakmak isteyenler, o kitapta farklı görüşler bulacaklardır. Yorumlama farkları konusunda, Sorulara Cevaplar’-I- de yer alan Serap Taşdemir ile Halil Gür’ün sorularının ve verdiğim cevapların da bilinmesini isterim.

Tarihin gerçeklerini, roman, uzun veya kısa hikâye, piyes veya senaryoya taşımak isteyenlerden, Yunanistanlı vahşilerin 1918-1922 yıllarında Batı Anadolu’da yaptıklarını eserlerine yansıtmalarını bekleyenlerdenim. Bu insanlık dışı uygulamaların hem namuslu tarihçilerin araştırmalarıyla, hem de tarihe ışık tutmak isteyen yazarların var edeceği tahkiyeli metinlerle gündemde olması gerektiğine inanıyorum. Bir de Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in emperyalizmin ve onların kuklalarının emriyle şehit edilmesi...

Mithat Cemal’in, Kemal Tahir’in, Attila İlhan’ın eserlerine yansıtılanları okuyan vicdanlı romancı, piyes ve senaryo yazarları, emperyalizmin İstanbul’u işgal yıllarına ait, onların ve onların gölgesinde çılgınlıklar yapanların anlatılması gerektiğini anlarlar. Tarih aynı oyuna yeniden gelmemek konusunda akıl sahiplerini uyaran süzülmüş bilgilerdir. Tarihçinin kuru bilgisini canlı kılmak isteyen bilinçli roman, hikâye, piyes ve senaryo yazarları, unutulmaması gereken olay, kişi ve durumları tahkiyenin imkânlarıyla gündemde tutulmasını ihmal edemezler.

B.A: Masala benzeyen, masal ötesi olay örgüsüne dayanan bir anlatımı tanımlamanızı istiyorum. Fantazmagorik roman ifadesi son dönemde çok kullanılıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

S.K.T: Merak kavramı yönlenme, sorma, ilgilenme, bilgi edinmek niyetini gösterir. Her yaşın, her dönemin merak anlayışı farklıdır. Meraklandırmak ve olağanüstülükle bezeli bir merak yumağıyla yoğun ilgi oluşturup bu ilgilenmeyle farklı bilgiler edindirmek mit’in masalın, efsanenin ve hattâ destanın özelliğidir. Bu gerçeğimsilik ikliminin mecaz ögesini kullanarak değer ve davranış aktarmayı sağladığını özellikle vurgulayayım. Fantazmagori demek yerine bu tür anlatımları masal ötesi diye karşılasalardı keşke. Aya araç göndermeyle başlayan, altmış yıl içinde iyice yaygınlaşan, önce sinemanın, sonra TV dizilerinin malzemesi olan fantazmagorik eserleri hatırlayalım.

Öncelikle çocuklar ve ergenler sonra da yetişkinler, oyun dediğimiz kurmaca iklime yakın dururlar. Rol alma ve kazanma arzusuna imkân veren çocuk oyunlarını da açık ve kapalı mekânlardaki sahnelemeleri de, günlük hayatta kazanma niyetine dayalı kurnazlıklara ve kötü niyete dayalı davranışları da ‘oyun’ kavramıyla karşılıyoruz. Günümüz bilgisayarlarında‘oyun’ adlı özel programlarla zekânın bazı bölümlerinin tahrik ve tahriş etmekte olduğu bilinmektedir.

Değer ve davranış aktarmanın örneklendirilmesi, bu yolla eğitim yapılması edebiyat eserleriyle yapılırsa daha etkili olur. Sevgili torunumuz Duru, kedilerin hayatıyla ilgili bir dizi kitap okudu; bu dizi, farklı klanlar, aileler olarak yaşayan kedilerin arasındaki sevgi, nefret ve savaşlarını metaforik inceliklerle anlatıyormuş. Duru’muz -beşinci sınıfa geçti- İngilizce asıllarından okuduğu bu gerçeğimsi/fiktif hikâyelerin bir takma imza altında, bir grup yazarın katkısıyla meydana getirildiğini de söyledi.

