Kemah Kafe Sohbetleri-2
Mehmet Cemal Çiftçigüzeli
Üsküdar Kemah Kafe’de Osmanlı Tarihi’nin Trajedilerini müzakere ettik. Kıymetli fikir emekçisi gazeteci İbrahim Kiras'ın aynı isimle konu ettiği makalesinden yola çıkarak Ahiret Tahsildarı Reşat Şen, Yazar Haldun Sönmezer, Gazeteci Atilla Şahiner, Mühendis Adnan Babuna, Mimar Mehmet Tuna Somay, Muallim M. Cemal Öztürk ile çok az bilinen olayları değerlendirdik.
Osman Bey, amcası Dündar Beyi niçin öldürdü? Yıldırım, Yakup Çelebiyi neden şehit etti? Birinci Murat'ın küçük oğlu Savcı Bey babasına niçin isyan etti ve öldürüldü? Buna karşılık Osmanlı kaynakları, iktidar hırsı taşımayan, hatta gerektiğinde tahttan feragat eden ve iktidardaki kardeşlerine ve yeğenlerine fedakârca yardımcı olan şehzade örneklerini de yazar.
Fatih Sultan Mehmet'in Kanunnamesinden sonra "resmi görüş" değişime uğramıştır. Fatih ile babası arasında cereyan eden olaylar, Şehzade Cem Sultan Vak'ası, Kanuni'nin sekiz oğlundan sadece biri hayattaydı babaları vefat ettiğinde. 3. Mehmet tahta çıkarken sarayın arka kapısından 19 şehzadeninin cenazelerinin çıkması olayının sebepleri nelerdir! Saltanat kavgası 1. Ahmet'in tahta çıkmasına kadar neden sürdü? Kafes Trajedisi böyle mi ortaya çıktı?
Peki bu olaylar edebiyatımıza nasıl yansıdı? Divan Kâtibi Necati Bey, Şehzade Abdullah için "Yanından bunca kulundan bir ademi bile yok/ Benim bu nice seferdir ki ihtiyar ettin!" diye yazdığı mersiye, Taşlıcalı Yahya Bey'in babası tarafından şehit edilen Şehzade Mustafa için söylediği "Meded, medet! Bu cihanın yıkıldı bir yanı/ Ecel Celalileri aldı Mustafa Han'ı" diye öfkesi ve çığlığı acıklı olayın edebiyata yansıyan yanıydı.
“YA KAYZERSİN YA DA HİÇ”
Daha başkaları da var! Jean Racine'nin 4. Murat'ın kardeşi Beyazıt'ı öldürmesi olayını Bajazet adıyla kaleme almıştı. Vivaldi de aynı isimli operasıyla da Timur'a esir düşen Yıldırım Beyazıt Han'ın çektiği ıstıraplarını anlatır.
Sonra Orhan Asena'nın Taht ve Baht Dörtlemesi, Turan Oflasoğlu'nun İktidar Üçlemesi dışında Cem Sultan'ın yaşadıklarını konu alan epeyi eser yazıldı. Hamaset dolu Feridun Fazıl Tülbentçi, M. Turhan Tan, Abdullah Kozanoğlu'nun kitaplarını tabii ki istisna ediyoruz.
Günümüze geri dönersek; son olarak da Beşir Ayvazoğlu da Muradiye Hikayeleri Çicek Hanım’ın Rüyaları adlı yeni eserinde söz konusu trajedileri şair, ressam, bilgin, bürokrat gibi entelektüel karakterlerin meseleyi farklı açılardan tartışıp değerlendirmesine yer veriyor. Maktül Şehzadeleri bir de böyle okuyoruz. Algılamaya ve öğrenmeye değer bir çalışma olmuş Beşir Ayvazoğlu'nun bu eseri.
Şehzade kavgalarını "Candan can koparmak" diye yorumlayan fikir adamlarımız oldu tarihimizden örnekler vererek. Gerçekten öyle "candan can koparmak" gibi gelişmeler iktidar mücadelesi, gücü elde tutmak. Batıda da bu iktidar kavgası "Ya Keyzersin, Ya Hiç" olarak anlatılır.
Keyifli bir tarih sohbeti yaptık, ancak tarihçilerimiz aramızda değildi bu defa. Mesela Troçki Türkiye'ye sığındığında Büyükada'daki evinin pencerelerini bile taşlarla örüyor iktidar mücadelesinde; yeri belli olmasın, öldürülmesin diye.
