Abdullah KÖKTÜRK

Eğitimci - Siyasetçi

Derelerde Fındık Toplamak

Çocukluk dönemimizde, yani ellili, altmışlı ve hatta yetmişli yıllarda, Kocaeli’nin çok büyük bir bölümünde fındık meyvesi pek bilinmezdi.

Özellikle İzmit, Gebze ve Kandıra’nın çok yerinde, fındıklar ya derelerde ya da ormanlarda ancak rastlanabiliyordu.

Kocaeli’mizin Değirmendere civarında, Kandıra’nın bazı köylerinde bir de Akmeşe-Mecidiye Köyü civarında fındık tarımı yapılıyordu.

Bunun dışında da fındık yetiştiriciliği pek yapılmamakta idi. Dolayısıyla bizim kuşak fındık ihtiyacını ancak derelerden veya bazı ormanlardan temin edebiliyordu.

Oda çok zahmetli bir işti. Dikenlerin ve çalıların arasından saatlerce toplanan fındık, çocukların iki cebini ancak dolduruyordu. Bu da 200-300 gram civarında bir fındık demek olurdu.

Genellikle köy çocukları da o dönemde kendi hayvanının, koyununun ve hindisinin (kelinin) çobanıydı.

Biz çobanlarda topladığımız fındıkları, öğlen vakti bir pınarın, çeşmenin veya bir derenin kenarında o kuru ekmeğimize katık ederdik. Toplanan bu fındıklarda zaten pek kaliteli olmazdı. Kalın kabuklarını iki taş arasında zorlan kırardık.

İşte, o günlerden bugünlere geldiğimizde, şimdilerde ise, özellikle Kandıra’nın bazı köylerindeki çiftçilerimizin 10-15 ton fındık çıkardıklarına şahit olmaktayız. Diğer köylerimizde de az veya çok fındık üretimi yapılmaktadır. Ticari amaçla fındık yapmayanlar bile, evin ihtiyacını karşılayacak kadar bağına-bahçesine fındık meyvesini dikmişlerdir.

Kısaca; Kocaeli’miz şimdilerde birkaç çeşit de olsa verimli fındık konusunda da epeyce zengindir. Olgunlaşan fındıklar ise toplanıp kurutuluyor ve ticari amaçlı olarak da satılıyor. Satılmayanlar da eşe-dosta hediye ediliyor veya evlerimizde kuruyemiş olarak değerlendiriliyordu. Toplanmayan fındıklarda çökelezlere (sincap) ve farelere yem oluyordu.

Evet, nereden nereye?

O yıllarda, sadece derelerden, ormanlardan fındık toplanmıyordu. Bazı meyvelerde maalesef bahçelerimizde yoktu. Töngel, uvaz, garamık gibi…

TÖNGEL TOPLAMAK

Töngel (muşmula) de evimizin civarında pek bulunmayan meyvelerdendi. Köyün özellikle kadınları birkaç kişilik grup oluşturarak, ormanlara, dağlara muşmula toplamaya giderlerdi.

Toplanan töngeller eve getirilir, kalbur, gözer, tepsi veya temiz bir bez üzerine yayılır. Olgunlaşanları yani köhniyenler de afiyetle yenirdi. Bazı ailelerde ise töngelin turşusunu da kurarlardı. Bu dağda taşta toplanan töngeller de aşılı filan değillerdi. Küçük boy ve yabanilerdi

Oysa bugün çok şükür, ayva ağacına aşılanan, yemişene (alıç) aşılanan veya satın alınan töngel fidanları sayesinde bol miktarda töngele sahibiz.

Önceden yerli, TÜRKMEN (manav) köylerinde zaten fazla meyve çeşidi de yoktu. Köylerde seyrekte olsa dut ve incir ağaçları bulunurdu. Kendiliğinden yetişen ceviz ağaçlarına da bazen rastlanırdı. Bunun yanında bol miktarda gara (kara) erik, orak eriğine rastlamak mümkündü.

Son yıllarda, köyde ve kentte bahçesi olan insanımızın, bol miktarda meyve ağacına sahip olması gerçekten sevindirici. Hatta meyveciliği ticari amaçla yapan çiftçilerimize bile rastlıyoruz ve memnun oluyoruz.

Dünü bilmeden, bugünün de anlam ve kıymeti pek bilinmez.

Ben de bu duygu ve düşüncelerle geçmişle bugünün mukayesesini yaparak, duyarlı neslimize faydalı olmaya çalıştım.

Diğer bir yönüyle de dünü yaşayanların, bugünün kıymetini ve değerini de hatırlatma yönüyle de olsa faydalı olmaya çalıştığımı sanıyorum.

Köyüyle, kentiyle ve her yönüyle bolluk içinde, yarınlara da umutla bakabilmek dileğiyle…