Abdullah KÖKTÜRK

Eğitimci - Siyasetçi

Kanada’da Gizemli Bir İnsan

  Yıl 2005

  Kanada KEBEK (Q ve bec)’te Dünya ÇEVRE ve ORMANCILIK fuarı.

  148 ülkenin katıldığı bu fuara TÜRKİYE olarak bizde katıldık.

  Basın yayın daire başkanı olarak ÇEVRE ve ORMAN BAKANLIĞINI temsilen bu fuarda ki, tüm sorumlulukta benim üzerimdeydi.

Bakanlığımızdan, başta Araştırma – Geliştirme daire başkanı Ahmet ŞENYÜZ olmak üzere, sekiz kişiyle birlikte fuar organizasyon ekibini oluşturduk.

Fuar açılış günü öncesi de tüm hazırlıklarımızı büyük bir titizlikle tamamladık. Orman ve çevre ile sergilemek üzere yeni makine ve cihazları götüremediğimiz içinde standımızı bol miktarda el sanatları ile donattık. Kandıra ve köylerinden derlediğimiz keten bezi üzerine işlenmiş olan yalık, havlu, çevre, masa örtüsü ve seccade (namazlık) hatta mendiller ve Muğla- Buldan yöresinden getirdiğimiz el sanatları eşyalar fuarın en gözdeleriydi.

Hatta Zonguldak Devrek’ten işlemeli bastonlar, Malatya’dan da cevizden yapılmış küçük mücevher sandıkları ile Amasra’dan ahşap ağaç el sanatlarını da götürmüştük fuara…

Standımızı gezecek olan başta 148 ülkenin Bakan veya ülkenin üst seviyelerindeki temsilcilerine de ikram için Ülkelere ait ürünlerle, Kent gıdaya ait çikolata ve şekerleri de hazır hale getirmiştik.

Bunun yanında standımızda büyük bir plazma kurduk. Ekran oluşturduk. Ülkemizin tarihi, turistlik yerlerini ve doğal güzelliklerini de tanıtmak amaçlı olarak.

Gerçekten standımız, ikramı, sergisi ve ekrandaki tanıtımıyla en çok ilgi gören yerlerin başında yer aldı Kebek’teki fuarda.

Bu arada arkadaşlarımız da Tarkan’ın CD’lerinden getirmişler, şarkılarını çaldığımızda çok ilgi görüyordu. Tarkan’ın hareketli parçalarını çaldığımızda ise tüm stantlardaki personeller dans edip oynuyorlardı. Müziğin bu kadar evrensel bir etkileşim aracı olduğuna da bir defa daha şahit olmuştuk.

Bir taraftan fuardaki her ülke, kendi memleketlerini yabancı ziyaretçilere tanıtır ve getirdiklerini gösterirken diğer taraftan da alt kattaki büyük ve modern salonda Başkanlar ile Çevre-Orman alanındaki buluş ve önerileri olan uzmanlar konuşmalarını yapıyorlardı.

İşte böyle bir ortamda GİZEMLİ bir insan bir kadın, her gün standımıza geliyor, özellikle de el sanatlarımıza ve bayrağımıza uzun uzun baktıktan sonra da ağlayarak standımızdan uzaklaşıyordu.

Ben ve diğer görevli arkadaşlar da bu olaya bir anlam veremiyorduk.

Nihayet 3. Gün, tercümanı da yanıma alarak, bu hanımefendiyle tanışmak üzere yanına yaklaştık. Selam verdik ‘’ sizinle tanışmak istiyoruz’’ dediğimizde ise, uzun uzun yüzümüze baktı ve ‘’yarın aşağıya salona saat onda gelirseniz benim kim olduğumu anlarsınız’’ diyerek hızla yanımızdan ayrıldı.

Arkadaşlarla bu kişinin psikolojik sorunları var herhalde diye de düşündük çok ciddi duruşu olan bu kişi, olgun bilinçli bir insana da benziyordu. Kılık kıyafeti ise sade ve çok güzeldi.

Ertesi gün oldu.  Stant sorumlusu olarak rahat girebildiğim o büyük ve modern salona gittim.

