(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)
B.A: Atsız Armağanı yeniden basıldı. Oradaki ‘Tarihî Roman ve Atsız’ın Tarihî Romanları Üzerine Düşünceler’ başlıklı makalenizde, tarih konulu hikâye ve romanlar için çerçeve çizmiştiniz. Tarihî romanı “yazarı tarafından şahidi olunmamış bir devri, tarihî hakikatlere sadık kalarak anlatan eserler” olarak tanımlıyordunuz. Tarihî romanın çerçevesini nasıl çizersiniz?
S.K.T: Bizim şahidi olmadığımız zamanda nelerin, nasıl yaşandığına bağlı meraklar, insan zekâsının en temel yönelişlerinden biridir. Günümüzü ve hattâ geleceği kurma yönünde çok önemli katkılar sağlayan bilgi ve bilinç kazanmak için, geçmişte yaşanmış ve yaşatılmış olanları bilmek, öğrenmek gerekir. Akıllı olan siyasetçiler ile yüksek makamlardaki yöneticiler tarihin derslerinden yararlanırlar. Geçmiş bilgisini, güvenilir, geçerli, yok sayılamaz kaynaklara dayanmak şartıyla, ayrıntıları bir kenara bırakarak olabildiğince tarafsız tespit ve yorumla kurgulayıp anlatanlara, tarihçi denir. Tarihçi araştırmalarının sonucu olarak geçmişte yaşanmışları yeniden kurgulayarak metin oluşturuyor. Tarihçi, tespit ve yorumlara bağlı bu metin kurma sırasında keyfî, şahsî eğilimlerini öne çıkaramaz. Tarihçi, bilim sahibi ise, hâin veya millet düşmanı bir kişiyi, vatansever; kibirli ruhbanı mürşit, iman pazarlamacı şarlatanı sûfi; câniyi, sapığı, masum; korkağı, zavallıyı çaresizliğin mahkûmu gibi gösteremez. Ünvanı, görevi, makamı ne olursa olsun bu türden akıl tutulmaları gösterenlerin de o insanları aklayanların da bilgi ve düşünce namusu yoktur. Böyle bir namus yoksunluğu, akademik ünvan taşıyan, o ünvanın maskesiyle tanınan biri tarafından yapılıyorsa bu durum, daha tehlikelidir. Tarihçi nitelikli insanların, geçmiş bilgisini fanatikliğe kurban etmelerine veya bir fitne odağının maşası, militanı, müridi olmalarına bağlı şöhretleri kırk-elli yıl sonra hatırlanmayacaktır. Tarihçinin, araştırma yapma, metin kurgulama işlemleri sırasında bilgi namusluluğunun gereği olan ilkelere mutlaka uyması gerektiğini söyleyip geçelim.
Şahidi olmadığı, çok uzak, uzak ve yakın geçmiş zaman dilimlerinde neler yaşandığına bağlı meraklara cevap arayanların bir kısmı ediplerdir. Edip ünvanını hak edenler, piyes, hikâye veya roman, senaryo yazarken tarihçinin uyması gereken kural, ilke ve yöntemlere mahkûm değiller, daha serbest hareket etme hakkına sahipler. Bu serbestlik tarihçilerin haklarında yeterince bilgi bulup sunduğu insanlara başka bir kimlik kazandırmak değildir. Olay örgüsüne dayalı tahkiyeli anlatımlara dayanan, piyes, roman, kısa hikâye, roman ve senaryo yazarları serbestlik adına çılgınlıklarda bulunamazlar. Herkesin bildiği, namuslu tarihçilerin gereğince tanıdığı, gerçek şahsiyetleri, tahkiyeli eser aracılığıyla karalamak, küçük düşürmek veya aklamak, yüceltmek cehaletten de doğabilir, kötü niyetten de. Her ikisi de yanlıştır, kabul edilemez. Başarılı romancılar, dünyanın tanıdığı Cengiz Aytmatov gibi; mit, efsane, epos nitelikli ögeleri romanlarına taşımayı başarırlar. Aytmatov’un etkisiyle Türk dünyasında -eserleri Türkiye’de yayınlanan Annaguli Memmedov’un romanlarında- bu türden yapı ögeleri, tahkiyeye güç katmaktadır. Bu yararlanma ögesi dönem romanları için de, tarih konulu veya fantazmagorik yahut polisiye yapılı anlatımlar için de geçerlidir. Romancının, piyes yazarının insana, evrene ve ‘öte’ye bakışına ait birikimi yeterliyse ve ne yaptığını biliyorsa, tahkiyeyi var edecek ögeleri güçlü kılacak yan ögeleri bulur, kullanır.
İnsan öncelikle iç benliğinin kirlenmemiş seslerine kulak vererek, tarihin ruhundan, toprağın ruhundan, ataların ruhundan gelen iletileri duymalı, anlamalı, gereğini yapmalıdır. İnsan, basitten, bayağıdan, hasetten, kibirden kurtularak, ahlâk ve erdemin ikliminde yaşamak için, Rabbin iletilerine aracılık eden melekleri duyabilmek için, neleri istemeyeceğine, nelerden vaz geçeceğine karar vermelidir. Bu konuda model şahsiyetlerin hayatlarını anlatan biyografik araştırmalardan, kıssalardan, romanlardan yararlanmak çok önemli bir çözümdür. Reşat Nuri’nin bütün eserleri hem edebî değer hem de sosyolojik yansıtmalar bakımından birer özel kaynaklar dünyasıdır. Son otuz yıldaki MEB üst yönetimi ile bu konuda eğitim veren akademisyenler, Çalıkuşu’nun çok geniş ve derin etkisini yeterince anlamamış demek zorundayım. İdealist öğretmen... İlk, orta ve lise dengi okullarda bilgi ve davranışıyla öğrencinin beynine ve kalbine giren öğretmen... Allah’a imanıyla, ahlâkı ve bilgisiyle rol model olan insan. Bu konuda gerek Avrupa halklarında gerek Türk soylu devlet ve topluluklarda, gerekse Türkiye’de çok önemli, başarılı roman, hikâye, piyesler yazılmış, sinema filmleri yapılmıştır.
