Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Köyümden… Gönlümden…

KİTÂBİYAT

Köyümden… Gönlümden…

İnşaat Mühendisi Mehmet Ali Kalkan; 2001 yılında: ‘Geceye Göz Ekledim’, 2014 yılında: ‘Gök Aradık Tuğlara’, 2022 yılında ‘Ufuklar Ardı Bizim’ isimli kitaplarını yayınladı.  2024 yılında yayınlanan eseri, Yazı sanatlarının ‘Deneme’ gurubundan ve ‘Köyümden… Gönlümden’… ismini taşıyor.

Bilindiği gibi deneme türü yazılarda az sözle çok şey anlatan ifade tarzı kullanılır. Birkaç satırda zengin derinliklere inilir, sonsuz ufaklara yolculuklar yapılır. Kimi okuyucular çocukluğunu, kimileri gençliğini yeniden yaşama imkânı bulur. Hepsinde okuyucunun ilgisini çekecek bir şeyler vardır.

Arka kapakta yazarın sımsıcak ifâdeleri, okuyucuyu kitabı edinmeye dâvet ediyor ve hemen ardından sayfalara yönlendiriyor:

Nevzat Kösoğlu ağabey ‘Köye plâstik pencere geldiğinde bir şeyler eksilmeye başladı’ demişti. Köyümüze kanunsuz, kaçak inşaat yapan, ağaçları kesen belediyeyi yazdığımda gençlerin bir kısmı ‘Köye bir şeyler yapılsın da kim yaparsa yapsın, kaynağı ne olursa olsun’ gibi laflar ettiler.

Yazmaya çalıştığım ‘Köyümden... Gönlümden...’ bunlar değildi. Köydeki güzelliklerdi, insanların samîmiyeti idi. Helâli, haramı, doğruyu, yanlışı ayırmaktaki ferasetleriydi. Ahmet'in dağda bayırda bulunan sâhipsiz ağaçları ‘Kurt, kuş yir,’ diye aşılamasıydı. Geliri olmayan bir teyzenin ‘Yaşın altmış beş olmuş, o yüzden sana yaşlılık aylığı bağlamaya geldik,’ diyen yetkililere ‘Olmaz, almam, ırahmetlik buvam beni nöfusa bi yaş böyük yazdırmış, alırsam haram olur,’ diyen güzelliğiydi.

Mehmet Ali Kalkan

Yazının hemen altındaki 4 satır, dâveti tekrarlıyor:

Mehmet Ali Kalkan, Köyümden... Gönlümden... kitabıyla her zamanki mutedil uslûbuyla milletimizin güzel hasletlerinin altını çizerken neleri kaybettiğimizi de net bir şekilde önümüze koyuyor.

Şimdi okuma ve düşünme zamanı.

Kitaptaki 68 adet yazının başlıkları; okuyucunun, kitabı almakla ve hemen okumaya başlamakla isâbetli bir iş yaptığı kanaatini tasdik ediyor:

Bizim Köy, Dağların Kolyeleri, Türkü Sözü, Yıldızlara Çoban Durduğum Zaman, Yaşlılık Maaşı On Yedi Benli, Mevlid, Dokuma Tezgâhı, Suyu Bulmak, Su, Çalışmadan Çok Kazanmak, Susak,  Sarılmak, Bir Damla Suyun Gayesi, Ardıç Ağacı, Köstek Kesmek, Geçmiş Zaman Olur Ki, Mezarlıklar, Babamı Özledim..., Gün Ve Tün, ‘Yeşil Yaprak Gibi Tütüyorsun Gözümde’, Gök Kubbe Çadırımız..., Erezle, Türkmen Baba Mezarı, Ata Mezarı, Yağmur Duası, Türkistan Toprağı Ve Yada Taşı, Kaç Bahar Gördün?, ‘Rüzgâr Özür Dilese De Dal Kırıldı Bir Kere’, Yağmur Duâsı, Osman Ağabey, Muhip, Kanuni Sultan Süleyman,  Arpa, Borç Para, Seviyor... Seviyor…,  Ağaçlar Sâdece Ağaç Değil, Kırkpınar,  Yağlı Güreş, Beyköy, İsim Koymak, Mantarlar, Yeni Bayramlar, Dedem / Babam / Muhittin, Ağaç Yaşken Eğilir, Şiir Yazmak, 5 Ocak, Heybe, Taş Dedi Ki, Bükme Örtme, Çanakkale Mahşeri, Sultan Alâeddin, Banka, O Bebek Evlendi, Kızılelma, Baş Yastığı..., Oda, Hey On Beşli, İğde, Allah İşine Makbuz Mu Olur?, Cenaze Arabası Şoförü, Kız İsteme, Tulumba, Düğün, Aklı Bir Kenarda Bırakıyoruz, Soru Cevap, Aşk Vatandı.

