Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Pedagog Müjgân Suver ile Suça Sürüklenen Çocuklar Hakkında Konuştuk

Oğuz Çetinoğlu: İstanbul’un Ümraniye ilçesindeki hırsızlık operasyonu esnasında 19 yaşındaki Yunus Emre Geçti'nin silahlı saldırısı sonucu şehit olan polis memuru Seyda Yılmaz, memleketi Sivas'ta toprağa verildi. Allah Rahmet eylesin. Gerekenler yapılıp bu şekildeki menfur hâdiselerin tekrarı önlenir inşallah. Sizin bu konularda hassasiyetiniz olduğunu bilenlerdenim. Hâdise hakkındaki düşüncelerinizi lütfeder misiniz?

Müjgân Suver: Şehidimiz son yolculuğuna uğurlanırken tabutu başında yalnız annesi, babası ve eşi değil, konu ile alâkalı olarak hassasiyeti olan çok kalabalık bir kitle toplandı.  Türkiye dünyalar güzeli gencecik polisinin ölümüne gözyaşı döküyordu.

Aynı çatışmada ayağından yaralanan Yunus Emre Geçti'nin annesinin gazetecilere söyledikleri ise dinleyenlere bir ders gibiydi. Sözleri ile sanki toplumdan özür diliyor hesap veriyordu. Bir yandan da oğlunu doğru yola getirmek için beyhude verdiği mücadelede ne kadar yalnız ve çaresiz kaldığından şikâyet eder gibiydi. ‘Oğlumu ben ihbar ettim. Bu çocuk düne kadar hâlâ elini kolunu sallayarak dışarda serbest dolaşıyordu.’ Diyerek güvenlikten sorumlu olanlara ince bir mesaj gönderdi.

Çetinoğlu: Olayın tahlilini yapar mısınız?

Suver: Emre Geçti henüz 19 yaşındaydı. Uyuşturucu kullanıcısı ve satıcısıydı. Hırsızlıktan istismara ve saldırıya kadar tam 26 suç kaydı vardı. Silahlar ve lüks arabalarla sosyal medyada mafyavâri pozlar vermesi çok şey anlatıyordu. Çocukluğundan beri suça sürüklenen Geçti'nin suç dolu geçmişine rağmen ceza almadan toplum içinde böyle serbest dolaşması birçok soruyu da beraberinde getiriyordu. Annenin de şikâyeti bundandı.

Çetinoğlu: Kamuoyu, Emre Geçti’nin 26 ayrı suç kaydı olduğunu, hâdisenin yaşandığı günün ertesinde öğreniverdi. Güvenlik güçlerinin haberdar olmaması mümkün mü? 

Suver: Haklısınız. Biliyorum şimdi bilir bilmez herkes önce Yunus'un ailesini eleştirecek. Bir anne baba çocuğunun bu halde olmasını ister mi? ‘Benim de canım yanıyor. Polisimiz ölünceye kadar keşke ben ölseydim. O silahı ben yeseydim. Ben kurşunlara gelseydim. Ben çocuğumun bu kadar kötü olmasını ister miydim? İşlediği 26 suçun hiç mi cezası yoktu? Devlet bunu niye içeriye atmadı? Niye dışarıda elini kolunu sallayarak dolaşmasına göz yumdu? Bu çocuk madde bağımlısı, bu çocuk madde satıyor, bu çocuk madde kullanıyor! Bunların hepsini söyledim ben. Kendim ihbar ettim, buldurdum. Ben yoruldum ve gerçekten çok üzgünüm’ Diye feryat ediyor.

Günlerdir gözlerimin önünden şehit polisimiz Şeyda’nın o güzel masum yüzü gitmiyor. Ve yarı çıplak bir çöp torbasına sokulmuş katilin, henüz çocukluktan yeni çıkmış küstahça sırıtmaya çalışan şaşkın yüzü.

Tanrım! Suç ve çocuk hiç yan yana gelmemesi gereken iki kelime değil midir? Doğarken her çocuk mâsum değil midir? O masum çocukları bu çöp torbasının içindeki çocuk hâline getiren ne yazık ki başta içinde doğup büyüdüğü aile olmak üzere okul ve çevredir. Yani bu toplumdur. Çocukları okul sistemi içinde tutamayan devlettir.4+4+4 gibi çağ dışı bir uygulamayla çocuklara bir meslek bile kazandırmadan dört senede sokağa barakan eğitim sistemidir. Çocukların okul ve akran çevresi yetişmesinde çok önemli olduğunu hepimiz kendi deneyimlerimizden biliyoruz. Eğer çocuk okul sisteminin dışına itilirse, okuldan kaçarsa, disiplin cezalarıyla okuldan uzaklaştırılırsa, okulda başarısız olursa bunların her biri çocukları suça sürükleyen sebeplere dönüşebilir.

Çetinoğlu: İnsanın kendi kendine kötülüklere, fenalıklara yönlenmesi düşünülebilir mi?

Suver: Arkadaş çevresi önemli bir etkendir. Özellikle ergenlik döneminde bir gruba ait olma ihtiyacıyla çocuklar sapma davranışında bulunabiliyorlar. Bu sebeple ailelerin çocuklarının kimlerle iletişim içinde olduğunu tâkip etmesi, öğretmenlerin okul içinde çocukları tâkip etmesi önemlidir. Okuldaki rehberlik servislerine verilen önem arttırılmalıdır.