Olmazları olduran bir atmosferde oyunsu bir dünyada yaşamak, gerçeğin sınırlandırıcı katı yapısı yerine, hayallerinin sınırlarını zorlama, hayalin ötesine geçme arzusu çocuklarda çok sevimli ve kaçınılmaz bir özelliktir. Bunun sözlü, yazılı ve görüntülü anlatımla hem bilgilendirme hem hoşça vakit geçirme için kullanılması da yanlış değildir. Çocukların gerçek algısı da hayal kurma güçleri de ilk on-on iki yaş içinde çok fazla. Onların masal ve masalsı anlatımı benimsemeleri, gerçek kavramının bütün boyutlarını ve gerçek olana bağlı akıl yürütmenin, fikir üretmenin farklı bir birikimi gerektirdiğini bilmeyişlerinden doğuyor. Yetişkinler de masalsıdan hoşlanıyor olmalı ki hem Daniel Defoe’nin Robenson’un bir yerli ile ıssız adada yaşadıklarını anlatan romanı, hem de Jules Verne’in Aya Seyahat, Denizler Altında Yirmi Bin Fersah vd. eserleri, dünya dillerinde ve Türkçede defalarca basılmıştır. Aslında Jonathan Swift’in İngiliz aristokrasisini metaforik bir anlatımla hicvetmek için yazdığı, sonra çocuk ve gençlik edebiyatının klasiği olan Devler ve Cüceler ülkesine ‘seyahatler’ini herkes okumuştur. Bu eserler birer fantazmagoridir. TV adlı imkân, bir yandan Uzay Yolu adlı gerçek kişilerin rol aldığı etkileyici dizi ile çizgi/karton film aracılığıyla zaman ve mekân ile boyut değiştirme imkânı veren senaryolara bağlı seyrettiklerimiz de birer fantazmagoridir. Bunların bilim kurgu denilen yapı taşıyanları ayrı bir grup gerek başka gezegenlerden gelen varlıklara, gerek bu dünyadaki bilime ait yanlışlardan doğan olağanüstü ve insanüstü olumsuz varlıkları merak unsuru yapan senaryolar da birer fantazmagoridir.

Sevgili torunum Ozan -şimdi on beşinde- ilkokulun dördüncü sınıfına geçtiği yılın yazında -ABD’de- beş ciltlik Harry Potter adlı fantazmagorik eseri okurken ‘Bunlar gerçek olamaz biliyorsun.’ dediğimde kısaca ‘Biliyom.’ dedi... Romanları bitirmişti, üç veya dört gün geçmişti. “Bunlar masal (teyl-tale), biliyom; ama anne (min), baba (mın) bana okudu (ğu) masallardan daha güzel. Onlar da bunlar da, gerçek değil.” demişti.

Hayaletlerin, gezen ruhların, perilerin, cinlerin farklı insanların -çok özel makinemsi varlıkların- olay kurucu, yürütücü, üstlenici olduğu masal ötesi yapılı bu anlatımlar fantazmagori’dir. Bu türden anlatımlı eserler, son kırk yılda TV yayınlarında ve internette çok arttı.

Bu tür eserlerdeki fantezik ögeler, normal heyecan ve bilgilerin üstüne çıkan korkulara dayalıdır. Korkusunu atamasa da korku ötesindekiyle buluşmak bu türden binlerce eserin temel özelliğidir. Cinlerin, perilerin, hayaletlerin, akıl almaz yaratıkların insanla savaşı, bazılarının da insanla işbirliği yapması yetişkinlerin de ilgisini ve beğenisini kazanmaktadır.

2014 yaz tatilinde ECEL adlı bir roman okumuştum; bu kitap İstanbul’un iki yakasındaki iki ayrı insan tipini ve cinleri anlatıyordu. Romanın olay üstlenicisinin adını hiç unutamıyorum: Ece adlı, nükteyi, kinayeyi, hattâ argoyu doğru kullanan zeki bir genç kız idi. Hüddamlar, cindarlar vs. vs... Kötü cinlerin, iblislerin insana zarar veren beden ve ruh hastalıklarına yol açan saldırıları karşısında, iyi niyetli cinler... Romanın asıl ilgi çeken yanı, insanın iç benliğindeki travmatik çöküntülerden kurtulma konusundaki çaresizliği susturma ısrarına bağlı kararlılıkla başvurduğu kişiler ve uygulamaların var ettiği aldatmalar, aldanmalar... Eserde, ezoterik bilgilerin bir kısmına ve cinler boyutuna ait merak uyandırıcı bilgi kırıntıları da var.

Edebiyat biliminin alt alanlarından biri, edebiyat sosyolojisidir. Edebiyat sosyolojisini kendisi için asıl çalışma alanı olarak kabullenen bir edebiyat bilimci, okuyucuların öbeklenmesini hükme bağlayıcı araştırmalar yapabilir. Okuyuculardaki olay örgüsü, üstlenici, merak ve anlatım dili öge- lerindeki değişmelerin hükme bağlanması gerekir. Suçun ve suçlunun çeşitlenmesi de bu konulara bağlı psikolojik ve sosyolojik benzeşmeler de örgün ve yaygın eğitim sorumlularına yön verebilir. Okuyucu öbeklerinin, hem fantazmagorik, hem polisiye nitelikli, kurgulu roman, piyes ve senaryo metinlerine yaklaşımları hükme bağlanmalıdır…                                               (DEVAMI YARIN)