Aziz okuyucularım, Türk Kadını kitabımda yıllar önce yayınlanan bu yazımı, günümüzde İslâm'ı temsil ettiğini iddia eden ama maalesef bu noktadan çok uzak olan kesimin vahim hataları üzerine sizlerle paylaşmak istedim.
İslâmda Güzellik Mefhumu
Ta Kureyş’e o bin dört yüz sene önce bir avuç Müslümanın çölün kızgın kumları kadar yakıcı ve kavurucu küfürle çevrilerek susturulmak istendiği mekâna uzanalım.
Orada başlayarak, Taif’e, Medine’ye, Habeşistan’a kadar ulaşan bir büyük mücâdelenin, bir ilâhi dâvânın eşsiz kahramanlarını tekrar tekrar düşünelim. Onların başlarından geçen her hâdiseyi yaşarcasına içimize sindirelim. Ve Allah’ın son elçisi, son dinin habercisi son Peygamberin davranışları üzerinde tekrar tekrar duralım.
“Yusuf benden beyazdı ama ben ondan güzelim” diye buyuran Allah Resûlü her mânâda güzeldi. Müslümanlıkta güzellik, öldürürken bile güzelliği şart koşacak kadar mühimsenmiştir.
Allah sevgilisinin mübarek ağızlarından inci taneleri gibi dökülen sözlerden pek çoğunda güzele işaret, güzeli tavsiye vardır.
1400 sene önce cahiliyetin enkaz hâline getirdiği insanlıktan, içi kadar dışı da güzel bir insan tipi inşa edilmek istenmiştir.
“Her kimin saçı varsa, yıkamak, taramak, temizlemek, güzel kokulu bulundurmakta ona yardım etsin.”
“Temiz elbise giyiniz, güzel hayvanlara bininiz, halkın önüne onların sizi beğeneceği şekilde çıkınız.” “İyilik görmek ümidinde iseniz güzel yüzlülerde arayınız.”
“Bana mebus ve elçi gönderdiğinizde yüzü ve ismi güzel olanları seçiniz.”
“Cenab-ı Hak güzeldir, her güzel fiili ve ameli, her güzeli sever.”
Bütün bu hadisler boş ve kof güzelliği değil, Müslümanlığın ahlâkı ile ahlâklanmış bir insanın şeklî güzelliğinin tamamlanışının ifadesidir. Erkeğe lisanındaki güzellikle iltifat eden bir peygamber olarak “Erkeğin güzelliği lisanındadır” buyurmuşlar, böylece şekle ilâve edilerek onu tamamlayıcı veya onu ikinci plana atabilen bir başka güzelliğe işaret etmişlerdir. Müslüman kendisinin Müslümanlığa olan nispetini düşününce ürperen insandır. Müslüman karakterindeki ve şeklindeki bir zaaftan dolayı Müslümanlığa gölge düşmesi ihtimaliyle korkulu rüyalar görendir. Çünkü küfür bu gün de her devirde olduğu gibi Müslümanlığı Müslümanla eş tutmak gibi kasıtlı bir tavrın içindedir. Günahlarına ve kusurlarına âdeta büyüteçle bakılan Müslüman hep Müslümanlığa yüklenmek için bir basamak olarak görülmektedir. Müslümanın vazifesi küfre basamak olmamaktır. Müslümanlığı temsil noktasında yapılacak tek şey Hz. Peygamberin işaret ve tavsiye ettiği güzelliği giyinmektir.
Müslüman giyimiyle, hareketleriyle, yemesi içmesi ve konuşması ile, lâtifedeki ölçüsü, ciddiyetteki kıvamıyla, münakaşa ve sohbetteki tarzıyla güzel olmak mecburiyetindedir. Müslümanlığı giyinip ortaya çıktığı andan itibaren dikkatli ve titiz olmalı, neyi temsil ettiğini hiç aklından çıkarmayarak yaşamalıdır. “Korkutmayınız sevdiriniz” diyen bir Peygamberin yoluna, ancak son dindeki güzellik mefhumuna dost olarak uyabiliriz.
Müslüman kadını ve erkeğiyle güzelliği madde ve mânâ sentezi ile sunarak en dar bir mekânı bile genişleten ve ferahlatan insan olmalıdır.
Estetik cerrahiyi de yanına alarak, sâdece dış görünüşün ölçülerini sunan asrımızın güzellik anlayışı İslâmın kastettiği ve istediği güzellik karşısında çok zavallıdır. Çünkü o zamanla eskiyecek bir şeklin mânâdan yoksun rötuşları ile meşguldür.
Namaz kıldığını, oruç tuttuğunu etrafındaki malum zihniyetteki kişilerden saklayan bir kişinin endişesi “gerici” yaftasını yemek değil, kendisinden zuhur edecek bir kusurun dinine yapıştırılması endişesidir. “Ya kaza ile burnumu karıştırırsam veya benden buna benzer bir hareket sâdır olursa” korkusudur. Her müslüman bu endişeyi yaşayıp kendisinden bu kadar emin olmasa neler olmaz…
1400 sene önce bir avuç müslümanla başlayıp, kıtalara yayılan o inancın bu akıl almaz başarısında acaba o devrin müslümanlarını kuşatan bu güzel korku ve endişenin hissesi yok mu?
Bilâl-i Habeşi’nin yüreklere işleyen güzel sesinden yayılan ezanın hakikati çirkin bir sesin arkadaşlığından rahatsız olmaz mı?
“Bu yalancı yüzü değildir” diye haykıran bir yahudiyi hidâyete erdiren Allah Resûlü’nün yüzleri kadar tavırları da çok güzeldi.
Madde planında belki de hiç güzel olmayan bir bedevinin Müslümanlıkla şereflendikten sonra kazandığı tavır ve ifadeyi sâdece “güzel” kelimesi anlatabilir mi?