Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Atatürk’ün Cenâb-ı Allah ve Hz. Muhammed Hakkındaki Sözleri

-Ey Arkadaşlar! Allah birdir büyüktür. Diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki devirde ele alınabilir. İlk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir insanlığın erginlik ve olgunluk devridir. İnsanlık, birinci devrede tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve maddî vasıtalarla kendisiyle ilgilenilmesini gerektirir. Allah, kulları gereken olgunluk noktasına erişinceye kadar içlerinden vasıtalarla dahi kullarıyla ilgilenmeyi Tanrı olmanın gereği saymıştır. Onlara Hz. Âdem Aleyhisselam’dan îtibâren bilinen veya bilinmeyen sayısız denecek kadar çok nebiler, peygamberler ve elçiler göndermiştir. Fakat Peygamberimiz aracılığı ile en son dini hakîkatleri ve medeniyeti verdikten sonra, artık insanlıkla bir takım aracılar koyarak ilişki kurmayı gerekli görmemiştir. İnsanlığın kavrama düzeyi, aydınlanması ve olgunlaşması; her kulun doğrudan doğruya Allah’tan gelen ilhamlarla ilişki kurma yeteneğine ulaştığını kabul buyurmuştur. Ve bu sebepledir ki, Cenab-ı Peygamber, son peygamber olmuştur. Ve kitabı, en eksiksiz kitaptır.

Ey Millet! Tanrı birdir, şanı büyüktür. Tanrı’nın selâmeti, karşılıksız sevgisi ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Tanrı tarafından insanlara gerçekleri bildirmekle görevlendirilmiş ve elçi olmuştur. İnsan yaşayışını düzenleyen temel kurallar hepinizce bilindiği üzere yüce Kur’ân’daki yazılı emirlerdir.

-Arkadaşlar, Allah kavramı insan beyninin çok güç kavrayabileceği metafizik (fizik ötesini de kuşatan) bir meseledir.

-Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes Allah’a istediği gibi ibâdet eder.

-Allah nasip ederse mücâdele sahasında buluşacağız. Cenab-ı Hak takdir ettiyse âhirette buluşuruz. Sâlih’in gözlerinden öperim... Son olarak niyazım şudur ki, istekleri gerçekleştiren Allah Hazretleri, sevgili bağışlayıcıya saygıyla, bu mukaddes vatanın sâhibi ve savunucusu ve diyâneti celile-i Ahmediye’nin kıyâmet gününe kadar sadık bekçisi olan temiz milletimizi ve saltanat makamı ve yüce hilafeti korumak ve mukaddesatımızı düşünmekle yükümlü olan heyetimizi başarılı kılsın!.. Amin.

***

-Mazhar-ı nübüvvet ve risâlet olan Fahrialem Efendimiz Arap toplumu içinde Mekke’de dünyâya gelmiş, bir vücud-u mübârek idi.

-Muhammed Mustafa peygamber olmadan evvel kavminin sevgisini, saygısını, güvenini kazandı. Ondan sonra ancak kırk yaşında ‘nebi’, kırk üçünde de ‘resul’ oldu. Âlemlerin kıvanç duyduğu Efendimiz, sonsuz tehlikeler içinde ölçüsüz sıkıntılar ve zahmetler karşısında yirmi yıl çalıştı ve İslâm dinini kurmaya ait peygamberlik görevini yerine getirmeyi başardıktan sonra, Cennetin en yüce katına ulaştı.

-Cenab-ı Peygamber’in İslâm dinini tebliğinden bu ana kadar bin üç yüz bu kadar sene geçmiştir. Hz. Peygamber’in ilâhî emirleri tebliğ esnasında muhataplarının kalp ve vicdanında putlar vardı. Bu insanları hak yola dâvet için önce o taş parçalarını atmak ve bunları ceplerinden ve kalplerinden çıkarmak mecburiyetinde idi...

-Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Allah tarafından insanlara gerçekleri bildirmekle görevlendirilmiş ve elçi olmuştur. İnsan yaşayışını düzenleyen temel kaideler hepinizce bilindiği üzere yüce Kur’ân’daki yazılı emirlerdir.

-Hz. Muhammed’i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayesine kapılan câhil adamlar, onun yüksek kişiliğini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muharebesinde en büyük bir komutanın yapabileceği bir planı nasıl düşünür ve uygulayabilir?

Kaynak: Ali Sarıkoyuncu: Atatürk, Din ve Din Adamları. Türkiye Diyânet Vakfı Yayınları, İstanbul 2007