(ALTINCI BÖLÜM)
AĞABEYİM Hulûsi Çetinoğlu ana başlıklı 44 sayfalık kısım kelimenin bütün anlamlarıyla bir portredir. Portre yazanların pek azı ‘hususî hayatı’, iç kale sayılacak mizaçın âile içi yansımalarını yazmayı başarabilmiştir. Oğuz Bey ise, başkanlarının hayran olduğu özelliklerin dışındaki yakaladığı fotoğraflarla, ‘hizmet kahramanı’ ağabeyinin şahsiyetine hayranlığını anlatırken samîmi ve mübalağasızdır.
Bu bölümde Hulûsi Çetinoğlu isimli bir şahsiyetin eş, ağabey, amca, baba ve yönetici yanları ile oluşan muhteşem portresi var.
Kayınbabam Ahmet Nihat Akay’ın ölümünden bir süre sonra tâziye için lutfedip teşrif ettiğinde, kendisini tanımaktan bahtiyar olduğum, iki saat hayranlıkla dinlediğim Mehmet Turgut Bey’in -Hulûsi Bey’in evlilğindeki rolü dâhil- bu namuslu bürokrat ile senkronize bir şekildeki hizmetleri, alkışlanası ve sık sık yad edilesi bir yüksek ahlâk ve çalışma anlayışının örneğidir. M. Turgut’un hâtıralarını ihtiva eden kitabındaki hem merhum M. Turgut’a, hem merhum Hulûsi Çetinoğlu’na hayran bıraktıran paragrafları, şimdiki üst yöneticilere de okutmak gerekir. Oğuz Bey’in paylaştığı sendikacı Şevket Yılmaz’ın ifâdesi ise okunası türden.
Oğuz Bey’in 49. sayfadan 54. sayfaya kadar olan kısımlarını ağır ağır ve gözlerim ıslanarak okudum. Bir akıllı, cesur, namuslu, dürüst, makine mühendisinin çeşitli kurum ve kuruluşlardaki hayatına âit fotoğrafları anlatmayı başarmış.
Oğuz Bey’in âile kavramını değerini ve işlevini, o kurumun varlığının korunmasının gereğini, nasıl bir gerçek eğitim verme, norm ve davranış aktarma merkezi olduğunu gösteren cümlelerine minnet duyuyorum. Oğuz Bey’in ‘Siyâsetçilerin İçinde Siyâsetten uzak…’ başlıklı alt kısım, şimdiki bürokratlarımızın bilmesi gereken değerleri sezdiriyor.
Oğuz Bey’in 1948 yılı’nda Bafra’ya gelen genç ağabeye duyulan saygı ve sevgi dolu cümlenin ötesini düşünmeyi başaranlar, kitabın en sonundaki (BİTİRİRKEN, s.288-289) şu ifâdelerden, kendileri için de övünç çıkarıp merhum Hulûsi Bey’e Fatiha okuyacaklardır:
‘Hulûsi Çetinoğlu, hiçbir şahsî çıkara râm olmaya; vatan, millet, bayrak, ezan ve âilesinden, dostlarından ve prensiplerinden başka vazgeçilmezi bulunmayan seçkin Türk münevveri idi. İğva edilmez irâdesi, olanca haşmetiyle bütün Türk milletini kucaklayan bir yüreğin sâhibi, mümtaz bir Türk milliyetçisi; net, mert, kırıp dökmeyecek ölçüde sert ve de dosdoğru bir insan...’
HULÛSİ ÇETİNOĞLU’NUN DİLİNDEN...KALEMİNDEN (s.67-191) ana bölümünde gerçekten hayran oldum. Siyâsî şehitlerimizden olduğuna inandığım Tevfik İleri konulu iki metinden başlayarak Sümerbank Genel Müdürü, TİSK, MESS başkanı olarak yaptığı konuşmalar ve mesajlar birikimli ve zeki bir aydının ifâdelerini taşıyan tespit ve yorumlardan oluşmaktadır. Hulûsi Bey’in Türkiye Millî Kültür Vakfı’daki ve Türk Kültürüne Hizmet Vakfı’ndaki hizmet, bilgi ve birikimini yansıtan cümlelerden çıkan apaçık hüküm şudur: Bu metinler, devletin ne olup olmadığını da özel sektörün niyet ve imkânlarını da Türkiye’nin ulaşması gereken bilim ve teknoloji ufkunu bilen bir aydının ifâdeleridir.
HAKKINDA YAZILANLAR (s.192-287) ana bölümündeki yazılar içinde, içimi yakan kızları, Ayşe Türkân Çetinoğlu ve Ferruh Tülay Çetinoğlu Aygeldi’nin yazısı; asker arkadaşım, meslektaşım Erdem Dereli’nin, benim de hayranı olduğum insanlardan olan Metin Eriş Bey’in Makamın Eğemediği Dimdik bir Kişilik: HULÛSİ ÇETİNOĞLU başlıklı yazı ile Ertan Yülek Bey’e meslektaşımız Sakin Öner Hoca’ya âit metinler... Ve tabiî çileli fakat mutlu bir eşin Çiçek Çetinoğlu Hanımefendi’nin yazısı…
Mübârek bir âile olduğunu düşündüğüm. Saygıya sevgiye lâyık bu âilenin örnek temsilcisi, Hulûsi Bey’in eşi Çiçek Hanım’ın yazısının son cümlesiyle yazımı tamamlayayım: ‘Bütün insanlar, sevdiklerini yüceltirler. Ben yüce bir insan olduğu için O’nu sevmiştim. Nurlar içinde yatsın.’
Ankara, 1 Şubat 2024
(SON BÖLÜM YARIN)