Prof. Dr. Sadık Kemal TURAL

Bilmeceler- 3

(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)

Altay’da kendisi bir kam olan Nadya Hanım’a şehri saran dağlarla ilgili bir soru sormuştum: “Kim bilsin, ben bilmem; tabıskak değil, ama ben bilmem.” deyince bu kez de tabıskak’ı sordum. Cevabından Türkiye Türkçesinde bilmece, Azerbaycan Türkçesinde tapmaca kelimesi ile karşılanan nükteli sınav olduğunu anladım, not ettim.

Bulmak/tapmak ve bilmek fiil kökünden üretilen tapmaca ve/veya bilmece kavramları, özel biçimde düzenlenmiş bir soruya, özel -genellikle bir veya iki kelimeyle- cevap verme anlamını taşıyan bir tür zekâ oyunun adıdır.

Bilmecelerde soru oluşturan kelimelerin seçilip düzenlenmesi başlı başına bir zekâ inceliğine dayanır. Kinâye, teşbih, mürsel mecaz ve telmih başta olmak üzere söz ve anlam sanatları soru nitelikli bilmecenin sınırlarını belirlemektedir. Cevap somut veya soyut bir varlığa ait isim, durum, özellik veya olaya bağlı bir kelime olacaktır; cevabın kısa, net, herkesin kabul ettiği kelime-kelime grubu olması, bilemeyenin bir ödül vermesi gerekir.

Sinema, tiyatro, TV ve diğer eğlendirerek bilgilendirme araç ve imkânlarının hayatı henüz teslim almadığı 50 yıl öncesine kadar, kültürleme yollarından biri bilmeceler idi. Masal ve efsaneler gibi, bilmeceler de çocuklar, ergenler için olduğu kadar yetişkinler için de değer ve davranış aktaran kültürleme araçlarından biri olarak kullanılmıştır.

1970’lere kadar, bilmece/tapmaca denilen kültürleyici etkin lik, köy ve kasabalarda eğlenmek üzere değil, bilgiyi ve hazır cevaplığı ölçme sınav(cık)ı idi. Bağ bozumu işlemleri sırasında, pekmez kaynatılan mekânda (şırhana<şırahâne) veya harman yerinde savurmak üzere ‘yel beklenen’ gece ve gündüzlerde, bilmece sormak geleneği yaşayagelmişti. Bu gerekçeli ortamlara nişan-düğün törenleri için imece ile gerçekleştirilen yufka ekmek açılıp pişirilmesi ve el değirmeninde bulgur çekilmesi de eklenmelidir. Bu ortaklaşa yapılan işlerin eziyet olmaktan çıkarılarak hem eğlendiren hem eğiten bir yansımaya dönüştüren zekâ yarıştırmalarında ikili üçlü takım oluşturulup birbirlerine bilmece sorulurdu. Gençlerin, orta yaşlıların, hattâ yaşlıların zekâ yarıştırdığı -bunamayı önleyen- bu sözlü sınavları, çocuklar ve ergenler dinlerler, izlerlerdi. Kısa zamanda ve doğru cevap veremeyenler yenilmiş sayılırlar ve diğerlerinin “yumuş”unu görürlerdi.

Çin Türkistanı’ndan Kuzey ve Doğu Avrupa’ya kadar yayılan Oğuz ve Kıpçak kökenli toplulukların tamamında, atalar sözü ve bilmeceler bir kültürleme aracı olarak yaşatılmıştır.

Bilmeceye bağlı geleneğin daha farklı üç boyutuna da işaret etmeliyim: Prof. Pakize Aytaç’ın doktora tezi olarak hazırladığı çok sonra basılmış bulunan Asuman ile Zeycan Hikâyesi Üzerine Bir İnceleme (1997) adlı metinde, hikâyenin başındaki kavram bilgisine bağlı iki genç arasındaki (aldı kız - aldı oğlan) bilmecelere dayalı manzum atışma -dünya kültürlerinde benzerlerinin bulunduğunu sanmadığım- zekâ ve söz inceliklerine dayalı bir özel sınav örneğidir.

Âşık unvanı verilen ve genellikle bir saz (bağlama, cura, tar, kemençe) eşliğinde nazım söyleyenler hem Türkçenin yaşamasında hem de kültürleme işlemlerinde çok önemli işlev üstlenmişlerdir. Onlardan bir kısmı -genellikle ramazan ayı gecelerinde- duvara asılan bir tür bilmece olan muamma’yı çözerek ödül alırlarmış.

Âşıkların ödüle bağlı olarak birbirlerini bilmece/tapmaca nitelikli manzum sorularla sınavdan geçirmelerine bağlı gelenek, halkın hem bilgilenmesini hem de hakemlik etmesini sağlayagelmiştir.

Bilmece/tapmaca nitelikli soruların, öncelikle Rab, aile, uruk ve ulus kavramlarıyla, sonra da, insan ve evrendeki varlıklarla ilişkili bilgilendirmeye ve bilinçlendirmeye bağlı gelenekli sınavlar olduğunu vurgulayalım.

Bilmece olmamakla beraber, klasik şiirimizin örtülendirildiği için entelektüel birikim gerektiren çok özel bir yanı var: Her şiirin ta derinlerine gizlenen, tematik yapıyı kurduğu hâlde sıradan insanların bulmakta zorlandığı ana kavram mazmun meselesi... Şiir açıklanmaz çözümlenir. Şiirin inceliklerini çözenler, zımnen söylenmiş örtülenmiş bazı sanatkârane metinlerin altındaki mazmunları da çözümlerler, bulurlar.

Günümüzde karşılıklı iki veya daha fazla insanın gruplaşarak oynadıkları sınav nitelikli bir oyun var: Yerli veya yabancı bir filmin adını işaretlerle sorarak bilinmesini beklemek. Bu bir ismin aratılmasına bağlı, tanımlamaları sessizliğe dayanan bilmece/bildirmece oyunu hem hafızanın, hem genel kültürün sınavdan geçirilmesidir. Ülkemizde isim buldurmacaya dayanan, film/tiyatro/kitap adını aratan bilmeceli oyun, çokça oynanmaktadır.

Genç anne ve babalar, çocuklar yatarken, keşke, bir gece masal anlatsalar, bir gece bilmece sorup cevabını öğretseler. Bir süre geçtikten sonra, aynı bilmeceleri sorarak, cevaplarına bakıp kelime dağarcığının zenginleşmesini, hafızanın güçlenmesini sağlayıp sağlayamadıklarını gözlemleyeceklerdir. Bilmecelerdeki söz incelikleri apayrı bir kazanç olabilmektedir.

(DEVAMI YARIN)