Bir iddia da Limni anlaşmayla Türkiye'ye verilmiş ama, zabıt katibi Tevfik Bıyıklıoğlu kaydetmeyi unutunca(!) Yunanistan'da kalmış ada. İmroz Adasının isminin Bozcaada'ya uygun bir şekilde Gökçeada (1967) olarak değişmesi de Haldun Sönmezer Arkadaşımızın pederi M. Necati Sönmezer Hocanın Bergama Müftüsü olarak adaya atandığında Ankara'ya isim değişikliği teklifi ile gerçekleşmiş. Çok yeni ve taze bir bilgi. Demek Ankara bir zamanlar bürokratların görüşünü önemsiyor.
Tarih Sohbetimizde Kemal Tahir, Münevver Ayaşlı, Mahir İz, İsmet Bozdağ ve Mehmet Niyazi de konu edildi, rahmet ve dua istediler.
Körler ve sağırlar birbirini ağırlıyor artık televizyonlardaki açık oturumlarda ve tek görüşle temsil ediliyor tartışmalar. Bir zamanlar güzel, faydalı, düşündürücü televizyon tartışmaları vardı. Ali Kırca'dan her görüşün temsil edildiği Siyaset Meydanı'nı bu şık bir örnek. Doğu Ergil liberal, Aziz Nesin Sosyalist, Agâh Oktay Güner’in ülkücü ve Hüseyin Hatemi'nin muhafazakâr görüş temsilcileri olarak kültürü enine boyuna Siyaset Meydanı’nda tartışmaları ve yayının gece yarısına kadar sürmesi nefisti. Özlüyoruz doğrusu böylesi birikimli aydınlarımızın müzakeresini. Kadrolu gibi her gün ekrana çıkanlarınkini değil bittabi.
VEZİR MELAŞ EFENDİ’NİN ÇİLEĞİ
Üsküdar Kemah Kafedeki toplantılarda her zaman, aydınlarla son gelişmeler, taze fikir, yeni yaklaşım, edebi eleştiri ve radikal müzakere kibarlığıyla düşün analizi vardır. Üstelik Mevsim ne olursa olsun.
Can Alpgüvenç anlattı bürokrasi yönetimine örnek olarak; Vezir Melaş Efendi çilek yiyecekti, önüne tuz ve şeker koydular, efendi hazretleri yanlışlıkla tuza basınca diğer bütün konuklar da aynı şeyi yaptılar. Bürokrasi böyle işliyor. Kuvvetli yani öncü yanlışa düşünce güçsüzler de onu takip ediyor.
Yazar Dursun Gürlek araya girdi ve hatırlattı; Mehmet Zeki Pakalın'ın Tarihe Mal Olmuş Fıkralar kitabında böylesine kara mizah örnekler bir hayli imiş. Yarın Sahaflara uğrayıp soracağım. Can Alpgüvenç devam etti; Üsküdar Belediyesi M. Nermi Haskan'ın itibar baskılı 3 cilt Üsküdar Tarihi’ni yayınlamıştı. Edinmek istedim. Söz konusu zaman diliminde kültür müdürüne gönderdiler, o da depoda kitaplar yığılınca kapının önüne Üsküdar Tarihi ciltlerini de koymuş, gelen almış, giden almış, eser tükenmiş. Kitaba saygısı olmayanı kültürden sorumlu tutarsan olacağı bu. Dolayısıyla en güçlü oldukları bir dönemde de son yerel seçimi kaybettiler bu zihniyetle.
Gelelim yayın hayatımıza, geçmişten bir misal olacak yine; eseri yok satan Merhum Mustafa Müftüoğlu'nun Yalan Söyleyen Tarih Utansın'da Kuyucu Murat Paşa adı geçince, editör kuyuculukla tarihe geçilemeyeceğini falan düşündüğünden bütün “kuyucu” kelimelerini “kuyumcu” yapmış. Tarihi olayı hatırlatan Yazar Dursun Gürlek yok mu gülmekten göbeğimizi düşürtecek.
Turizmci Murat Kaya ilk defa geliyor Kemah Kafe'ye İyi ki de gelmiş. Dedesini tanıdık böylece; Gayalı. Osmanlıda 9 yıl askerlik yapmış. Çanakkale’ye katılmış, Kafkasya'ya gitmiş, İstiklal Savaşı'na iştirak etmiş bütün bu sancılı, kanlı, aç, susuz, perişan, yılların sonunda mutlu bir erin gözünden dede anlatmış, torun kaleme almış kitabı. 600 küsur sahifelik eseri Profil Yayınları neşretmiş. Bu vesileyle "Osmanlı giderse yerine yine bir başka Türk devleti kurulur" diyen merhum şehit Enver Paşa'yı da andık.
