Prof. Dr. Sadık Kemal TURAL

Bilmeceler- 1

(BİRİNCİ BÖLÜM)

Prof. Dr. SÂDIK KEMAL TURAL

İnsan, beden bakımından değişim ve gelişimler göstererek toplumun bir üyesi olma yönünde öğrenmeler, bilmeler, bilişmelerle ömrünü tamamlıyor. Öğrenme ve bilme süreçleri, insanın diğer insanlarla uyumlanmasını, benzeşmesini bir arada yaşamasını sağlayan kod nitelikli bilgileri edinmesini sağlıyor. Önceki kuşaklar ile etrafındakiler, bebeklikten başlayarak ölünceye kadar beklenen yönde birikim kazanıp tepki verir olması için, insanı uyarıyor, bilgilendiriyorlar. Bilgi edinme ihtiyacı, bu ihtiyacın karşılanma süreçleri insan olmanın göstergelerindendir.

Düzenli veya düzensiz yollarla edinilen bilgi nitelikli kavramlar ve hükümler, insanı, toplumla uyumlu ve benzeşir kılmaktadır. Bilgilenmeler hem mensubiyet kazandıran hem de erdemlerle ‘kemal’e ulaşmayı benimseten iklimi oluşturmaktadır. Eğitimin ve öğretimin amacı, bedeni ve zihni hem korumak, geliştirmek, hem de toplumun parçası olacak yönde biçimlendirmektir. Bu biçimlenmeyi sağlama işlemleri, öncelikle aileden başlayan, değer ve davranış aktarma, kültürleme etkinlikleri olarak gerçekleşmektedir.

Kültür, bir toplumun daha iyi, daha yararlı, daha doğru, daha şerefli, daha güvenli, daha refahlı, daha güzel, olduğuna inanılan benimseyişlerden ve davranışlardan oluşan yaşantılar toplamıdır. Yaşantıları hem kuran hem değişim ve dönüşümlerle varlığının devamını sağlayan göstergeler alanı ise, dil adlı anlamlı kelimeler dünyasıdır. Kelimeler, hem inanç (iman), hem bilim hem de seviyeli zevk (sanat) alanına ait benimseyişleri gösteren, insanı toplumla benzeştiren, bütünleştiren kod nitelikli ses birlikleridir. Kelimeler, kültürün hem maddî, somut öğelerine, hem de soyut öğelerine ait adlandırma ve değer biçme araçlarıdır.

Her toplumun çocuklarına, ergenlerine ve ilk 30 yıl içindeki gençlerine ortak değerlerini tanıtmayı benimsetmeyi sağlayıcı kurumlar ve süreçler vardır. Aile, sokak ve diğer yaygın eğitim öğeleri ile örgün eğitim kurumlan duygu, hayal ve muhakeme eğitimi yapmaktadır.

Somut olana ait öğeler ve benimseyişler zamana, mekâna modalara bağlı olarak değişir, dönüşür. Aydın sayılan bilgi ve kanaat önderlerine bağlı olarak manevî olan, soyut nitelikli değer ve benimseyişler de değişmeler gösterebilir. Aydın, diploma/unvan zırhıyla değil, bilgisiyle etkili olabilen, sözleri ve davranışları, edep ve erdemle temellenmiş insandır. Aydınların benimsedikleri, benimsenmesini istedikleri değişmeler, yozlaşmaya, başka kültürleri benimsemelere, hattâ teslimiyete dönüştüğünde, benzeşirlik kodları bozulmakta ve kimlik krizleri oluşmaktadır. Bu türden olumsuzluklar bazı küçük gruplarla sınırlı kaldığı sürece, kamplaşma olmaz, millî benlik ve kimlik nitelikli değer ve davranışlar, yaşamasını sürdürür. Aileden başlayan halka halka genişleyen yaygın eğitim ve öğretim araç ve süreçleri, millî benlik ve kimliği, topluma ait benzeşirliği sağlamaktadır. Halkın kendine özgü eğitim ve öğretimi Avrupa’da 1600’lü yılların ortasına, Türkiye Türklüğünde ise 1700’lü yılların sonlarına kadar etki ve işleviyle sürdürüldü.