Merakla bu gizemli insanın verdiği saati bekliyordum. Nihayet saat 10 oldu ve bu hanımefendi kürsüye çıkarak İngilizce konuşmasını yaptı ve müthişte bir alkış aldı salondakilerden. Çok da İngilizce bilmediğimden, teknik terimlerinde çokluğundan dolayı konuşmasından da pek bir şey anlamadım. Anladığım ise, bu kişinin önemli biri olduğu idi.

Konuşma sonunda hemen yanına gittim ve yarım yamalak İngilizcemle standımıza davet ettim. Tebessüm ederek de bu davetimizi kabul etti ve beraberce de standımıza gittik. Arkadaşlarımda merak içindeydi. Standımızdaki tercüman arkadaşımız hoş geldiniz dedikten sonra ‘’ Sizi tanıyabilir ‘miyiz?’’ dedi. Hepimiz bu gizemli insanın konuşmasını ve ne diyeceğini de merak ediyorduk.

Nihayet merak ettiğimiz, bu hanımefendi konuşmaya başladı ‘’ Benim adım DELARA HAKSER, babam Afganistanlı bir Türk, annem KEŞMİRLİ. Ben çocuk yaşta bir yolunu bulup KANADA ya geldim. Hem çalıştım hem de okudum. 34 yaşındayım. Kimya alanında profesörüm, Kanada da önemli bir üniversitenin de bölüm başkanıyım. Bugünde burada çevre ile ilgili bir sunumum oldu. Alkışlardan da anlaşılacağı gibi sunumum ve önerilerinin çok takdir ve kabul gördü.

Bu arada Kanada da Türk Dünyasından ve ezilmiş İslam Dünyasından gelen öğrencilere de yardım ediyorum. Ablalık yapıyorum. Hatta bir kısmına iş temin ediyorum. Onların karşılaştıkları problemi çözmede yardımcı oluyorum. Onları mezun olduktan sonrada yalnız bırakmıyorum ve devamlı birbirimizle iletişim halindeyiz

Zaman zaman onları bir araya getirerek, güçlü olmalarını ve birbirleriyle de dayanışma içinde olmaları yönünde de öncü ve de rehber oluyorum. Onlarda burada kendi aralarında güçlü bir lobi oluşturdular. Bu da onlara moral ve güç veriyor.

Ve sonuçta ben bir Müslüman ve Türküm’’ dedi.

Ben ve stanttaki arkadaşlarımızın esas merak ettiği diğer soruyu sorduk kendilerine’’DELERA Hanım ‘’ Her gün bizim standımıza geliyorsunuz ve çok duygulu anlar yaşıyorsunuz? Doğrusu biz bunu çok merak ettik’’ deyince, oda cevaben ‘’Siz farkında değilsiniz, el sanatlarınızda ki, o bezlerin üzerinde İslam ve Türk kültürünün derin izleri var. Kültürünüzü ve inancınızı bir mendile, seccadeye, kilime ve masa örtülerine işlemişsiniz. O güzel Ay yıldızlı bayrağınızla da kucaklaştırmışsınız, ben nasıl duygulanmam, nasıl etkilenmem’’ diyerek yine yüz rengi değişti duygulanmaya başladı.

Konuşmasına ‘’Birde o el sanatlarını beze ve kilime işleyen genç kızları görüyorum. Onların hayallerini, duygularını hissediyorum. Tabi siz bunları göremiyorsunuz. Ormandan uzaklaştıkça onun büyüklüğünü görür ve kıymetini ancak o zaman anlarsınız. Ormanlar ve dağlar uzaktan daha iyi görülür ve tahlil ediliri’’ diyerek devam etti.

Bu seferde ben ve arkadaşlarımız duygulandık. Çok büyük bir kültür ve inanç değerlerimizin olduğunu ve de büyük bir millet olduğumuzu bir kere daha görmüş olduk.

Sonuçta; 34 yaşında 7 dil bilen, kendi imkân ve mücadelesi sonunda hayatta çok güzel bir yere gelen bir bilge insan. Bir profesör.

Yüzlerce gencin önünü açan yardımına koşan Müslüman bir Türk kızı. Hem de yaban ellerde…

İşte, ibadetin de en güzeli bu olsa gerek.

Kılık kıyafet ve rozetlere takılıp kalmamış. İslam’ı hayatının içine alıp yaşamış ve yaşatmaya devam etmiş bir insan.