Eğer kam, hayat yolunda yanlış bir şey yapmamışsa, yalan söylememişse, onu kendi ruhları korur. Kamın birçok yardımcı ruhu vardır. Kam olanlar, dünyadaki bütün ruhlarla, cinlerle, perilerle irtibatta bulunabiliyor. O, yalnızca yer üstündeki ruhlarla değil, yerin altındaki kara dediğimiz kötü ruhlarla da görüşür, onları hisseder. Kam, güçlü bir telepatiye sâhiptir. Kamın yanına, hasta veya dertli biri gelince, o ‘ak’ ve ‘kara’ ruhlarıyla görüşüp, kişinin niçin hastalandığını anlayabilir ve onu iyileştirebilir. Kam, bütün bunları anlayabilmek için, gelenlerden, Altaylıların mukaddes saydığı ‘artış otu’ (ardıç ağacı)nu getirmelerini ister. Eğer hastanın iyileşmesi için kurban kesilecekse, hangi cinsten hayvan kesilirse hasta iyileşir diye ‘cayaçı’ dediğimiz ruha sorar. Bir iş için kurban kesilecekse kam, diplomat gibi davranmalıdır, yoksa ruhlar daha büyük kurban ister. Kötü ruhları kam, duâlar okuyup, ‘artış otu’nu yakarak onun mukaddes dumanıyla yumuşatmaya çalışır.
Erlik-biy'e Altaylılar ‘kara neme’ (kara şey), ‘kara basan’ derler. O, hastalık, ölüm, kötülük getirir diye, ona hep saygılı duâlar okunur. ‘Akşamları şapkasız, örtüsüz dışarıya çıkmayın, Erlik-biy'in yardımcıları saçınızdan tutup, canınızı götürür’ derler bizimkiler. Erlik biy yardımcılarını, ay şekli eskiyse (dolunay) insan ruhunu avlamaya gönderir. Onlar sâdece insan ruhunu değil, evcil hayvanların ruhunu da avlarlar. İnsan ruhuna ‘süne’ ismi verilir. Kötü ruhlara ‘süne’sini aldıran biri hastalanır, bir zaman sonra da ölebilir. Hastanın iyileşmesi için Erlik-biy'in istediği hayvan kesilip kurban edilir. Daha çok kurban isterse ‘kayrakan’ diye seslenip kam duâsı okunur. Kurban eti büyük çana benzer bir kazanda kaynatılıp her parçadan alınarak ateşte yakılır, kalan kısmı insanlara dağıtılır. Kurban derisi, kafasıyla, eski yere yıkılmış uzun sırık üstüne koyulur ve doğru tarafa yönlendirilir. Kamlar, kötü ruhlar kurbanlığa gelince, fazla bir şey istemesin, korksun diye, yanlarına sarı diken asarlar. Kurbanlık ateşi, yine eski yerde yatan ağaçlarla yakılır.
Kamlar, Erlik-biy'in dış görünümünü şöyle anlatırlar: Yaşlı, uzun boylu, gözleri ara sıra masmavi ateşle yanar, kaşları kömür gibi simsiyah, sakalı ikiye ayrılıp dizlerine kadar iner, bıyıkları kulaklarının üstünden geçerek sırtından bacaklarına kadar uzanır, dudakları kurumuş kurban derisi gibi, boynuzları eski ağaç dalları gibi, saçları boğanın alnındaki saçlar gibi kıvırcık ve dağınıktır.