Her biri, tekrar okunacak, ufuklar açan, muhayyileyi çalıştırıp, işleyen demirin parlaklığını kazandıran 5-10 satırlık hikâyecikler… Sohbet ehli insanlar, sözü biraz uzattıklarında, dinleyicilerin dikkatinin törpülendiğini anlar ve hemen Frenklerin ‘anekdot’ dedikleri çok kısa bir hikâye anlatırlar.  Mehmet Ali Kalkan, ‘Hoşsohbet’ sıfatıyla anılmak isteyenlere bol ve zengin malzeme sunuyor.

Köy hayatını yaşama imkânı bulamayan insanların hayatında mutlaka bir boşluk vardır. Mehmet Ali Kalkan, bu boşluğu gidermekle kalmıyor, 1950’li, 1960’lı yıllarda; yılandilli, yalancı ve iftiracı, edep ve güzellikler bigânesi, ince duygular fakiri, yazar bozuntularının yazdığı romanların kirlettiği köy hayatını Müslüman Türk’ün gönül kalemiyle tezyin ediyor.  Yazdıklarını, kendisine ve kendisi gibi usta şairlere ait şiirlerde donatıyor. Eser, âdeta bir halk kültürü ansiklopedisidir.

Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan:

Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası,
Ayak seslerinden tanırım.
Ne zaman bir köy türküsü duysam,
Şâirliğimden utanırım.

 Örneğini verdikten sonra ‘şâirin bahsettiği türkülerden birinin şu olabileceğinden eminim’ diyor:

Bizim pencereler yele karşıdır,
Muhabbet dediğin karşı karşıdır.
Görebilsen gör sinemde neler var,
Gülüp oynadığım ele karşıdır. 

Türk halk kültürünün ihtişamını kalplere, hâfızalara yerleştiren berceste satırlar:

SU

Atalarımız kâinatın sudan meydana geldiğine inanırlarmış. Bu sebepten suyun bizde özel bir yeri var. ‘Sular, seller gibi konuşuruz’ meselâ. ‘Su gibi aziz ol!’ deriz. Hıdırellez’de yazdıklarımızı akarsulara bırakırız. Sevdiğimiz ‘bir içim su’dur. Yolcularımızın arkasından bir tas su dökeriz. ‘Saat beş sularında’ randevu veririz. Öbür dünyâya yolcu ettiklerimizin mezarlarına da bir miktar su dökeriz. Bu, asırlar öncelerinden getirdiğimiz bir Türk geleneğidir efendim, millet olmak kolay değil.

Geçmişlerimize rahmetlerle...

Bizim insanlarımız sevinince ağlar, üzülünce ağlar. Ağlak değil, duyguludur. Hele annelerimiz, ah annelerimiz… Oğlunu tahsil için büyük şehirlere gönderir, ciğerpâresi gelince ağlar, giderken ağlar. Bir de, milletimizin yaptığı iyi işler sebebiyle duyduğu gururu gözyaşlarıyla dışa aksettirenler var Onlardan bir hikâye:

OSMAN AĞABEY

Osman ağabey makine mühendisi, bir şirketin genel müdürlüğünden emekli. Lâf lâfı açtı, bizim köyden olduğunu söyledi. Meğer Batı Trakya’dan Türkiye’ye geldiklerinde bizim köyün nüfusuna kaydetmişler. O da kütüğünü almamış, bizim köyde kalmış, oradan askere gitmiş.