Bütün bu çevre faktörlerinin yanında elbette çocuğu suça iten ferdî, fiziki ve psikolojik etkenler gibi faktörler de vardır. Ama bunlar tek başına suçu oluşturmaya sebep değildir. Bu yüzden burada daha çok çevre ile alâkalı faktörler üzerinde durulmalı.

 Çocuğun içinde yaşadığı aile, bulunduğu sosyal çevre, okul ortamı, içinde yaşadığımız toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel değerleri, eğitim seviyesi, sosyal meseleler, ne yazık ki hepsi suç ve çocuk kavramını bir araya getiriyor ve çocuğu suça sürüklüyor. Tabiî ki toplumda değer verilen rol modellerin ve sosyal medyanın da çocukların suça sürüklenmesindeki etkisi çok fazla. Bu teknolojik âletleri, sosyal medyayı veya içerikleri ne şekilde kullandıkları önemli. Çok şiddet içerikli uygulamalar söz konusuysa, vakitlerini bunlarla geçiriyorsa, çocuklar için olumsuz rol modeller teşvik edip, şiddete meylettirebilir. Bu noktada ebeveynlerin kontrolü oldukça önemlidir. Yâni çocuk bilgisayarı ve tableti ne kadar kullanıyor? Nerelere giriyor? Nelerle ilgileniyor? Bunları iyi takip etmek gerekiyor.

Çetinoğlu: Farkındasınızdır! Haber kaynaklarına göre çocuk suçluların sayısında artış var gibi…

Suver: Türkiye’de suça sürüklenen çocuk sayısı son 10 yılda hızla artarak ikiye katlandı. 2022 yılında 200.000’den fazla çocuk suça sürüklendi. Suça sürüklenen çocuk sayısı son dönemde artış eğiliminde. 2010'ların başında bu sayı 100.000’in altındaydı.

Bakalım bu son derece ciddî konunun araştırılması ve tartışılması için TBMM'ne soru önergesi veren bir milletvekili çıkacak mı?

Çetinoğlu: Geleceğimizi tehdit eden önemli bir problemimiz hakkında ilgililere uyarı mahiyetindeki bilgi aktarımı sağlayan ve farkındalık oluşturacak cevaplarınız için çok teşekkür ederim efendim.

MÜJGÂN SUVER: Marmara Grubu Vakfı AB ve İnsan Hakları Platformu Başkanı

Münih Ludwid Maximilien Üniversitesi'nde yüksek tahsilini tamamlayan pedagog Müjgân Suver, Münih Devlet Pedagoji ve Âile Araştırmaları Enstitüsü'nde çalıştı. Bavyera'da yabancı statüsünde çalışanların ve onların çocuklarının Alman toplumuna entegrasyonunu sağlayacak eğitim modellerinin oluşturulmasında ve uygulanmasında faaliyetler yürüttü. Münih Kent-Pedagoji Enstitüsü'nde, ‘iki dilde, iki kültürde eğitim modelleri’ konusunda eğitimcilerin eğitilmesinde, uzman akademisyen olarak görev aldı... Göç ve göçmenler, entegrasyon problemleri, yabancı hakları konularında danışmanlıklar verdi. Münih'te çalışan yabancıların ‘güvenilir kişisi’ seçilerek şehir meclisinde danışman üye olarak yer aldı.

2000 yılından beri Marmara Grubu Vakfı AB ve İnsan Hakları Platformu başkanlığını yürütüyor. Avrupa Birliği, demokrasi, sürdürülebilir kalkınma, teşkilâtlı sosyal sorumluluk, kadın liderler, kadınların ekonomiye kazandırılması, sosyal cinsiyet eşitsizliği, eşitlik ve uzlaşma kültürünün geliştirilmesi konularında projeler yürüten Müjgân Suver, aynı konularda çalışan Sivil Toplum Kuruluşları, platformlar ve çalışma gruplarıyla da ortak savunuculuk faaliyetleri yürütmektedir. KAGİDER'in kurucu üyesi, TÜSİAD - Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu uzman üyesi, Eşitlik, Adalet ve Kadın Platformu Organizasyon Komitesi üyesi, Yanındayız Derneği Danışma Kurulu Üyesi, Denge Denetleme Ağı Koordinasyon Grubu Sözcüsü olan Müjgân Suver, İzmir GÖZLEM Gazetesi yazarlarındandır.

Müjgan Suver'in; Almanya'da ‘Okullarda İki Dilde İki Kültürde Eğitim’, ‘Alman Çocukları İçin Almanca’, ‘Trafik Ve Çocuk’, Türkiye'de farklı yılları kapsayan ‘Ulusal Kadın Politikaları - Eylem Planı’ isimli iki kitabı, issiz kadınları istihdama kazandırma hedefinde hazırlanmış ‘Arıcılık ve Organik Bal Üretimi’, ‘Temel İşletme ve Pazarlama’ konulu iki kitabı, dergi ve gazetelerde yayınlanmış birçok makalesi bulunmaktadır.