NADYA YUGUŞEVA
Aktaran: Prof. Dr. SADIK K. TURAL
BEŞİNCİ BÖLÜM
Ülgen 'in yedi oğlu var. Onlar farklı farklı boyların koruyucu ruhları olarak kabul edilir. Bu boyların halkı, bu ruhları kendi özel koruyucusu sayıp, saygılı davranırlar. Onların isimleri:
1-Karşıt, 2-Pura-kan, 3-Cecil-kan, 4.-Burça-kan, 5-Karakuş, 6-Paktı-kan, 7-Ar-kanım' dır.
Bu ruhların en büyüğü Karşıt, ruhların en duygulu olanıdır. Kamlar, en çok ona kam duâsı edip yardım dilerler. Karşıt ise çeşitli istekler için yere inip istekleri yerine getirmeye çalışır.
Ülgen'in kızları da var, ama isimleri yok. Duâ okurken: ‘Aktu kulagıla kici bolup, Aktu boyıla aydıp ber.’ derler.
Ak ruhlar arasında, elçi olan ‘Cayık ruhu’ da vardır. Bu ruh Tanrı tarafından yer üstüne canlıları koruması için gönderilmiş. Cayık ruhu, insanları yer altındaki kötü ruhlardan korur. Bu ruhu genelde ilkbaharda ululayıp kutlarlar, Altaylıların millî içeceği olan sütlü, tuzlu çayı dört tarafa serperek, yeni yılın iyi geçmesi için duâ edip dileklerde bulunurlar. Kamın ruhu, Ülgen'den dilenmek amacıyla giderken ona yardımcı oluyor.
Ak ruhların biri de ‘Suyla’dır. Onu anarken ‘Ak karaktu kaan Suyla’ derler. Suyla, dünyâda neler olacağını önceden görüp kama anlatırmış. Bir de insanın içine girip derdini anlatırmış. Suyla'yı kuşa benzetirler. Kam, duâlarını okuyup, yukarıdaki ve aşağıdaki ruhlara duâ ederken Suyla ona yardımcı olur. Kötü ruhlar, kötülük yapmak isterken onları durdurur. Hem alttaki, hem üstteki ruhlarla görüşen kanılara ‘iki dilli’ derler.
Suyla ruhunun yanında, evli gibi her zaman ‘Karlık ruhu’ bulunur. Karlık da iyi ruhtur; Suyla'ya kurban verilirken ona da verilir. Karlık, kamın ufak tefek işlerinde ona yardımcı olur; görüp duyduklarını söyler.
Ülgen'in en yakın yardımcısı ‘Utkuçu’dur. O yeryüzünde olup bitenleri Ülgen'e anlatır. Yukarıdan aşağıya Suyla'ya, Karlık'a, Cayık'a haber getirir.
Kam, dilek duâlarında önce Ülgen'in yardımcılarına seslenir. Onların gücü yetmezse Ülgen'e duâ okur. Altaylılar her vâdiyi, dağı, nehri ruh sâhibi olarak görüyorlar. Hatta yerli halk, nehir (su) ruhundan çok korkar. Güneş battıktan sonra, nehirden su alınmaz. Eğer su alınacaksa, çok sessiz ve suyun aktığı yöne doğru alınır ve bir çeşit duâ okunur. Yani nehir ruhunu rahatsız etmemek için. Anadolu'da çeşitli yerlerde bu inanç hâlâ devam ettirilmektedir. Anadolu'da ‘suya tükürülmez, çöp gibi şeyler atılmaz’ derler. Bu ruhları herkes göremez. ‘Köstökçi’ dediğimiz insanlar görüyor. Bu ruhlar ayı, geyik, kurt, şeklinde görünür. Yerli halk, bu ruhlardan çok korkar ve eskiden beri hangi yerin ruhunun iyi, hangi yerin ruhunun kötü olduğunu bilir. Dolayısıyla, kötü ruhun bulunduğu vâdiye, dağ eteğine yerleşmezler. Böyle yerlerden geçerken saygı duâları okuyarak geçerler. Köstökçi insan ruhunu da görebiliyor. İnsan korkunca, akşam sesli bağırınca canı ondan ayrılabilir. Altaylılar Köstökçi'yi köpeğe benzetirler. Çünkü köpek, kötü, iyi ruhları ve insan ruhunu da görebilir. Köpek, bir ruhu görünce ulumaya başlar. Bu köpekler genelde sarı kaşlı olur. Köpeği çok uluyan evde, yakında insan ölür derler bizimkiler. Anadolu'da köpek uluması hemen hemen aynı anlama geliyormuş. Bazılarının ruhu, öldükten sonra, yer üstünde yukarı veya alttaki dünyaya gitmeden geziyor. Böyle olaylar, insan, hayatında aynı derecede iyilik ve kötülük yapmışsa olur. Ölen kişinin akrabaları, kama istenen kurbanı getirir; kam ise duâlarını okuyarak Ülgen ve Erlik-biy ruhuyla görüşür. Ülgen, insan iyilik yapmamış diyorsa, Erlik-biy ise kötülük yapmamış diyorsa, o zaman kam sonbahara doğru bütün ak ve kara ruhları toplayıp, insan ruhunu yargılar; sonuca göre nereye göndereceklerine dâir bir karara varırlar. Kam, bu işin sonuna kadar durur, çünkü insan ruhu yer üstünde bırakılmaz.
Kam, duâlarını okumaya başlayınca genelde transa girer. Yanındaki insanları, hatta ailesini bile unutur. Bu kam duâları günlerce sürer, kam günlerce yemek yemeden insanların işi için ruhlarla konuşur, pazarlık yapar. Günlerce ruhların arasında dolaşıp duran kamı kimse anlayamaz. Vadi vadi, yurt yurt gezip insanlara yardım ederler, eve gelince ailesi ‘Günlerdir neredesin?’, diye ona kızar. Belki birçok kamın orta yaşta yapayalnız kalıyor olması bundandır. Bir bakarsınız kam evden eve 'ambulans' gibi koşuyor. Kama dertli biri gelecekse, ruhları ona önceden haber verir ve evden bir yere bırakmazlar. Kama dertli biri gelirken yolda mukaddes sayılan yerlere, ruhlara saygı göstermek maksadıyla beyaz bez parçaları bağlar. Anadolu'da da birçok yerlerde, genellikle türbelerde, beyaz bez parçası bağlanıp, ruhlardan dilek dilendiğini gördüm. Kam gelmekte olanların geliş niyetlerini anlar. Ara sıra, ‘Beni kötüleyenler geliyor’ der. Gelenlerin çoğunluğu ‘Kama duâ etmek için fazla kurban lâzım değil’ derler. Kam o zaman ‘Ben istemem, başkaları ister’ der. Bu durumda kamın ruhları, gelenlere iyilik yapmaz, kötülük yapar. Yâni hasta olan hastanelerden çıkamaz, ilaç için varlığını satar. Kamlar kendiliğinden ‘Bu kadar kurban istiyorum’ diyemez, ruhlar ne kadar isterse halktan da o kadar ister. Fazlasını isterse ruhlar kama kötülük yapar. Bunu çok gördüm. Kadın kam, duâlarına gebelik zamanında ara verir. Çocuğu büyüyüp, yürümeye başlayınca, insanların yardımına yine başlar.
Böylece Altay'daki soydaşlarımızın sosyal ve inanç hayatını anlatmış oldum.
(BİTTİ)