ZENGİN ÜLKENİN FAKİR ÇOCUKLARI
Kemah Kafe"'deki sohbette tartıştığımız ikinci kitabımız Hüseyin Gökçe'den "Her Zaman Umut Var" adında son 15 yılın romanı oldu. Çoğumuza imzalayarak takdim etti. Hüseyin Gökçe'nin bir de itirazı var, "eski kelimeler eskide kaldı", diyerek şöyle konuştu; Sezai Karakoç ile yeni bir döneme girildi, kullanılan ve yaşayan güzel Türkçe öne geçti. Bu yenilikle örtüşeceğiz.
Kemah'ın yeni misafiri donanımı, birikimi ve onca yayınlanmış eseri ile dikkat çeken Osmanlı Arşivi uzmanı Ebubekir Subaşı anlattı; Berlin'de Osmanlı Arşivleri üzerine konulu bir toplantıya davet edildim. Israrlı bir hatırlı dostumu kıramadım. Giriş kapısında "Yahudiler buradan Filistin’e gönderildi" diye bir yazı vardı. Bunu görünce muhatabımızın Yahudiler olduğunu anladım. Bu davette gördüm ki yedi dilde tercümeler yapabilen Cezayir asıllı bir Alman Yahudisi bir kadın vardı. Onlarca dilde mütercimlik yapıyordu toplantıda. Oysa bizde Diyanet Başkanımız bile muhabirin Arapça sorusuna cevap veremedi, yardım istedi. Yabancı dilsiz uluslararası ilişkiler ve bilim olmuyor. Maalesef soru sorulması gereken dersler bile okullarımızdan kaldırıldı. Felsefe, mantık, sosyoloji gibi. Sorgulamak yasak edildi. Zengin ülkenin fakir çocukları olduk.
Ebubekir Subaşı'nın bir başka hatırlatması yumruk gibi indi yüreğimize. Çünkü bugün de aynı sıkıntıyı yaşıyoruz. Namık Kemal İkinci Abdülhamit Döneminin en önemli entelektüeli idi. Ancak Namık Kemal, Osmanlı Cihan Devleti'ni yıkmaya çalışan ecnebi aydınların çok gerisindeydi. Bugün de öyle. Aynı sorun katlanarak büyüdü, büyüyor.
Yönetimde sorumluluk almış bürokratlar başta TRT, RTÜK ve TDK olmak üzere muhaliflerinin çok hem de pek çok gerisinde kaldılar. Yasakçı zihniyet revaçta. Kültürsüz, ama her şeyi bildiğini iddia eden kültür il müdürleri var. Dayanakları, mensubu olduklarını iddia ettikleri cemaatleri. Belki öyle bile değil.
Muallim Mehmet C. Öztürk’e göre de mekteplerimizde öğretmenler, "talebeleri sınıf geçirme memuru" olarak çalışıyor. Bilgi vermiyorlar.
Adnan Babuna ise değişik yaklaştı sorunlara, savunma hariç özellikle eğitim ve kültür öncelikli, kısa adı ARGE olan araştırma geliştirmeler çalışmıyor, ama ödeneklerini alıyorlar. Bir arkadaşımız öfkelendi "Artık Zaptiye Ahmet olmak gerekiyor". Zaptiye Ahmet sosyalizmin moda olduğu yıllarda üniversite talebesi olarak (1967) iki kutuplu dünyada İstanbul'u ziyaret gelen SSCB lideri Kosigin’e "Komünistler Moskova'ya" diyen delikanlı idi.
Kahire'de 250 müze var. Ziyaretçiler kuyrukta. Rahmetli Mehmet Niyazi'den bir Alman Profesör, Yahya Kemal'den şiirler istemiş, bilgiler almış. Sonra İstanbul'a geldiğinde Gedikpaşa'daki Yahya Kemal Müzesini ziyarete gitmiş. Müdürle sohbet etmişler. Bundan dolayı da çok mutlu. Sonra Alman sormuş, " Bir yılda kaç ziyaretçiniz geliyor müzeye" demiş; cevap süper müdürden; 1 kişi o da sizsiniz.
Nokta.