Abdullah KÖKTÜRK

Eğitimci - Siyasetçi

Akçaova da Öğretmen Olmak

- Öğretmen olarak ilk görev yaptığım okul, İzmit Namık Kemal Lisesi idi. Okul müdürümüz Abdullah ÖZKIRKLAR, bir gün beni makamına çağırarak İl Milli Eğitim Müdürü Yunus AVCI seninle görüşmek istiyor, yarın sabah sen ilk önce İl Milli Eğitime uğrar, daha sonra okula gelir ve derslerine girersin dedi.

 - Bende ertesi günü, İl Milli Eğitim Müdürlüğüne giderek Yunus AVCI beyle görüştüm. Görüşmemizde Yunus Bey bana ‘’Abdullah bey evli değilsin, müsait durumdasın seni Akçaova ortaokuluna göndermek istiyorum. İlkokul bünyesinde ortaokul açıldı ama öğretmen çok eksik. Hatta bir tek öğretmen var. Branş öğretmeni olmayınca da, derslere ilkokul hocaları giriyor. Senin memleket sever iyi bir insan olduğunu bana söylediler. Orasını boş bırakmamalıyız. Bende söz veriyorum seni bir daha ki sene tekrar İzmit’e alacağım’’ dedi.

- Bende kabul ettim. Hiç vakit kaybetmeden de ertesi günü Akçaova’ya gittim. Okulu görmek için gittiğim de, ilkokul müdürü okulunun kapılarını bile kapalı tuttu. Fehmi bey diye biri. Neden okula girmemi istemediğini de daha sonra öğrendim. Akçaova da öğretmenlerin, hemen hemen hepsinin de sol görüşlü olduğunu, özellikle köy – kop ve aydınlık gruplarının Akçaova da zemin bulduğunu, nerde ise kendilerine göre burasını kurtarılmış bölge ilan ettiklerini de daha sonra görmüş olduk.

- 12 Eylül öncesinin, sağ – sol ideoloji mensuplarının acımasız bir şekilde birbirlerini öldürdükleri, bir zaman diliminden bahsediyorum. O günlerde, akşamları radyo ve TV haberlerinde onlarca gencin ölüm haberlerini dinlerdik. Büyük bir üzüntü, içerisinde.

- İşte böyle bir ortamda da Akçaova'lı öğretmenler ve taraftarları da bizleri sağ cenah elemanı olarak değerlendiriyor ve peşin hükümlü davranarak tepki gösteriyorlardı.

İlk gittiğim gün okulun kapıları zaten kitlenmişti. Ortaokul, ilkokulun içinde ve bünyesinde olduğu içinde, ortaokul kısmını, o gün ancak görme fırsatı bulamadım. Akşam oldu ve Akçaova da kalmaya karar verdim. İzmit’ten çocukları ile tanışık olduğum, minareci İsmail lakaplı, İsmail GÜNAY amcaya misafir oldum.

-Minare ustası İsmail amca, aynı zamanda arıcılıkta yapan çalışkan bir insandı. Akşam yemeğinin yanında, mis kokulu ballarından da yemekte nasip olmuştu.

- Yemek sonrası sohbet ederken, İsmail amca aniden ayağı kalktı ve bana ‘’ Hadi hocam camiye gidiyoruz’’ dedi. Ne yapalım, Anadolu da bir söz vardır ‘’ Misafir ev sahibinin kuzusu’’ Bizde davete icabet ettik ve beraber camiye gittik.

Yatsı vakti idi. Caminin önünde de İsmail amca kolumdan tuttu ve ‘’ hocam ezanı okuyuver’’ dedi. Camide de bizimle beraber, üç yaşlı amca daha vardı yani hepimiz beş kişiydik. İçlerinden de yaşça en küçük ben olduğum için ezanı okumakta bana düştü.

Ezandan sonra, minareden indim ve caminin içine girdim. Baktım yaşlı amcalar cüppe ve sarığı bana doğru getiriyorlar. Ne yapıyorsunuz? Dediğimde ‘’ hocam namazı sen kıldırıver dediler’’. Evde arkadaşlar arasında cemaat olarak namaz kıldığımızda, imamlık yaptığımız olmuştu ama, camide böyle bir sorumluluk almamıştım.

Kısaca;  Cami ve mescitlerde ilk imamlığımı da, Akçaova’daki cami de yapmak nasip olmuştu.

Namaz bitti, genç bir ormancı kardeşimiz olan Kemal OKUMUŞ ta aramıza katıldı. Cami önünde, ayaküstü kısa bir sohbetten sonra, ben genç ormancı Kemale ‘’Köyün içine doğru gezelim ve bir kahvede çay içelim’’ dedim. Kemalde bu teklifi mi kabul etti ve biraz yürüdükten sonrada köy içinde bir kahveye girdik.

