Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Atatürk’ün Bursa Nutku

İddiaya göre Atatürk, Ezan-ı Muhammedi’nin Türkçe okunmasına karşı çıkanlar olduğu için 1935 yılında Bursa’ya giderek halka hitâben aşağıdaki konuşmayı yapmıştır.

‘Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sâhibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, ‘Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adâlet teşkilâtı vardır.’ demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir.’ diye düşünecek, ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, ‘Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lâzım.’ diyecek.

Onu hapse atacaklar. Hukûkî yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, ‘Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan sebep ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.’

İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği! ’

Görüldüğü gibi konuşma metninde, gençler; polise, jandarmaya ve hattâ mahkemelere karşı silahla, sopayla ve taşla, eline geçirebildiği her türlü şiddet malzemesi ile direnişe yönlendiriliyor. Yönlendirme, belirli konularda değil, her konuda geçerli olacak şekilde genelleme içeriyor. Açıkçası, gençler, kan dökmeye, adam öldürmeye azmettiriliyor.

Konuşma metni, yapıldığı târihte kimsenin ilgisini çekmiyor. O günün gazetelerinde böyle bir metne rastlanmıyor. 1947 yılında Bursa’da gazeteci olduğu belirtilen Rıza Ruşen Yücer isminde bir kişi; ‘Atatürk’e Ait Birkaç Fıkra ve Hâtıra’ isimli, küçük boyda ve 24 sayfalık bir kitap yazıyor ve İstanbul’da Şaka Matbaası’nda bastırıyor. Bu kitap da nedense, yayınlandığı yıl ve sonraki 11 yıl içerisinde kimsenin dikkatini çekmiyor. 1958 yılına gelindiğinde, nasıl oluyorsa oluyor, Atatürk’e ait olduğu iddia edilen sözler -günümüzün çığırtkan medyasının anlatımıyla- bomba gibi Türkiye’nin gündemine düşüyor. Kitapta, gerçek Atatürkçüleri infiale yönlendirecek çirkin iftiralar var. Hiç kimse o bölümle de ilgilenmiyor, ‘Atatürk’ün Bursa Nutku’ olarak isimlendiren, yukarıda verilen metin tartışılıyor.

Tartışmalar üzerine 1966 Bornova Cumhuriyet Savcılığı tarafından dâvâ açılıyor. Mahkeme dosyayı, ‘Bilirkişi’ olarak tâyin ettiği Türk Târih Kurumu’na gönderiyor. Türk Târih Kurumu, konuyu uzmanlara inceletmeyip yönetim kurulu olarak karara bağlıyor: ‘Sözler Atatürk’e aittir.’

Aynı yıllarda, 1927 yılında İstanbul’da doğup 1989 yılında İstanbul’da vefat eden Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğrretim Üyesi Prof. Dr. Recep Doksat, Ankara’da ve yurdun çeşitli bölgelerinde verdiği ‘Atatürk’ün (sözde) Bursa Nutku ve Oidipus Kompleksi’ başlıklı konferanslarında, söz konusu nutkun Atatürk’le ilgisi olamayacağını ilmî delillerle ispat etmişti. Yine o dönemlerde, yıllar boyunca Atatürk’ün çok yakınında bulunan Falih Rıfkı Atay, Hikmet Bayur, Ali Kılıç ve Hasan Rıza Soyak gibi kişiler de söz konusu ifâdelerin Atatürk’e ait olamayacağını beyan etmişlerdir. Günümüzde; Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu ve Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne gibi ilim adamları, Yavuz Bülent Bâkiler ve Mustafa Armağan gibi yazarlar da aynı kanaattedirler.*

*Derin Târih Dergisi’nin Ağustos 2013’te yayınlanan 17. sayısından faydalanılmıştır.