Balkanlardaki halklar -özellikle kilise desteğini alan fanatikler- 1000 yıldır Türk düşmanlığını yaymak, yerleştirmek için kilise destekli faaliyetlerde bulundular. Özellikle de çok etkili olduğu bilinen Türk sûfilerinin, dede, baba ve dervişlerinin etkisini yok etmek için birçok roman, hikâye ve piyes yazdırdılar. A. Dumas’ın bir eserinde görüldüğü üzere efsanelerde, piyes ve uzun hikâyelerde Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki ve Yunanistan’daki yönetim görevlilerine iftira eden bilgiler yer almıştır. Avrupa’da iki yüz yıl önce, bu türden karalamalara dayalı bilgi ve tabloların yer aldığı tarihî novel sayılan birkaç roman yazıldığını söyleyeyim. Avrupa’da ve Balkanlarda Türk kavramına olumsuz algıyı oluşturup yaygınlaştıran eserlerle ilgili doktora tezleri de var.
Rind ve sîfî kavramlaının inceliklerle bezeli derinliğine girmeyelim. Yedi büyük rind; Kaygusuz Abdal, Şücaeddin, Seyyid Nesimî, Ahi Evran, Fuzûli, Hallac-ı Mansur, Niyazi-i Mısrî ile ayrı birer iklim olan Ahmet Yesevî, Abdülkadir Geylânî, İbni Arabî, Hacı Bektaş Velî, Mevlâna Celaleddin adlı beş ulu sûfinin romanları yazılmalı, filmleri yapılmalı... Çınar Ata’nın Seyyid Nesimî’nin çilesini anlatan Dosdoğru Yol adlı tarihî romanı, sabırlı okuyucuya -aralardaki akışa zarar veren ‘İzahlar’ bir kenara- bilgi ve derinlik kazandıracaktır.
Tarihteki şahsiyeti, mücadeleleri ve büyük yalnızlıklarıyla ufkumuzda olması gereken ulu kişiler var. Şahidi olunmamış zaman dilimlerinin olaylarını, kişilerini mekân ve nesnelerini anlatarak namuslu tarihçiye destek veren edipler, edebî hayata büyük bir zenginlik katarlar. Fakat tarihi tahkiyelendirmek de bu çabada başarılı olmak da çok zordur. Bizde konusunu tarihten alan kısa hikâyeler yazmanın aşılmamış özgün ve özel başarısıyla klasik ünvanı kazanmış edip şahsiyet, Ömer Seyfeddin’dir. Tarihî romanın en başarılı ve ünlü olanı, klasiklik ünvanı hak ettiğinde herkesin birleştiği yazar Nihal Atsız’dır.
Tarihî roman konusunda Kemal Tahir’in, Bekir Büyükarkın’ın, (Ben ve akranlarım Büyükarkın’ın Tanyeri ile Bozkırda Sabah ve Samim Kocagöz’ün Kalpaklılar romanlarını çok sevmiştik.) Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun, Tarık Buğra’nın adları ilk akla gelenlerdir. Sayısı yirmiye yakın tarihî roman yazarının bazı eserlerinin, ferdî duyarlılığın millî ve beşerî duyarlılığa doğru genişleyerek bir özel ve özgün bediî tefekkür iklimi yarattığını söyleyebiliriz. Bu eserlerden her biri, BEŞ T ölçütlerine bağlı kırkı aşkın soru yöneltilerek tahlil edildiğinde, kültür tarihimizin önde gelen anahtarlarına ulaşılacaktır.
Vatanımızda, ilk baskısını 1980 öncesinde yapmış konusunu tarihten almış sayılan yüzlerce eserin büyük çoğunluğu, Avrupalıların romans veya novelette dedikleri türden, edebî değeri tartışmalı kitaplardır.
Bölüşme bir matematik ve hukuk terimidir; paylaşma ise ‘rıza’nın, gönül rahatlığının belirlediği maddî ve/veya manevî alışverişlerin adı veya niteliğidir. Hayatın gerçeği paylaşmaların beklenen gibi değil, çoğunlukla bencilliklerin belirlediği yönde geliştiğini göstermektedir. Olay örgüsüne dayalı eserlerde, bu türden haksızlıklar hem gösterilir hem de bu türden haksızlıkların giderilmesi konusunda özel bir hak kullanılır. 110 sene içinde bir kısmı gazete tefrikası olarak kalmış, bir kısmı kitaplaşmış tarihî roman ve/veya çoğunluğu romans olan bine yakın kitap... Tarihî olay ve kişileri romana taşıyan eserlerden oluşan; kimlerin hangi gerekçelerle, hangi zaman aralığını ele aldığı sorusuna cevap veren; tahlillere dayanan bir ansiklopedik kitap hazırlanabilir. Böyle bir ansiklopedi, bir yandan senin doktora tezindeki roman tanıtma, tahlil ve eleştiri yazılarına, bir yandan da akademik çalışmalarda yer alan bilgilere dayanabilir. (DEVAMI YARIN)