Abdullah KÖKTÜRK

Eğitimci - Siyasetçi

Kocaeli’de Köylerde Geçmişte Yaşadıklarımız

Başta Kandıra olmak üzere, Kocaali’ye yerleşmiş olan Türkmenlerde, geçmişte hayat gerçekten çok zordu. Hele kadınlar...

Özellikle köylerdeki kadınlar, ağır hayat şartları içinde yaşarlardı. Sabah erkenden kalkarak sofrayı hazırlayan kadın;

Çocukları işe veya okula hazırlayan kadın,

Ev işleri zaten onun,

Bir de dışarıdaki işlere de ortaktırlar.

Ahırdaki hayvan koyun, keçi ve kümes işlerinde de hep kadınlar vardır.

Hele yazın, köyde yemek, ahır ve süt sağma işlerinden sonra tarlaya da evin diğer bireyleri ile beraber kadınlar gider. Akşam olduğunda da aile fertleri eve girip istirahat ederken, kadınlar inekleri koyunları sağmakla meşguldürler. Daha sonra da sofrayı hazırlamak ve hele de küçük çocuk varsa o zaten ananın işidir.

Kış günlerinde de ise hayat dediğimiz evin en geniş yerinde düzenler kurulur, orada kumaşlar dokunur. Keten bezi imalatı yapılır. Kırmızı kenarlı gök kenarlı adlarında keten bezleri dokunur ve giyim- kuşam hazırlıkları yapılırdı.

Özellikle, sonbahar ve kış günlerinde hısım- akraba misafirliği de köylerde çok meşhurdur. Televizyon yok, radyo yok. Onun için bu buluşmalar misafirler için de çok büyük önem taşır. Hele bir de misafirliğe gidilen evde tavuk, kaz veya hindi kesilirse, bazlama, gözleme ve cizleme ile beraber hoş sohbet ortamında da sofranın hakkı verilirse değme keyfime. O misafirlik, o yemek bir sene anlatıla anlatıla bitirilmez. Misafirleri harmanlara kadar uğurlama adeti de tam bir şölen şeklinde olur. Sarılmalar, kucaklaşmalar ve hatta duygusal ortamların yaşanmasına çokça da şahit olurduk.

Tabii bu arada çaktırmadan çember veya örtmenin ucuyla gözyaşları silinir. “Gene gelin emme, bak geldiniz ne eyi ettiniz, insanla birbiri ne gelmiye gelmiye unutuluyo, hısım akraba da çocuklar da unutuluyo, gene bekleriz haaa” sözlerinden sonra misafirler gözden kayboluncaya kadar harmanın gaşında, uğurlama yerinde durulur ve ayrılan misafirlerde gözden kaybolunca da uğurlama işi de böylece bitmiş olurdu.

Ayrıca, köylerde kadınlarımızın harman sonu da işleri de çok yoğundur. Bulgur kaynatma, dereye veya pınara çamaşıra gitme vs.

Bu iki etkinlik, çamaşıra çıkma ve bulgur kaynatma sonrasında da dibek döğme işleri komşularla beraber yapılır. Tam bir tören havasıdır. Dibek döğme işleri küçük bir festival gibidir. Genç kız ve erkeklerinde, düğün dernek, pınar başlarından sonra, birbirini görebildikleri, bir yerdir. Dibek başı sohbetleri...

Dibek taşı; büyük bir taş, ortası oval bir boşluk içine buğdaylar konur, dört kişi bu dibek taşındaki buğdayları bir ritim halinde döverek, bulgur malzemesi şekline dönüştürürler. Daha sonra da bu buğdaylar evlerdeki (diğmendaşı) küçük değirmen taşları ile buğdaylarda bulgur parçalanır ve bulgur olur.

Yine kadınların üzerinde daha çok yük oluşturan işlerden biri- de pekmez yapımıdır. Hemen hemen herkes harman sonu kışlık yiyeceği olan pekmezini hazırlar. Önceleri şeker kamışı, armut, elmadan yapılırken, son yıllarda pancardan yapılan pekmez de ön plana çıktı. Gerçi şimdi onu da bulamıyoruz.

Bu yazımızda genellikle kadınlarla ilgili geçmişe ait bazı yaşayışlardan bahsettik. Genç kızlarımızda, harman sonunu dört gözle beklerler. Düğünler, kınalar, duvaklar. O günkü şartlarda çok önemliydi. Belki de yılda bir insanların görme fırsatı yakaladığı etkinliklerdi. Bazı kızlar yaz-kış analarının dizlerinin dibinde ve onlara yardımcı olurlardı. Hele kış günlerinde evin bir köşesinde meşe ve gürgen kütüğü kendine has ocakta yanma sesini ocaktan duymak ve izlemek çok hoş bir olaydı. Genç kızlar da yanan odunların ışığında veya kandil, mum ışığı, son zamanlar da 7 numara, 14 ve 16 numara lamba ışığında oya örerler ve çember ve de örtme kenarlarını süslemekle meşgul olurdular. Hele bir de herhangi bir komşu evine misafir gelmeye görsün. Hem yaşlılar hem gençler o eve giderler. Yaşlı erkekler sohbet edip kahvelerini içerken, kadınlarda misafirleri için yemek hazırlarlar. Genç kızlarsa bunu bir fırsata dönüştürür ve def eşliğinde misafirlerle beraber sözlü türkülerle oyunlarını oynarlardı.

Tabi bu zamanlarda yokluklar ve zorluklar da vardı. Ama herkes, hemen hemen aynı şartlarda idi. Dolayısıyla samimiyet vardı, doğallık vardı, yardımlaşma ve dayanışma vardı. O günlerinde kendine has güzelliklerinden bazıları bunlardı. Anılarda da kalsa...

Anılarımdan...