Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Türkçem Eyvah…

 

Kültür, bir milleti, diğer milletlerden ayıran özelliklerin toplamıdır. Bu toplam içerisinde en önemli iki unsurdan biri din ise, diğeri dildir. Türk milleti tarihte; vatanını, bayrağını ve hatta dinini değiştirmiş, dilini asla değiştirmemiştir. Dilini ve kültürünü kaybeden milletler önce esâret altına alınmışlar sonra da tarih sahnesinden silinmişlerdir. 

Dilimizin bozulması, kültürümüzün erimesine, kültürümüzün erimesi de millî kimliğimizin yok olmasına sebebiyet verir. ‘Millî kimlik de neymiş?’ diyenlere sözümüz yok. Onlar, ‘Milletim nev-i beşer, vatanım ruy-i zemin’ görüşünü benimsemişlerdir. Türk ve Müslüman olmakla, herhangi bir batılı ülkenin vatandaşı-Hıristiyan olmak arasındaki farkı idrak edemeyenler, tercihte hatâ ettiklerini, Türk topraklarına, Müslüman gibi gömülmeyi isteme noktasına geldiklerinde anlayabiliyorlar.

Bağımsızlığımızı korumak, vatanımızda ay-yıldızlı bayrağımız altında haysiyetimizle yaşamak istiyorsak, Türkçemizi doğru konuşmalı, doğru yazmalıyız.

Gazete ve dergilerimiz dil konuları ile çok az ilgileniyorlar.

Akademisyenlerimiz yabancı dil imtihanına tâbi tutuluyor da Türkçeyi ne ölçüde bildiklerine bakılmıyor. Ses bilgisi eksikliği; kelimelerin yanlış söylenmesine, sözlük bilgisi eksikliği; kelimelerin yanlış kullanılmasına, cümle bilgisi eksikliği; yazıda ve konuşmada anlaşılmaz veya yanlış anlaşılan cümlelerin kurulmasına yol açıyor.

Batı özentisi; Türkçe olmayan, fakat herhangi bir batı dilinde de bulunmayan kelimelerin oluşmasına sebebiyet veriyor. Onlara, kelime de denilemez. Çünkü kelime; anlamı olan ses veya ses birliğidir. ‘kelime’ diye uydurulanlara; ‘harf grubu’ demek gerekir.

Bu tür harf gruplarına birkaç örnek:  chımarıc, dürümland, efendy, eskidji, Fatoch, mavish, papuçland, yeshil

Türkçe karşılığı bulunmasına rağmen; computer, fiktif, market, plaza, restorasyon, rotasyon, towers, varyant…gibi kelimeler neredeyse dilimize yerleşmiş durumda.

Dilimiz, kasıtlı veya gafil dilciler tarafından yanlış türetilmiş kelimelerin istilası altında: akılsal,

bağıl, başat, belgit, değin, imge, karşıtkoşul, neden, nedensel, örneğin, öykü, özgür, sorunsal, tüm, tümce, ulusal, ya da, yadsımak, yanıt, yapıt, yaşam, yaşantı, zorunlu… ve diğerleri…

Devletin kontrolü altındaki kuruluşlarda da dil yanlışları yapılıyor. Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı’na bağlı müşterek bahis oyunun adı: ‘İddaa’ olarak kullanılıyor. Türkçede böyle bir kelime yok. Herhangi bir yabancı dilde varsa bile, burası Türkiye. Burada güzel Türkçemizde kullanılabilecek binlerce uygun kelime varken neden yabancı kelime kullanılıyor? Veya neden Türkçedeki bir kelime yanlış yazılıyor?  Kelimenin doğrusu ‘iddia’dır. Neden doğrusu kullanılmıyor? Bu işte kasıt yoksa câhillik vardır. Devletimizi yönetenlere ikisi de yakışmıyor.

Bugün, ‘önemsiz’ denilebilecek bir yanlışlığa göz yumulursa, yarınlardaki yanlışların boyutunun ne olacağı bilinmez.

Küçük’ denilen meseleleri halledemeyenler, büyük meselelerin altından kalkamazlar.

İngilizlerin en önemli yazarlarından biri olan William Shakespeare, 1616 yılında öldü. Her İngiliz genci, 400 yıl önce yazılmış Shakespeare eserlerini rahatça okur ve anlar. Bizde ise çok değil, 50 sene önce yazılmış romanlar, herkes tarafından anlaşılabilsin diye günümüz Türkçesine çevriliyor.

 ‘Dr’ unvanlı bir öğretim üyesi, bir dergide yayınlanan yazısında: ‘Kendisine ithaf edilen suçun ne olduğunu bilmiyordu.’ Diyor. Aynı yazıda; ‘geri iade etti.’ Şeklinde yazıyor. Bir başka cümlede ise;  ‘müziği seviyor, bilakis Türk müziğini zevkle dinliyordu…’ ifâdelerini kullanıyor.

 

Bir firmanın, ‘en büyük’ olduğunu iddia eden bir gazetede yayınlanan reklamında şöyle bir cümle göze batıyor: ‘Dikkat: Kış yaklaştığı dolayısıyla önleminizi alınız. Az sarfiyatlı elektrik sobalarımız ay sonuna kadar ucuzluk yapılacaktır. Hesabını bilenlere bu fırsatı kaçırmamaları için tavsiye ederiz.’ 

Reklam metnini kaleme alan üretici veya görevlisi, Türkçe bilmiyor olabilir. Reklamı yayınlayan gazete sorumlusu da mı Türkçe bilmiyor?

Eyvah!