Saltanatın Kaldırılması Üzerine Ülkesini Terk Etmek Mecbûriyetinde Kaldı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Kasım 1922’de Sultanlık ile hilâfet makamlarını biri birinden ayırdı ve Sultanlık makamını lağvedip unvanı kaldırdı. Saltanatın kaldırılması kararını Sultan’a Refet Paşa tebliğ etti.
Son Osmanlı Pâdişâhı Sultan Vahideddin Han bu karardan tedirgin olmuştu. Tarihte, tahttan indirilen atalarının başına gelenleri biliyordu. Meclisin hükümdârın ve hükümetinin muhakeme edilip cezalandırılabileceği yolundaki kararı İstanbul’a çoktan ulaşmıştı. Sonraki günlerde Sultan Vahideddin için gazetelerde hakaret dolu yazılar, meydanlarda sarayı tel’in eden gösteriler ve linç haberleri çıkmaya başladı. 10 Kasım 1922’deki son Cuma selamlığında Sultan’ın isminden söz edilmedi.
Sultan, ülkeyi terk etmeden birkaç gün önce başmabeyincisi vasıtasıyla Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek istediğini bildirdi. Paşa’nın, ‘Bu isteğin yazılı olarak bildirilmesi gerektiği.’ cevabını vermesi üzerine bu talebi bir kere daha tekrarladı. Ancak cevap alamadı.
Bu gelişmeler üzerine Vahideddin Han, Eylül ayı başından beri yapmakta olduğu plânlarını uygulamaya koydu. İstanbul’da bulunan İngiliz Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na; ‘Hayatını tehlikede gördüğünden İstanbul’dan ayrılması gerektiğini, kendisinin başka bir ülkeye götürülmesini’ isteyen bir haber gönderdi. İngiltere’nin tercih edilmesinin sebebi, daha sonraki yıllarda; ‘İngiltere’nin pek çok Müslüman ülkeyi yönetimi altında bulundurması’ olarak açıklandı.
İngilizler, sultanın güvenliği konusunda kaygı duymaya başlamışlar ve saltanatın ilgasından önce 1922 Ağustos'unda Sultan’ın İstanbul'dan götürülmesi ihtimali karşısındaki ilk hazırlıklarını yapmaya başlamışlardı. İngilizler sultan-halifeyi götüren değil kurtaran taraf olmak istiyordu ve bu kurtarıcılığa sadece Sultan Vahideddin isteğiyle teşebbüs edeceklerini açıkça söylemişlerdi. İngilizlerin beklediği talep 15 Kasım'da Fahri yaver Binbaşı Zeki Bey aracılığıyla İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington'a ulaştı.
İngiltere, milletlerarası bir skandala adının karışmaması için isteğin yazılı olarak tekrarlanmasının uygun olacağını bildirdi. Sultan, 16 Kasım 1922’de istenilen yazıyı yazıp imzaladı. İsteği, hemen ertesi gün yerine getirildi. Sultan, bu gidişin ‘Kaçış’ değil, ‘Hicret’ olduğunu söyler. Yanına, ‘servet’ denilebilecek ölçüde değerli eşyâ ve para götürmemesi, gidişin ‘kaçış’ olmadığının göstergesi olarak değerlendirilebilir. Hicret kadrosunda 11 kişi vardı. 17 Kasım 1922 Cuma gününün ilk saatlerinde otomobille rıhtıma, orada hiç beklemeden açıktaki gemiye gitmek üzere istimbota binildi. Yolcuları gelir gelmez Malaya gemisi hareket etti. Saat: 09,15’ti.
Dokuz günlük yolculuktan sonra ilk durak Malta Adası oldu. Malta’daki misâfirlik 45 gün devam etti. Sonraki durak Hicaz Kralı Şerif Hüseyin’in dâveti üzerine Hicaz idi. 15 Ocak 1922’de Cidde’ye varıldı. Sultan, bölgenin sıcak havasına dayanamadı. Hayfa’ya gitmek istediğini İngiltere’ye bildirdi. İngiltere, Hayfa’yı uygun bulmuyor, İsviçre’ye yerleşmek isteyip istemediğini Sultan’dan soruyordu. Mektuptaki bir ifâde dikkatlerden kaçamazdı: ‘Yol masraflarının Sultan’a ait olması…’
Umre yapıp 20 Nisan 1923’te ayrıldığı Hicaz’dan sonra uğradığı Mısır’da da 72 saatten fazla kalmasına izin verilmedi. Bindiği vapur, İtalya’ya doğru yola çıktı. 2 Mayıs 1923’te, toplam 1275 gün süren sürgün ve bir anlamda esâret hayatının son durağı olan İtalya’nın Cenova Limanı’na varılmıştı. Hayatının geri kalan bölümü, Cenova yakınlarındaki Sanremo şehrinde, kendisine tahsis edilen Manolya Villâsı olarak anılan evde geçti. Para ile ilgili yönü ağırlıklı olarak bin bir sıkıntı içerisinde…
Oğuz Çetinoğlu: Kronolojik Kültür Sanat ve Târih Ansiklopedisi. Cilt: 4, s: 3158 Bilgeoğuz Yayınları