Harbiyeli Olmak…

Yıl: 1963. 21 Mayıs… Bilenler bilir…” Darbelerde Harbiyeli Olmak” kitabımda da yazdım…Teferruat oradan okunabilir.

Bu tarih; Askerî Lise’yi bitirerek, 19 Ağustos 1961 tarihinde, Menteş Kampı’nda silâh üzerine yemin ederek girdiğim Kara Harp Okulu’ndan atılış tarihidir.

Çok zaman geçti...

O günden bugüne, nice Harbiyeli’nin başına nice çoraplar örüldü, nice Harbiyeli nice iftiralara mâruz kaldı, sürüldü, hapse girdi, okuldan atıldı, sahip çıkanı olmadı, nice Harbiyeli saflığının, tecrübesizliğinin kurbanı oldu!..

2024 yılı 30 Ağustos ayında Kara Harp Okulu mezuniyet yemin töreni sonrası, bir kısım yeni mezun genç subaylar, bazılarının, “korsan veya alternatif yemin” diye tarife çalıştıkları ‘bir heyecan fırtınası’nı öne sürerek, işi, neredeyse “isyana kadar” götürmeye çalıştılar/çalışıyorlar. Arka p(i)lânını değişik şekillerde anlatanlar var. Nihâyetinde, hepsi, subay olmanın verdiği büyük coşkunun eseri!..

İtiraf etmeliyim ki, bana ve arkadaşlarıma, mezuniyetimize iki ay kala böyle bir hazzı, zevki, heyecanı ve coşkunluğu yaşatmadılar!..

Memleket, senelerdir, binbir çeşit terörle çalkalanır ve asayişsizlik ayyuka çıkar, üniversitelerimiz dünya üniversiteleri arasında arzulanan seviyeyi yakalayamazken, sınırlarımız kevgire çevrilirken, vatan hainleriyle pazarlığa girişme manevraları yapılırken, pırıl pırıl gençlerin heyecanlarına bu kadar ağır ithamlarda bulunmak, başka şeylere kılıf aramaktan başka ne olabilir!..

Bu ‘hâl’, gençlerin heyecanına verilerek, bir ‘nasihat’ ile, hattâ mesele dışarıya bile sızdırılmadan, içte hâlledilebilirdi.

Ne demişler?

Ortada dönüp dolaştırılan söz şu: “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!” demeleri!..

Söyleyin, ne demeliydiler?

O hâlde; Kara Harp Okulu’nun Nizamiyesi’ndeki yazıları, parklarda, bahçelerde, duvarlarda, sınıflardaki bütün yazıları da silin gitsin!..

Aynı zamanda, eski Genel Kurmay Başkanı da olan Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler, bir beyanatında şöyle diyor: “Kararı Yüksek Disiplin Kurulu’nda vereceğiz”.

Şunu söylemeliyim ki; bu “Yüksek Disiplin Kurulu” tâbiri, benim kanımı donduruyor…

ÇÜNKÜ…

Tam (61) sene önce, (21) yaşımı sürerken, bu “Yüksek Disiplin Kurulu”, “2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi”nde yargılandıktan sonra (BERAAT ETTİĞİM) hâlde, benimle berâber, sayısı binbeşyüze yakın Kara Harp Okulu öğrencisi arkadaşımı “haksız yere” okuldan atmıştı…

VE; o günden bugüne, “ESKİ HARBİYELİLER” diye anılmıştık, hâlen de öyle anılıyoruz!..

Bu hususta; “DARBELERDE HARBİYE OLMAK” adlı kitabımın 170. sayfasında şöyle demişim:

“Adımıza, T.C. M.S.B. KARA HARP OKULU YÜKSEK DİSİPLİN KURULU KARARI başlığını taşıyan, 26.9.1963 tarihli ve Karar: 1963/2 sayılı, 9 sayfalık bir tebligat gönderildi.”

Evet, “9 sayfalık tebligat gönderildi” …

Sonra?