Erlik-biy, yer altındakj ‘Almıs’ (Albus) adlı bir yerde, simsiyah, karanlık bir sarayda yaşarmış. Sarayın yanında, gözyaşından dokuz nehir akar. Nehrin sâhibi olan ruhun ismi ‘Cutpa’dır. Bu yurdun üstünde at kılından yapılmış köprü vardır. O yurtta yaşayanlar sayılamayacak kadar can almıştır. Buradan kaçmak isteyen insanın canı (süne) kıl köprünün üstünden geçeyim derse, bu kıl köprü kopar. Almıs'ın kapısındaki nöbetçiler, bu canı yakalayıp bataklığa batırmaya başlarlar. Onlar, Erlik-biy'in sarayını çok sıkı korurlar. Kam ruhu, Almıs'tan insan canını alabilmek için büyük zorluklar ve engellerle karşılaşır. Kendisinin geçemediği yerleri, duman rengindeki yaşlı geyiğe binip geçer. Erlik-biy, kızıl akşamlar, akciğer kanı içer, tâze et yer. Kötü ruhlara, kam duâsı okunurken evin sol tarafında, bulaşıkların bulunduğu yere gitmesini emreder. ‘Kötü ruh, kötü, pis yeri sever’ gelir derler. Erlik-biy'in kendine benzeyen dokuz oğlu vardır. Onun için Kamlık inancına bağlı olanlar, biri ölünce yedinci gün onu anarlar. Ruslardaki gibi dokuz gün değil. Yedinci günde, ölenin canını iyi ruhlara teslim etmeye çalışırlar. Yedinci gününü anarken güzel yemekler yaparlar, yâni ruhları mutlu etmeye çalışırlar.
Yedi günün anılması iyi ruhlarla ilgilidir; çünkü iyi ruhların başı, en büyüğü yaratgan (yaratan), törütgen olan Ülegen memnun olsun istenir. Bizim Ülegen dediğimiz Ülgen'in yedi oğlu vardır. Anadolu'da da bir kişi öldükten sonra, yedinci gün anıldığını ve hatırına yemeklerin yapıldığını birçok kişiden duydum. Dokuz gün geçince, ölenin canı Erlik-biy'in yerine gider. Dediğim gibi Erlik biy'in dokuz oğlu vardır; isimleri ise şöyledir:
1-Taş-arçuldu, 2-Karış, 3-Çaş-arçuldu, 4-Uçar-kan, 5-Cabaş-kan, 6-Kömür-kan, 7-Şaday-kan, 8-Sokor-kan, 9-Çolok-kan.
Bu oğlanlar her gün birbirleriyle kavga edip, gürültü yaparlar. Onlar ölenlerin canlarını boya göre paylaşırlar. Bunlar genelde insanın yaşadığı yerlerde, evlerin etrafında dolaşırlar. Onun için kızıl akşamlarda ‘Kapıları açık bırakmayın, uyumayın, geceleri fazla gürültü yapmayın’ diye Altaylılar çocuklarını uyarır lar. Geceleri yemek yedikten sonra, ağzınızı silmeden, ateşe üflemeden çocukların dışarı çıkmasını veya sofradan kalkmasını yasaklarlar. Çünkü ‘Kötü ruhlar dudaklarda kalan yağı, yemeği yalar ve ağzınızda uçuk çıkar’ derler. Ayrıca, geceleri tırnak kesmek yasaktır. Tırnak kesilip toplandıktan sonra yere gömülür. Kaybolan tırnakla insan ruhunun kaybolacağına inanırlar. Anadolu'da ise geceleri tırnak kesilmezmiş ve tırnaktan büyü malzemesi yapıldığına inanıp, insanların bulamayacağı yere atarlarmış. Yine Kamlık inancına göre eve girerken eşikte durulmaz; çünkü Erlik-biy'in kızları canı alıp götürebilir. Canı çalınan kişi hastalanır veya ölebilir. Anadolu'da bu inancın izlerini görebiliyoruz. Kapı altında durulmaz, oturulmaz, bunu yapanların kısmeti kesilir derler birçok evlerde. Bir de Altay Türkleri, akşamları saç kesmezler; saçı çöpe de atmazlar; hanımlar saçını taradıktan sonra dökülen saçı her zaman toplar ve bir yere saklar.
(DEVAM EDECEK)