1960’lı yılların sonunda askerlik kararı aldırmak için şehirden ilçeye gitmiş, o zamanlar otobüs öğleden sonra gidiyor, sabah erken şehre dönüyor.

Gece orada kalmış, işini halletmiş, şehre gelecek ama askerlik şubesi başkanı beraber yemek yemeden bırakmam demiş, çünkü Sarıcakaya ilçesi ve köylerinde ilk defa bir üniversite mezunu askere gidecek, o da sensin demiş. Şehre dönecek Osman abi ama araba da yok. İleride Mayıslar köyü var, yayan bir saat sürer, oraya git, orada Nallıhan tarafından gelen kamyonlar olur, onlarla Eskişehir’e gidebilirsin belki demişler.

Mayıslar’a kahveye gelmiş, muhtar yabancı birisini görünce hâl hatır sormuş, çay söylemiş, Osman abi de durumunu anlatıp Eskişehir’e dönebilmek için buradan geçen kamyonlara binmek için geldiğini ifâde etmiş.

Muhtar ‘Ben seni kamyon tepelerinde göndermem, seni devlet okutmuş, mühendis yapmış, bir mühendis öyle gitmez, yarın otobüsle gönderirim.’ demiş. Evine götürmüş, yedirmiş, helâlinden içirmiş. Osman abi ‘Bir yatak serdiler tertemiz, sakız gibi, bütün âile seferber oldu beni rahat ettirmek için, hiçbirini tanımam, ilk defa geldiğim kahvede gördüğüm bir adam ve ailesi. Bir yandan eziyet verdiğim için utanıyorum,’ diye anlatmıştı.

Mühendisler Günü varmış da aklıma geldi.

***

Gözlerinizdeki nemden mahcubiyet duymayınız, Soranlara, güftesi ve bestesi Selim Öztaş’a âit şarkıyla cevap verebilirsiniz: ‘İnan ki ağlamadım, gururluyum sâdece…’

Efendim! Eserde, gözlere hitabeden yağmur bulutlarına dâvetiyeler çıkaracak daha pek çok kısa hikâyeler var.         

İyi okumalar.

Hoşça bakın zatınıza…

MEHMET ALİ KALKAN

1958 yılında Eskişehir’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir’de, yükseköğrenimini Adana’da tamamladı ve inşaat mühendisi oldu.

Evli ve iki çocuk babasıdır.

Yağmur’un da dedesi…

 Mesleğini icra ederken bir yandan da edebiyatla ve özellikle halk şiiriyle ilgilendi. Abdurrahim Karakoç, Yavuz Bülent Bakiler, Yetik Ozan (Dr. Turgut Günay), Dilaver Cebeci, Feyzi Halıcı, Ârif Nihat Asya, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu gibi şâirlerden etkilendi. Âşık Pervânî, Âşık Reyhânî, Âşık Mevlüt İhsânî, Âşık Murat Çobanoğlu, Âşık İmâmî, Âşık Cemal Divânî, Hüseyin Sümmanoğlu’nun çeşitli zamanlarda sohbetlerinde, programlarında bulundu.

Kalkan'ın şiire başlamasında babası çok etkili olmuştur. Babasının ona bir saz hediye etmesi ile türkülere merakı daha da artmıştır. Karacaoğlan, Seyrani, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Emrah gibi âşıkları türküler aracılığıyla tanıyıp sevmiştir. Köyünde arkadaşlarıyla çobanlık yapması ve köyünün coğrafyasını detaylarıyla öğrenmesi de şiirlerini oluşturmasına yardımcı olmuştur. Tabiat, meyveler, hayvanlar, vatan sevgisi onun şiirlerine konu olmuştur. Şiir yazarken esin kaynağı olarak Türk kültürü ve târihi ile ilgili okuduğu kitaplar ve kendi köyündeki coğrafya, yer adları, kültürel miras ögeleri etkili olmuştur. Şiirlerinde millî ve dinî konular da hâkimdir. Türk kültürü ve gelenekler, târihî ve dinî olaylar; tabiat ve onun güzellikleri şiirlerinde görünen temalardır.

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.                                                                                                                                                   
İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50                                                 
Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta:
otuken@otuken.com.tr  www.otuken.com.tr