Örgün eğitim denilen ortak ve sistemli bilgilendirme kurum ve kuruluşları, son üç yüzyıl içinde düzenli ve yaygın gerçekliğe dönüştü. Yüzyıla yakın bir gecikmeyle olsa da örgün eğitim Osmanlı Devleti’nde şehir sayılan yerleşimlerde başlatıldı. 1870’den 1922 Türk zaferine kadar, okullaşma çabaları yanında, ondan daha fazla etkili olan şu gerçeklik, Türk milleti için farklı eğitim ve öğretim aracı oldu: Emperyalist devletler Müslüman Türklüğü Anadolu’dan ve Balkanlardan kovmak konusunda işbirliği ve güç birliğinde kararlıdırlar. Bu bilgiyi öğrenmenin aracı ve yöntemi ise, Osmanlı topraklarındaki düşmanların yaşattığı Türklüğün yenilgileri, şehitleri, gazileri, esirleri ve çektiği zulümleri olmuştu. Bu gerçeğin aydın sayılanlardan köylük yerde yaşayanlara kadar herkes tarafından öğrenilmesi için, Osmanlı- Rus (93 Harbi 1293/1877) Harbi, Balkan ve Birinci Dünya Savaşları yaşandı. Sonunda çürümüş Osmanlı Devleti yıkıldı, ülke düşman askerleri tarafından dört yanından işgale uğradı. Rum ve Ermeni azınlığın bir kısmı ve bölücülük yapan aldatılmışlar, düşmanlara yardım ve yataklık yaparak, Türkleri millî uyanış eğitimine zorladılar.

Emperyalist devletlerin saldırıları karşısında Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde başlatılan Millî Mücadele ve sonundaki Türk zaferi, tarih içindeki devamlılığı sağladı. Saltanat ve hilafet illetlerinden kurtarılan toplum, milliyetçilik, halkçılık ve laik hukuk temeline dayalı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşları oldu. Bu yapılanmanın kültürel kodlarının yerleştirilmesinin en önemli aracı, hem yaygın eğitimin devlet öncülüğünde (Millet Mektepleri ve Halk Evleri) yürütülmesi, hem de beş yıllık eğitim ve öğretimin zorunlu kılınıp devletçe denetlenmesiydi. Türk ruhunun kişi ve toplum ölçeğinde benzeşme ve bütünleşmeyi sağlayan sosyal yapılandırıcı olabilmesi için gelenekli halk eğitimi yönlendirilirken, örgün eğitim seferberliği başlatıldı.

Bir yandan insanın, beden ve zihin gelişimine katkıda bulunan, bir yandan özgüven duygusunu artıran, bunların sonucu olarak da ortak kimlik etrafında benzeşme sağlayan yöntemler ve süreçler, Türk kökenli halklarda farklıdır. Dil adlı servetin aktarılması da bu gelenekli eğitim usullerinin başardığı bir gerçeklik olmuştur.

Kültüre ait benzeştirici değerlerin, bilgilerin ve davranışların yeni yetişenlere aktarılması kendine özgü incelikleri okul eğitim verme yollarından oluşmaktadır. Geleneğe dayanan eğitim ve öğretim ile sistemleştirilmiş ortak bilgi temeline dayanan örgün eğitim farklı etkinliklerdir. Gelenekli eğitim, şartların ve imkânların belirlediği öğretene göre değişen kültürleme süreçleridir. Gelenekli eğitim dinî bilgi ve eğitimi öne almıştır. Dini eğitim dışındaki bilgilendirmeler daha düzensiz ve dağınıktır.

Türk kökenli halklar bedenin korunması ve gelişimi için, çocuk ve gençleri eğitmek üzere düzenli veya düzensiz yarışmalara sokuyorlardı. At yarışı, güreş tutma, ok atma-önce ardıç kayın sonra çelik-kılıç ve bıçak, kama kullanma, avlanma, engelli sayılacak koşu vb. gibi bilgilenme ve sınanmalarla edinilenler, beden enerjisini doğru kullanmayı hazırlıyordu.

Dedelerin, ninelerin hem kendi tecrübelerine ait olaylar hem de masal, efsane, destan, halk hikâyeleri aracılığı ile çocuklara ve ergenlere değer ve davranış aktaran ve aşılayan sistemli olmayan bir kültürleme iklimi yüzlerce yıl yaşayageldi. Çocuk oyunlarındaki bazı tekerlemelerin bir yanıyla bilmece bir yanıyla zekâ uyarıcı ses tekrarları olarak dikkat eğitimi yarattığı açıktır. “OY” kelimesinin fikir, yoğun düşünce görüş, yorum kavramlarını karşılayan en eski sözlerimizden biri olduğunu hareket noktası yapanlar, yeni hükümlere ulaşabilir. Bu kültürleme işlevlerine ve işlemlerine ilişkin zenginliklerimiz yalnızca uzmanların değil, TV programları, dramaları veya basılı yayınlar aracılığıyla -abartılmadan- yaygın bilgiye dönüştürülmelidir.

(DEVAMI YARIN)