Bu” KARA HARP OKULU YÜKSEK DİSİPLİN KURULU KARARI”nda, neler neler yapmışız, adâletsizce, insafsızca ve vicdânsızca anlatıldı…

Başımızda, bizi idare edenlerin, kendilerine haber verildiği hâlde, ihmâllerini ve kabiliyetsizliklerini kabul ve ifşa yerine; bizde, “ahlâk ve karakter disiplini ile fikir, düşünce irade disiplininin olmadığından” tutunuz da, “askerliğin şeref ve haysiyetini kırdığımıza” kadar suç isnat edilerek, acımasızca, utanmadan ve elleri titremeden okuldan çıkarılma kararımızı imzaladılar.

Bu genç teğmenlerdeki gençlik heyecanının ve mezuniyet coşkunluğunun, büyütülerek Türkiye gündemine oturtulması, beni, bundan 61 sene evvelini götürdü.

O zamanki hükûmetin ihmâli, o zamanki başımızda bulunan subayların himâyeci ve affedici olmaması, darbeyi önceden haber aldıkları hâlde, önleyici tedbirleri almamaları; ‘suçu’ , ister istemez, ömür boyu sürecek bir cezayla, bizim yâni o zamanın gençlerinin omuzlarına yüklediler.

Demek ki; o zamanın hiçbir büyüğünde yâni hükûmet yetkilisinde ve komuta kademesinde ihmâl ve suç unsuru yoktu(!); yegâne suçlu, sesini çıkaramayan, gariban Anadolu çocuklarıydı.

Çünkü; bizde, hâkim kanaat odur ki, büyükler hiçbir zaman suçlu olamazlar/olmazlar; suç, yalnız çocuklar ve gençlere mahsustur, onlar tarafından işlenir, öyle Mİ?

Kara Harp Okulu’ndan atılmama/atılmamıza sebep olan, o zamanki  “YÜKSEK DİSİPLİN KURULU  ÜYELERİ’nin isimlerini söylesem, ACABA hatırlayanınız bulunur MU?

Sırayla yazıyorum: BAŞKAN BURHAN ERCAN /Tuğgeneral/Harp Okulu Komutanı; ÜYE FAHRİ PAKSOY/Kur. Alb./H.O.Öğrenci Alay Komutanı; ÜYE CEMİL CANDAŞ/Kur. Alb/K.H.O. Öğretim Kurul Bşk.; ÜYE KEMAL YAMAK/Kur. Alb./H.O. kur. Bşk. Vekili (Oylamaya katılmamıştır); ÜYE BURHAN ÖRGEN/Prs. Kd. Bnb./H.O. Moral Subayı; ÜYE ABDURRAHMAN ÖZBAĞCI/Hâk. Kd. Yzb/H.O. As. Mahkeme Baş Hâkimi “

Karar metninde, bu isimlerden, sâdece Hâkim Kd. Yzb. Abdurrahman Özbağcı,  “…disiplin talimatında yazılı üyelik görevinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 134’üncü Maddesinin 3’üncü fırkasına aykırı olduğundan bahisle oy beyan etmemesi sebebiyle” diğer üyelerin ittifakı ile karar verilmiştir” (Bknz. M. Halistin Kukul,  Darbelerde Harbiyeli Olmak, Pankuş Yayınları, Ankara, 2021, Sf. 171) denmektedir.

Görüyorsunuz ki; adâlet, er veya geç yerini buluyor!..

Kimin başı eğik ve önde, kimin başı “dimdik”tir, târih bunun şahididir!..

Şunu da ifade etmeliyim ki, bizim kadar gençlerini hebâ eden başka bir millet de mevcut değildir, diye düşünüyorum!..

Bu yaşıma kadar gördüm ve şâhit oldum ki, suçu gençlere yüklemekten  daha ‘kolay’ hiçbir  şey  de yoktur!..

Şu an itibarıyle arzum ve ricam şudur:

Torunum yaşındaki bu pırıl pırıl gençlere devlet şefkatiyle muamele ediniz, onlara yazık etmeliyiz... Onların heyecanlarını ve coşkunluklarını gençliklerine bağışlayınız ve bana ve arkadaşlarıma yapılanlar gibi, ömür boyu sürecek bir hüzne sebebiyet vermeyiniz…

İmza atarken, benim gibi, ‘61 sene sonra bile’, böyle bir dehşet hâlinin düşünülebileceğini idrâk ediniz!..