O da ne? Kahve’ye adımımızı atar atmaz, masalardan tepkiler gelmeye başladı. Hoş geldiniz denecek yerde, yüksek sesle sen buraya giremezsin nidalarına muhatap olduk. Biri masadan ayağa kalkarak ‘’Akçaova’yı karıştırmaya mı geldiniz? Özel mi gönderildiniz?’’ derken, başka masadan biri yüksek bir ses tonuyla ‘’ Seni devlet boşuna okutmuş, Eğitim görmüş bir adam, hele hele bir öğretmen nasıl ezan okur. Siz Cumhuriyet düşmanısınız’’ diye bağırıyordu. Tabi bu arada bende bu tepkilere cevap vermeye başladım.

Kahvehanede haliyle aniden gergin bir ortam oluştu. Arkadaşımız Ormancı Kemalde, kolumdan tutarak beni dışarı çıkardı ve “boş ver hocam muhatap olma” dedi

-Tabi, o gece doğru İsmail amcanın evine yatmaya gittik. Yatak çok güzel hazırlanmıştı ama beni uyku tutmuyordu. Bazı öğretmen arkadaşlarımız Siverek’te, Nusaybin de ve Kars Göle gibi yerlerde daha arabadan inerken sorgulanıp, öldürüldüğü bir dönemde AKÇAKOCA’nın memleketinde, Kocaeli de Rus ve Çin hayranlarına rastlamak beni ziyadesi ile üzmüştü.

-Ve nihayet sabah oldu. Kahvaltımızı yaptık. İsmail amca ve muhterem eşine, teyzemize de teşekkür ederek evden ayrıldık. Doğruca okula gittik. Öğrencilerle beraber açık kapıdan girerek, ortaokul müdiresinin odasına vardık. Ortaokulun müdürü de Md. Yardımcısı ve öğretmeni de Canan Hanım diye bir arkadaştı. Vekaleten müdürlüğe bakan Canan hanıma ‘’matematik hariç, bütün dersleri bana verebilirsin’’ dedim ve öyle de oldu. Bütün derslere girmeye başladım.

Bu arada ömrümüz, genellikle İzmit – Kandıra – Akçaova yollarında geçiyordu.

Bazen minareci İsmail ağanın evinde, bazen davulcular lakaplı, İzmit – Akçaova arasında otobüsleri olan Ünal beyler ve aile büyüklerinden olan Hüseyin amcalarda, bazen de Hüseyin ve Ziya Kaçar arkadaşımızın evlerinde kaldığımda oluyordu. Hatta bazen, Hatipler ve Çalca köylerinde de kaldığımda oluyordu.

-Çoban Tahsin’in yeri otel olarak değerlendiriliyor ve lokanta ihtiyacını da Mesut Alparslan’ın yeri karşılıyordu.

- İşte, tamda bu günlerde 12 Eylül Askeri ihtilali gerçekleşti.

İl Milli Eğitim müdürün yerine bir asker subay görevlendirilince de, Yunus Avcı beyde bizleri unutmamış olmalı ki, bize söz verdiği gibi, tayinimi İzmit’e getirmişti.

-İhtilal dolayısıyla tayinim İzmit’e erken çıktı. Oysa çok güzel insanlarla tanışmaya da başlamıştım. Hatta çevre köylerdeki gençlerle’ de buluşmaya başlamıştık.

  Özellikle Hatipler (Akıncı), Çalca ve Selametli köylerindeki insanlarla da epey tanışmıştık.

  -Akçaovada ki görevimiz, çok maceralı ve hareketli olmasının yanında kısa sürmüştü.

  -İzmit Namık Kemal Lisesinde tekrar öğretmenlik görevine başladım. Kısa süre içinde Md. Yardımcısı olarak göreve başladım.

  -Nihayetinde, Kandıranın, İzmit’in ve Akçaova civarının çocuklarını İzmit’te Namık Kemal lisesinde de okutmak nasipte varmış. Bu öğrencilerimizden Mustafa Aldemir ve taş işi ile uğraşan Günay Açıkgöz de bunlardan sadece ikisi. Hala da bu ismini saymadığım onlarca öğrencimizle de bugün de görüşüyor ve konuşuruz.

- Aslında bu yazımda, o yıllarda ve o günlerdeki sağ – sol kavramlarındaki şartlanmışlık’ları ve de bağnazlıkları bir nebzede olsa anılarımla anlatmak istedim. Bu günde bu sıkıntıları maalesef farklı alanlarda da olsa yaşıyoruz. Çok olumsuz şartları içerisinde, bir ülkenin kurulmasında emeği geçen ve Cumhuriyeti kuran başta Mustafa Kemal ve onlarca Osmanlı Paşa ve subayını görmekte zorlanan insanları bugünlerde de rastlayıp, gördüğümüz gibi.

Anılarımdan…